Kür Tale Viame Leka Dın

...

Önce kadınlığın, ameleliğin, Aleviliğin, Kürtlüğün ortaya nasıl iseler öyle çıkmadığını, çıkarılmadığını ve dikkatlerin kadınlar, ameleler, Aleviler, Kürtler bakımından iyi olanın hangisi olduğuna çevrilmediğini vurgulamamız gerek. Hepsi bu yazının başlığında olduğu gibi istenmeyen yerlerinden ve kastî bir yanlışlık eseri bölünmüştür. Türkiye'yi yurt belleyenlerden biri olduğumuz takdirde bu sıralananların hepsi tıpkı bu yazının başlığında olduğu gibi üzerimizde yabancılaştırıcı bir tesir uyandırıyor. Mezkûr tesir sebebiyle çok önemli bir soru zihnimizde beliriyor: Acaba hayatiyeti kendi varlıklarını da destekleyen Türk toplumunun bileşenlerinin problemli bir bölümünden mi söz etmekteyiz; yoksa varlığı tartışmalı bir Türk toplumundaki yerleri ayrıksı (Fr.Excentrique, İng.Eccentric) kabul edilen unsurlar kendilerini bir yıkımdan zarar görmeyecek biçimde tahkim etmeye mi çalışıyor? Türkiye'de yaşayan insanların haklarının güvenceye kavuşması Türkiye'nin şimdi bulunduğundan daha üst bir basamakta bütünleşmesine ve kenetlenmesine mi yarayacak; yoksa ayrıksılığın pekişmesi yasal kılıflara büründürülerek Türkiye dışardan alacağı her türlü etkiye açık bir gevşek dokuyu benimsemek mecburiyeti altında mı bırakılacak? Özetle, Türkiye'de Kürtler, Aleviler, ameleler, kadınlar hakkında herhangi bir uluslar arası standart benimsemek ve bu standardın uygulama alanı bulması için uğraşı vermek Türkiye'yi kendine mahsus bütün standartlardan mahrum bırakmak demektir. Alafrangalık adını verdiğimiz tutum Türkiye'de uygulanabilir bir uluslar arası standart bulunduğu varsayımıyla hareket etmeyi ve o standartların hepsinin bilhassa "ethno-centric" olduğu hususundaki gafletle övünmeyi gerektirir. Alaturkalık ise alafrangalığın çiğliğinden doğan kusurları gizlemeyi ve elinden gelirse gidermeyi kendine görev saymıştır.

Kadın hareketi, amele hareketi, Alevi hareketi, Kürt hareketi her biri tek başına veya hepsi yekdiğeriyle irtibatlandırılmış bir halde kendilerini toplum katında nasıl kabule mazhar kılabilir? Modern insanın Marksizm'in de büyük katkısıyla uğradığı zihni çarpıklık bu sorunun cevabını çoktan hazırlamıştır: Hareketin temel ilkesi noksanlıkla malûl olmayı koz olarak kullanmayı öngörür. Noksanlık asla giderilmeyecek ve kendi aralarında noksanını gidermeye çalışanlarla mücadele edeceklerdir. Bu unsurların yürüttükleri hareketler bir "cüz” olarak kalmanın üstünlük temini için yeterli olduğu görüşünden kalkılarak mesafe kat etme politikasını benimsemişlerdir. Hep "cüz" kalacaklardır. Onları "mütemmim cüz" saymak ve öylece içselleştirmek bağımsız hareketlerini yok etmek anlamına gelir. Sözün gelişi, bu unsurların her biri Türkiye'de uygulamaya konulmak istenen "İslâmî" veya "milliyetçi" hareketin mütemmim cüzü olmayı reddedeceklerdir. Bunun yerine kendilerinkine benzer bir cihanşümûl hareketle birleşmek için can atacaklardır.
 
Eğer Türkiye'deki kadın hareketi, amele hareketi, Alevi hareketi, Kürt hareketi ülke içinde doğmuş ve varlığını ülke için idame ettiren bir "İslâmî" veya "milliyetçi" hareketin mütemmim cüzü olmaya rıza gösterirse dünyadaki büyük güç odaklarının himayesinden yararlanamaz. Bilakis büyük güç odakları sözlerinin geçtiği anlam alanı dâhilinde onların birer pürüz haline geldiği gerekçesiyle temizlenmelerine cevaz verir. Mütemmim cüz bir bütünün sıhhatine delâlet eder. Mütemmim cüz tamamlayıcı işlevini yerine getirmekle her ne kadar bütünü desteklemiş olsa da gerçekte bütüne olan borcunu eda etmiş sayılır. Çünkü o varlığını bir şeyin parçası olmaya borçludur. Oysa cüz kalmayı üstünlük bilenler borçlu değil alacaklı olduklarına inanmış veya inandırılmışlardır. Kadınları, ameleleri, Alevileri, Kürtleri bir politik planın yürürlüğe girmesi uğruna işe koşmak onların her birinin yapının bütününden bir alacakları olduğu görüşünde birleştirmekle mümkündür. Mütemmim cüz olmayı reddedip sadece cüz kalma derdine düşenler itikadî bakımdan da dikkate değer bir konumu seçmiş olurlar. Onlar kimden alacaklıdır? Ne olmuş, nasıl olmuş da onların kendilerine tevdi edilmek üzere bir tazminat hakkı doğmuştur?
...
 
İsmet ÖZEL
 
Cuma Mektupları-6, Mart 2002 Sf:99
"Kür Tale Viame Leka Dın" başlıklı yazıdan.
KÖPRÜLERDE AĞAÇ BİTMEZ

Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında, Avrupa ile Orta-Doğu arasında, Türkî Cumhuriyetlerle Avrupa arasında, İslâm dünyasıyla Hıristiyan dünyası arasında köprü olduğunu söylüyorlar.

“Bila Merci Hakim ve Âmir Olma”

Marşımızın isminde yer alan istiklâl / استقلال kelimesi Arapçada olmayan bir kelimedir. Daha doğrusu evvelden olmayan günümüzde ise kullanılan bir kelimedir.

TARİH HİCRETLE BAŞLAR

Biz üstünlüklerimizi inkâr etmiş bir toplumuz. Bizim hicrî takvimi terk etmemiz, şerefimizi inkâr etmemiz anlamına gelir. Çünkü bakın bir miladî takvim var. Milat olarak İsa (a.s.)’nın doğumunu esas alır.

TÜRK MİLLETİNİN ÖNÜNE BİR TEK HEDEF BİLE KONMAMIŞTIR

Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak kurulduğumuz günden itibaren şunu söylüyoruz: İslâm’ın içinde hiçbir kötülük yoktur ama İslâm’ın dışında hiçbir iyilik yoktur! “Bunu gâvurlar daha iyi yapıyor” dediğiniz zaman İslâm’ın dışında bir iyilik arıyorsunuz demektir.

"İstiklâl Marşı’nı Raftan İndireceğiz"

Sakarya Zaferimiz tesirsiz bırakılmak istendiği için Misak-ı Millî tahakkuk ettirilmemiş, İstiklâl Marşı rafa kaldırılmıştır.

"Doğan ay hilaldir, batan aya hilal denmez."

Bayrağımızda bir ay-yıldız var. Ay-yıldız mı var yoksa hilal ve yıldız mı var? Önce ay-yıldız var diyelim, bu ay-yıldız nereden neşet olmuş?

Felaha Ermenin İlk Şartı İstiklâl

İstiklâl fikri münferit olarak işimize yaramayan, işlevi olmayan bir fikir. İstiklâl düşüncesi bir mensubiyet bağıyla anlama kavuşan bir düşünce.

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden Önce ve Onun Kazanılması İçin Yazıldı.

 

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden önce ve onun kazanılması için yazıldı; buna bir katkı ya da destek olmak üzere yazıldı. Yoksa işler bittikten sonra hikâye olsun diye değil. İstiklâl Marşı, eğer dünyada Türk hayatı diye bir şey varsa, bu Türk hayatının en kritik döneminde yazılmış bir metin. Türk hayatı şimdiye kadar bir şekilde vardı, bundan sonra da olacak mı sorusuna cevap vermek üzere yazılmış bir metin İstiklâl Marşı. O yüzden İstiklâl Marşı’nı Türk hayatı dediğimiz şeyin varlığı ve idamesi için elzem bir unsur olarak görmek bizi bir araya getiriyor.

 

İsmet Özel, Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü, s.163