Madem Türklerin (cumhurun) demir dağı eritmek gibi bir gayesi yoktu, o halde hangi sebeple bir başkanı vardı? Akla gelebilecek ilk sebep asayişin teminidir.
Daha başında Misâk-ı Millîmiz vardı (Ali Rıza Paşa kabinesi ilân etmişti onu); ama henüz bir millî pazarımız yoktu. Devletçilik vasıtasıyla iktisadî mânâda başımızın çaresine bakmaya giriştik; lâkin millî pazara müsait ulaşım şartlarına kavuşmak için karayolu taşımacılığının canlandığı günleri beklemek zorunda kaldık. Terslik peşimizi bırakmadı. Kazanç için karşımıza çıkan her açılım dünya pazarına açılım demekti. Türk'ün bir yabancıya kendinden daha çok kazandırmaksızın kazanç elde etme yolu her nasılsa tıkanmıştı. Millî Pazar endişesiyle hareket edilmediği atılan her adımdan belli oluyordu. Ergenekon'un Türklerle ve Türkiye'yle bağlantısını kurmaktan Türkler imtina etti.
Madem Türklerin (cumhurun) demir dağı eritmek gibi bir gayesi yoktu, o halde hangi sebeple bir başkanı vardı? Akla gelebilecek ilk sebep asayişin teminidir. Gerçekten eşkıya saldırıları karşısında yerleşik halkı korumak, Araplar, Kürtler, Yörükler arasında bir çatışmaya meydan vermemek, Alevilerle Sünnîleri, Müslimlerle gayri Müslimleri karşı karşıya getirmemek, Balkan ve Kafkas göçmenlerinin hayat sahası arayışlarında mesele çıkmasını önlemek için otorite tesis edilmeli ve bu otoriteyi temsil eden biri olmalıydı. Cumhurun başı işte bu kişiydi. Eğer böyleyse cumhurbaşkanlığının ne idüğünü yeni baştan düşünmek gerekiyor. Çünkü bir ülkede farklı dinî, etnik, mahallî unsurlar arasında ahenkli ilişkiler kurmayı başaran düzen bir cumhurbaşkanından, hatta bir kraldan ziyade bir imparatorun eseridir. İmparatorlar milletlere hükmediyor olmakla, ülkeler üstü bir makamı işgal etmekle övünürler. Türdeş toplumlar başlarında bir kral, yahut cumhurbaşkanı bulundurmak ister. Yoksa Türklerin başında şimdiye kadar kendi cumhurbaşkanları bulunmuyordu da, Türklerin yanısıra başka unsurlara, insan öbeklerine de hükmedebilen imparatorlar mı bulunuyordu?
İsterseniz biz bu soruyu olduğu yerde bırakalım ve millî pazar konusuna dönelim. Millî pazar denilince bir ülkenin "autarcique", kendi kendine yeten, kendi yağıyla kavrulan ve dolayısıyla yerini dünyadaki ekonomik işleyişin gerisinde kalan bir alana çekmiş, küskün iktisadi bağımsızlığı anlaşılmamalıdır. Bu bakımdan dünkü sosyalist ekonomilerinin bugünkü hali ibret vericidir. Millî pazar denilince bir ülkenin dünyadaki ekonomik işleyiş içinde elinde bir veya birçok koz tutabilecek derecede "ülke içi müfredât" geliştirmiş olmasını anlamalıyız. Eğer gerekiyorsa bize bir cumhurbaşkanı o müfredâtı temsil ettiği için gerekiyordur. Millî pazara sahip olunmadığı sürece ülkesi ve milletiyle "bölünmezlik" lâfta kalır.
İsmet Özel
1 Nisan 2000, Yeni Şafak
Türk demokrasisinde Müslümanlar, merkezî yeri işgal ediyor. Yahut eğer Türkiye’de demokratik bir rejim sözkonusu ise, bu rejimin, üzerine nakış işlenen kumaşı Müslümanlıktır.
İstiklâl Marşı’nı O Musiki İle Söylerseniz Bütün Vurguların, Bütün İşaret Edilen Fikrî Esasların Temayüz Ettiğini Görürsünüz
... Birkaç gün sonra Fransa’da devlet başkanlığı ikinci tur seçimi yapılacak. Merak edilen şey seçimi kimin kazanacağından çok adaylardan birinin yüzde kaç oy alacağıdır. Merak konusu olan Jacques Chirac değildir.
12 Mart 1921’de İstiklâl Marşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından millî marşımız olarak kabul edildi. Daha Sakarya Meydan Muharebesi olmamıştı, bizim istiklâlimizi kazandığımıza dair bir sarahat yoktu.
İstiklâl Harbimiz bizim millî kurtuluş savaşımız değildir, bağımsızlık savaşımız da değildir. İstiklâl bağımsızlık demek değildir. İstiklâl Arapça bir kelime değildir. İstiklâl Türkçe bir kelimedir. Arap dilinin kurallarına göre Türkler tarafından türetilmiş bir kelimedir
İstiklâl Marşı İle Asrın İdrakine Baktığımızda Gayet Net Bir Tablo Görürüz:
1. Asrın idraki bize her şeyin imkânlar nispetinde mümkün olduğunu; önce imkânları ele geçirmek gerektiğini telkin ediyor.
Sancak, ordu komutanına alemdir, onu temsil eder. Bayrak ise bir topluma, kavme, millete âlemdir, onları temsil eder. Niçin “al bayrak” denmeyip de “al sancak” denmiştir?
"Bizi Türklükten nasıl uzak tuttuklarını anlamak için bizi İslam'dan nasıl uzak tuttuklarını anlayabilmemiz lazım. Bugün Ramazan ayındayız. Bize Ramazan ayı denince ne anlaşılması gerektiğini gayr-i Müslimler telkin etti.