Kıskıvrak Huzur

Türkiye’de bombalar patlamıyor son yıllarda, şehirlerimizde sokak çatışmaları olmuyor. Doğu Anadolu’dan gelen ölüm haberleri dışında Türkiye’de siyasi hava sistemin istediği gibi kabadayılıktan uzak özelliğini koruyor. İnsanlar bir taraftan efendiliklerini muhafaza etmeye, bir taraftan artan fiyatlara yetişmeye çabalıyorlar. Çatışmalar yok, çünkü insanlarımızın birbirine sataşacak halleri yok. Türkiye’de büyük çoğunluk, müslüman çoğunluk kendi şahsiyetlerini tamamen değersiz kılan, insan olarak onların etkinlik gösteren yüce yönlerini ufalayıp eriten bir sükünete sığınmak mecburiyeti altında. Huzura doğru ilerliyor Türkiye’nin çoğunluğu, sulta duran kıskıvrak bir huzura. Şimdilik bazı mali meseleler var, henüz yeterli sus payı verecek imkân birikmedi zorbaların elinde. Bu da olunca yani büyük çoğunluğu da midelerinden bağlayacak bolluğa vardığımız zaman insanlar tartışılmaya değer meseleleri bile tanımaktan aciz kalacaklar. Avrupa Topluluğu içinde erimiş, Müslümanlığını belli zaman ve mekanlara kilitlemiş ve belki de Müslüman olup olmamayı umursamaz hale gelmiş bir Türkiye’de insanların erişilmeye değer hiçbir hedefi bulunmayacak. O zaman biz de Hans Magnus Enzensberger’in mısralarında dile getirdiği duruma düşeceğiz:

«şikâyet edemeyiz.
işimizden atmıyorlar bizi.
aç kaldığımız yok.
karnımiz doyuyor otlar büyüyor,
büyüyor milli gelir,
tırnak uzuyor,
uzuyor tarih.
sokaklar boş.
sağlamca sonuçlandı pazarlık.
canavar düdükleri ötmüyor
n’olsa geçer hepsi.
ölüler vasiyetlerini yaptı.
 yağmur seyreldi artık.
daha ilan edilmedi savaş.
acelesi de yok zaten.
otları yiyoruz.
milli geliri.
tırnak yiyoruz.
yiyoruz tarihi.
saklı gizli bir şeyimiz yok.
söyleyecek bir şeyimiz yok.
bir şeyimiz.
saatler kuruldu.
faturalar ödendi.
hepimiz yıkandik.
son otobüs geçiyor.
boş.
şikayet edemeyiz.
ne bekliyoruz peki?”

Türkiye’de ve dünyanın her yerinde büyük çoğunluğu yukarıdaki mısralarda verilmeye çalışılan bir ruh durumuna mahkûm etmek için büyük bir çaba var. Bu yoğun çaba dünyaya hükmetme hevesindeki tağutların çabasıdır. Büyük çoğunluğun tuğyana uğraması karnı tok, sırtı pek ama buna karşılık dünyada bulunuş gayesi elinden alınmış bir hale rıza göstermeleriyle belirginleşir. İnsanları sahte bir huzur kapanına sıkıştırmanın taktiğini Türkiye’de de uyguladılar. Dünyanın her yerinde yapıla gelen bir muamele bu. Önce sahte ilahlara kulluk eden kamplar birbirleriyle çatıştırılıyor, bu çatışmanın insanları bedenen ve ruhen yıprattığı bir zamanda, bıkkınlık ve çaresizlikten bunaldıkları bir zamanda insanlara “huzur” alternatifi sunuluyor. Bütün istenen insanların bir uykudan ötekine, bir yanlıştan diğerine yuvarlanmalarıdır. İnsanların hakikat arama eğilimleri, yahut içlerinden yükselen hakikate yönelme duygu ve düşünceleri önce saptırılmak, sonra da köreltilmek istenir. Bununla kalınmaz, dış dünyada yaralan ve insanların hakikat arayışlarına kapı açan işaretler de şöyle veya böyle görülmez hale sokulmak istenir.

12 Eylül öncesinin bombalı, mitralyözlü dünyasıyla, bugünün gürültüsüz dünyası arasında hakka yönelme, hakikati arama bakımından ne derecede bir fark bulunuyor? Eğer günlük yaşayışımıza sükuneti getirdiklerini iddia edenler bu sükunetle birlikte hakka karşı sağırlığı, insanların irili ufaklı yüzlerce puta bel bağlamaları şartını getirmişlerse, onların gerçekten sükunet getirmekle övünmeye yüzleri olur mu? İnsan ruhunu ateşe yaklaştıran dünya ahvali bombalı ve bombasız olmakla daha iyi veya daha kötü sayılamaz. İnsan satın alınıyorsa bunun dolar veya ruble karşılığı yapılmasının meselenin özünde bir şey değiştirmeyişi gibi bizleri Allah’tan uzaklaştıran ve puthanelere sevkeden rejimin gürültülü veya sakın olması da Müslüman bakımından meselenin özünde değişiklik doğurmadığı bilinmeli.

Her şeyin bir fiyatı vardır. Size huzur verdim diyenler bizden ne aldıklarını da söylesinler. Onların sahte huzurlarıyla avunmadığımızı, çanak yalamaktan hoşnut olmayacağımızı ve surat asmak hakkımız dediğimizi bilsinler.

İsmet ÖZEL, "'Surat Asmak Hakkımız", 1987 
"İstiklâl Marşı’nın aleyhine bir yönetim tarzı uygulamaya kondu."

İstiklâl Marşı Sakarya Zaferi’nden Sonra Rafa Kaldırıldı

İstiklâl Marşı Derneği’nin mevcudiyetinin izahı şuradır: Biz diyoruz ki “İstiklâl Marşı metni 1921 yılında millî marş olarak kabul edildi.

İstiklâl Marşı ile Asrın İdrâki

Zaten  Siyasal  İslâm’ın mayası sağlam değildi. Yani Siyasal İslâm ortaya çıktıktan sonra bir takım şuurlu Müslümanların bu hareketi sıhhate kavuşturmak üzere harekete geçmeleri gerekirdi.

TOPARLANIN, GİDİYORUZ!

Nereye mi? Nereden geldiysek oraya.. İnsanın nereden geldiği konusunda sarih bir fikri olmasa da mutlaka bir yerden geldiğini idrak edecek seviyeyi tutturması iyidir.

"Doğan ay hilaldir, batan aya hilal denmez."

Bayrağımızda bir ay-yıldız var. Ay-yıldız mı var yoksa hilal ve yıldız mı var? Önce ay-yıldız var diyelim, bu ay-yıldız nereden neşet olmuş?

Felaha Ermenin İlk Şartı İstiklâl

İstiklâl fikri münferit olarak işimize yaramayan, işlevi olmayan bir fikir. İstiklâl düşüncesi bir mensubiyet bağıyla anlama kavuşan bir düşünce.

"İstiklâl Marşı’nın nasıl söyleneceğini bilmiyoruz."

İstiklâl Marşı’nı O Musiki İle Söylerseniz Bütün Vurguların, Bütün İşaret Edilen Fikrî Esasların Temayüz Ettiğini Görürsünüz

İstiklâl Marşı İlk Defa Kastamonu’da Nasrullah Camii’nde Okundu

Kimiz biz Türkler? Irkçı olduğumuzu söylüyorlar. Bunu söyleyenler Türk ırkının özelliklerini zikretme kaabiliyeti de gösterebiliyorlar mı? Türklük dediğimizde kavmiyetçilik yaptığımızı söyleyenler de var.

Kâfirlerden Kaçırılmış Metin: "İstiklâl Marşı"

İstiklâl Harbi neyin istiklâlini temin netti bize, bunu mutlaka bilmemiz lazım. İstiklâl Harbi bize İslam istiklâlini temin etti. Turancıların anladığı şekliyle Türk istiklâlini değil. İlk kez XIII. yüzyılda vatan yapılmış olan toprakların yeniden vatan olmasını temin etti.