İstiklâl fikri münferit olarak işimize yaramayan, işlevi olmayan bir fikir. İstiklâl düşüncesi bir mensubiyet bağıyla anlama kavuşan bir düşünce. Yani ya topluca istiklâli hak ediyoruz ya da birey olarak ancak özgür olabiliyoruz. Yani Türkçede “İstiklâlimi elde ettim” gibi bir cümle manasız kalıyor. Ama “İstiklâlimizi elde ettik” cümlesinin anlamı toplum hayatımızda bir yere oturuyor. İstiklâl fikri ancak bir milletin fikri olabiliyor. Marşımızda ifade edildiği şekliyle Hakk’a tapan bir milletin hakkı istiklâlden başka bir şey değil. İstiklâl fikri bu topraklar için bir düşünce zemini oluşturuyor. Daha doğrusu her şeyin zeminini oluşturuyor. Yani Türkiye’nin kaidesi. Ezanlardaki namaza ve felaha çağrı ancak istiklâl zemininde mümkün olabiliyor, istiklâl olmadan felaha erilemiyor. Felaha ermeden ne sosyal hayatımız ne ekonomimiz ne de siyasetimiz kurtulabiliyor. Kısaca bu topraklarda dünya ve ahirette felaha ermenin ilk şartı istiklâl olarak karşımıza çıkıyor.
Durmuş Küçükşakalak, Bir İdeoloji Olarak İstiklâl Marşı, 28 Haziran 2008, İstanbul
İstiklâl Marşı Latin Hurufatıyla Kaleme Alınmadı.
Biz İstiklâl Marşı Derneği’yiz. Nasıl Yazıldıysa Öyle!
Ben 1944 doğumluyum ve 1950 yılında ilkokula başladım. Ben doğduğum sırada Amerikan askerleri Almanya’yı işgal etmek üzere Almanya sınırını geçmekteydiler.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldığında Antep’e “Bize mebus gönderin!” telgrafı gelir. Antep’in ileri gelenleri toplanıp, “Eğer Ankara’ya biz gidersek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kaybederse İstanbul bizi sürgüne gönderir
Hepinizin bildiği gibi, Mehmet Akif Ersoy bütün şiirlerinin yer aldığı Safahat'a İstiklâl Marşı'nı dâhil etmemiştir. Bunun sebebini sorduklarında "O benim eserim değildir, milletimin eseridir." demiştir.
Yazdıklarım okunmuyor değil. Kimler okuyor yazdıklarımı? Bir yolda benimle yürümek, bir mesafeyi benimle kat etmek isteyenler mi? Bu sualin cevabına matuf bahsi hiç açmayalım.
Zaten Siyasal İslâm’ın mayası sağlam değildi. Yani Siyasal İslâm ortaya çıktıktan sonra bir takım şuurlu Müslümanların bu hareketi sıhhate kavuşturmak üzere harekete geçmeleri gerekirdi.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor. Buna tâbi olmamak için yol tutturmamız gerekiyor.
Türkiye’de 12 Eylül’de sonra yeni bir askeri müdahale olup olmayacağı çevresinde dönen bir soruşturmaya cevap verirken hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle demişti bir zaman önce Aziz Nesin: