Önce Millet Olduğumuzu Ortaya Koyalım

...

-İstiklâl Harbi’ni esas mı alıyorsunuz?

- Bence ayağımızı basacağımız yer İstiklal Harbi’dir. Başlangıç noktası. Buradaki tüm artıları eksileri hesaba katmamız lazım. Mesela İstiklal Marşı'nın kahraman ordumuza ithaf edilmesi kesinlikle tesadüf değil. Büyük bir yıkım ve yılgınlık vardı. Ordunun dirilişi herşeyin toparlanmasına imkan verdi. Ben şunu söylemekte pervasızlık yapıyorum ama söylememeyi de ahlaksızlık sayıyorum: İstiklal Marşı'nın ithaf edildiği ordu ile 27 Mayıs 1960 sabahı idareye el koyan ordunun aynı olma ihtimali çok düşüktür.

- İstiklâl Marşı Derneği nedir?

İstiklal Marşı Derneği, milli varlığımızın tek çözüm olduğu görüşünü en azından hayatta tutmak için kuruldu. "Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal". Hak edilmiş bir devlet Türkiye Cumhuriyeti. Bugün ona içeriden ve dışarıdan yapılan muamele sanki hak edilmemiş de bahşedilmiş gibidir oysa.. Biz böyle olmadığını, böyle olmayışının sonuçlarını herkese kabul ettirmeye çalışacağız. 84 senelik cumhuriyet tarihinde Türkiye'nin önüne hedef koyup da başaramadığı hiçbir şey yok. Çünkü önüne hiç bir hedef koyulmadı. Türkiye önüne hedef koymalı. İstiklal Marşı bize bunu telkin ediyor. Ama "doğacaktır sana va’dettiği günler Hakkın" dizeleri üstüne Nazım Hikmet "böyle bir şey olmadığını, Tanrı’nın toprak vaat etmediğini" söylüyor. Biz İstiklal Marşı’nın böyle birşey söylediğini ve vaad edildiğini söylüyoruz.

- Allah’ın vaadi vardıra bağlamak biraz...

- Önüne bir hedef koymamışsın. Bugün tam tersine başvurduğun çareleri bile terk ediyorsun. Eğer Türkiye önüne hedef koymuş olsaydı, bugün Kenya'da Nazilli basması giyilirdi. MEB toplantılarının birinde şunu söyledim: "Şu anda elektronik sanayinin çöplüğü durumundayız. Şimdi bilgisayarlar geliyor. İyi de hangi üniversitenin mantık kürsüsünde iyileşme yapıldı. Bilgisayardan anlamak demek mantık bilmek demek. O onun 5. 6. dereceden sonucu. Türkiye'de tarım çöküyor diyorlar ziraat fakülteleri niye duruyor peki? Türkiye'de İslamcı tez var mı yok mu sorusu sorulduğunda, ben eğer Ege’de zeytinlikler kesiliyor yerine villa yapılıyorsa bu iddia edilemez diyorum. Müslümanların bunu ciddi bir şekilde dert edinmesi lazım.

- Türkiye’de hangi şucuyum, bucuyum diyen de samimiyet var ki? Sosyal demokratım, muhafazakarım diyen de öyle değil mi?

- Hepsi siyasidir. İnsan siyasi pozisyonunu ciddiye aldığında bunun toplumsal bir yansımasının olması kaçınılmazdır.

- Türk olmanın farkı ne?

- Rönesans diye bir ismi tüm dünya biliyor. Yeniden doğuş olduğunu söylüyorlar antik çağın. Rönesans Türklerin dünyada optimum toplumu inşaa etmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Herkes İstanbul’un alınışını bir dönüm noktası olarak gösterir. Türkler antikitenin optimumu sayılan toplum kuruluşunu daha İstanbul’u fethetmeden önce gerçekleştirmişlerdi. İstanbul alınınca yapıya geri dönülmezlik vasfı eklendi. Avrupalılar Roma İmparatorluğu topraklarında söz hakkı sağlama ümidini kaybetti. Daha İstanbul alınmadan Marmara’nın tamamı İslamlaşmadan, Sivas-Kayseri-Konya-Amasya hattında bir Türkiye doğdu. O Türkiye sonradan Osmanlı devleti oldu. O Türkiye insanların neyle yükümlü olduklarını ve haklarının nasıl güvence altında olabileceğini karara bağlamış optimum bir toplumdu. Müslümanlar yönetici olarak, kural koyucu olarak bir işlev görüyorlardı. Gayrimüslümler bu mekanizmanın çalışmasında öncülük ediyorlardı. Daha önceden ahilik yoluyla toplum içinde bir güven ve tanınırlık, herkesin sınırını bildiği, tecavüze uğrama ihtimalinin kalmadığı bir toplum düzeni tesis edildi. Türk düzeninde feodalizmden farklı olarak altyapı yatırımları merkezin sorumluluğundadır. Su kanallarını, köprüleri merkez yapar. Dolayısıyla tebaa merkezin himayesi altındadır; devlet mahalli zorbaların tehdidi karşısında güvence olarak atomize bireyleri korur. ”Allah devlete zeval vermesin” bir ezikliğin uzantısı değildir. İnsanlar adalet güvencesini orada buluyorlar.

- Bir taraftan da sahibi oluyor bireyin ama…

- Bu ideal düzen elbette değildir. Sömürü, suistimal, çarpıklık yoktur demek saçma. Ama prensip olarak Batı’da korku ve baskı esasına kurulmuş düzen, burada rıza ve dayanışma esasına göre kurulmuştur. Bir bakımdan bizimki biraz daha sahtekârlığa elverişli. İdare edersin, idare-i maslahatla yapacağını yaparsın falan filan. Ama geldiğimiz yerde farkı vurgulayalım: Türk değerleri şahsiyetin yükselmesi esasına bağlanmıştır. Öte yanda Amerikan değerleri servetin yükselmesi esasına dayanmıştır. Bu tarihî bir gerçek. O yüzden Osmanlı çok yavaş çöktü. Hem de çöktüğü zaman elinde yeniden başlamasını sağlayacak hiç bir şey kalmamıştı. Çünkü ayakta kalmasını sağlayan şeylerin maddi miras olarak değerlendirilmesine imkân yoktu.

...

Röportaj: Gürsel Göncü / Vatan Gazetesi , 20.05.2007

Metnin tamamını okumak için tıklayınız.

ÜÇ CARİ BELA

Şimdi çok pratik bir noktayı işaret edeyim. Biz bugün üç cârî belâ olarak üç hususu, üç kalemi zikrettik; Yeni Anayasa, Başkanlık Sistemi ve Dokunulmazlıkların Kaldırılması.

"İstiklâl Marşı metni neyi hak ettiğimizi bize öğretir."

Yani her aşamada önümüzde Türkiye için hayrı talep eden, hayır için dua eden enayiler ve Türkiye’nin asla paçasını kurtaramayacağını düşünen uyanıklar vardı. Bugün hâlâ aynı şey söz konusu.

Bizim Asıl İstiklâl Marşı’mız Tekbir ve Salavat’tır

Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak toplantılarımıza Bayram Tekbiri olarak da bilinen Teşrik Tekbiri ile başlıyoruz, arkasından Salât-ı Ümmiye getiriyoruz. Arkasından da İstiklâl Marşı’nı orijinal bestesiyle söylüyoruz.

Amerikalıların başından beri uyguladıkları şey. XVIII. yüzyılda ABD devlet olduğu zaman, kapita­lizm sömürgecilik çağını tamamlamıştı; Batı Avrupa ülke­leri müstemlekelerini dünyada ihdas etmişlerdi.

“Birinci Meclis, İstiklâl Harbi’ni Komuta Eden, İstiklâl Marşı’nı Kabul Eden Meclistir. İkinci Meclis ise Lozan’ı Kabul Eden Meclistir.”

23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldığında Antep’e “Bize mebus gönderin!” telgrafı gelir. Antep’in ileri gelenleri toplanıp, “Eğer Ankara’ya biz gidersek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kaybederse İstanbul bizi sürgüne gönderir

İstiklâl Marşı Kanundur

İstiklâl Marşı herhangi bir metin değildir. İstiklâl Marşı 12 Mart 1921 günü TBMM tarafından millî marş olarak kabul edilmiştir. Yani İstiklâl Marşı’nın kanunî bir dayanağı vardır.

"SINIF BİLİNCİ - YAZ"

Türk harfleriyle yazdık; yaza yaza yaz geldi. Bir çevrim tamamlandı. Mevsimlerden geçerek vardığımız yer Sınıf Bilincimizi pekiştirdi. Modern hayatın insanlara dayattığı gibi yaz mevsiminin tatile, rehavete, atalete açık kapılarına yanaşmadan çalıştık.

BİZ NEDEN ORUÇ TUTUYORUZ?

"Bizi Türklükten nasıl uzak tuttuklarını anlamak için bizi İslam'dan nasıl uzak tuttuklarını anlayabilmemiz lazım. Bugün Ramazan ayındayız. Bize Ramazan ayı denince ne anlaşılması gerektiğini gayr-i Müslimler telkin etti.