İstiklâl Marşı’nı Defalarca Değiştirmek İstediler
İstiklâl Marşımız Türk siyasetinin vesikasıdır. Bugün bilinen Türkiye Cumhuriyeti siyasî tarihi İstiklâl Marşı ile zıtlaşma halindedir. Şöyle ki: İstiklâl Marşımız “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin İstiklâl” diyor. Yani millet olarak Allah’a kul olmamız hasebiyle istiklâl sahibi olduğumuzu söylüyor. Hâlbuki önce CHF’nin sonra CHP’nin nüvesini oluşturan teşekkül Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’dir. Müdafaa-i hukuk ibaresi o gün için beynelmilel uzlaşmaların içinde bir varlığı ihtiva ediyordu. Yani nasıl Yunanlar, Bulgarlar, Ermeniler hak sahibi ise Türkler de öyle hak sahibidir fikri Türkiye Cumhuriyeti siyasî tarihinin başından beri güzergâhını oluşturmuştur. İstiklâl Marşı Türk milletine dolaysız olarak Türk İstiklâlini hedef gösterdiği için Sakarya Zaferimizden hemen sonra rafa kaldırılmıştır ve yerine geçecek bir marş aranmaya başlanmıştır. AKP devrinde Bülent Arınç’ın ağzından çıkan “Ben İstiklâl Marşı’na karşı değilim ama” lafıyla tecessüm eden İstiklâl Marşı aleyhindeki tavır da bugüne mahsus değil. İstiklâl Marşı’nın, Sakarya Zaferimizden sonra rafa kaldırılmış olmasına rağmen raftan indirileceği korkusuyla icabına bakılmak istenmiştir. Defalarca değiştirilmek istenmiştir. Meselâ o değiştirme çabalarından birinin haberi 1925 yılında Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yer almıştır:
Maarif vekâletinin bir müsabakası
Memnuniyetle öğrendiğimize göre maarif vekaletimiz meşkur faaliyet eseri olarak millî marş güftesinin tanzimi için bir müsabaka açmağı kararlaştırılmıştır. Vekâletin bu husustaki tamiminde denilmektedir ki:
“Güftenin vakarlı, ümit saçıcı, ruhu yükseltici olması şarttır. Açık bir Türkçe ile veciz surette Türklüğün varlığı, büyük mazisini ve daha büyük istikbali ifade etmelidir. Güftenin muhtasar olması da bir meziyet teşkil eder. Müsabakayı kazanan esere hars masrafından beş yüz lira mükafat-ı nakdiye ile bir maarif madalyası ikinciye yüz lira mükafat ile takdirname verilecektir. Kaleme alınacak eserlerin 1342 kanun-i sani nihayetinde maarif vekâletine gönderilmesi lazımdır. Millî marşın güfte ve bestesi meclis-i alinin tasdikine iktiran ettikten sonra resmiyet kesp edecektir. Akif Bey’in İstiklâl Marşı büyük mücadelelerimizin kutsî bir hatırası olarak saklanacak ve millî marş yanında İstiklâl Marşı ünvanıyla merasimde söylenecektir.
Dünya tarihinde, insanlık tarihinde iki büyük kırılma var. Birisi Kur’an-ı Kerim’in nazil olması, diğeri bugün Türkiye toprakları dediğimiz yerin darü’l-İslâm hale gelmesi. Bunları bir anlamamız lâzım. Kur’an-ı Kerim’in nazil olmasının insanlık bakımından önemi nedir?
Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak toplantılarımıza Bayram Tekbiri olarak da bilinen Teşrik Tekbiri ile başlıyoruz, arkasından Salât-ı Ümmiye getiriyoruz. Arkasından da İstiklâl Marşı’nı orijinal bestesiyle söylüyoruz.
Balkan Harbi ve Seferberlik tecrübesi bize çıkacağımız düzlüğü de takip edeceğimiz hattı da İstiklâl Marşı’nın yazılması ile gösterdi.
Bugün hâlâ bir devlet devamı bahis konusuysa bu İstiklâl Marşı’nın gösterdiği hedefin yeniden anlaşılmasıyla veyahut gerçek boyutlarıyla anlaşılmasıyla mümkün olacaktır.
Zaten Siyasal İslâm’ın mayası sağlam değildi. Yani Siyasal İslâm ortaya çıktıktan sonra bir takım şuurlu Müslümanların bu hareketi sıhhate kavuşturmak üzere harekete geçmeleri gerekirdi.
Hevvez, hutti, kelemen
Ben bu işe gelemen
Bacaklarım gısacuk
Falakaya giremen
(Türk çocuklarının bir tekerlemesi)
İstiklâl Marşı’nın beste yarışması açılmıştır. Yirmi dört beste gelir ve bir karara bağlanmaz, İstiklâl Marşı bir besteye oturtulmaz. 1930’a kadar İstiklâl Marşı yirmi dört farklı besteyle değişik değişik bölgelerde söylenerek gelir.
Sancak, ordu komutanına alemdir, onu temsil eder. Bayrak ise bir topluma, kavme, millete âlemdir, onları temsil eder. Niçin “al bayrak” denmeyip de “al sancak” denmiştir?