Sancak, ordu komutanına alemdir, onu temsil eder. Bayrak ise bir topluma, kavme, millete âlemdir, onları temsil eder. Niçin “al bayrak” denmeyip de “al sancak” denmiştir? Ses sayısı aynı olduğu için vezinden dolayı seçilmiştir denemez. Çünkü burada sancakla bayrak özdeş kılınmıştır. Sancaktan kasıt bir ordudur. Bu ordunun Türk milleti olduğunu izhar eden şey ise sancak kelimesinin al sıfatı ile nitelenmesidir. Yani Türk milleti bir ordudur ve Türk bayrağı bir sancaktır. Türk milleti kimin ordusudur? Türk bayrağı kimin sancağıdır? Türk milleti Rasulü Ekrem’in ordusudur. Türk bayrağı da Rasulü Ekrem’in sancağıdır.
Neden böyledir? Çünkü Türk milletinin ordusuna Peygamber ocağı ve Türk milletine ordu millet denir. Bunun en bariz örneğini Medine Müdafaasında görmekteyiz. 1917’den 1919’un ilk aylarına kadar İngilizlere karşı, 1918 yılında Osmanlı’nın antlaşma yapmasına rağmen müdafaa eden ordunun komutanı Fahrettin Paşa askerlere “Mehmetçik” ismi ile hitap etti. Ordunun adı Mehmetçik olduğuna göre ordunun sahibi, başkomutanı Rasulü Ekrem’dir.
Al sancak terkibinin al bayrağı ifade etiğine sadece İstiklâl Marşı’nda karşılaşmıyoruz. Başka metinlerde de karşılaşmamız al bayrağın, al sancak yani Sancak-ı Şerif’le özdeş olduğuna herkesin şahitlik ettiği bir durum olduğunu gösterir. Bunun bir örneğini Kahramanmaraş’ta 28 Kasım 1919 yılında yaşanan Bayrak Hadisesinde Kısaküreklerden Mehmet Ali Bey’in kaleme aldığı beyannamede karşılaşıyoruz:
“Ey milleti necibe-i İslâmiye!
Vaktine hazır ol! Bin üç yüz seneden beri Hz. Allah’ı ve Yüce Peygamberini hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcundaki al sancağın bugün Fransızlar tarafından yerinden edilip yerine kendi bayrağı konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslâm gayreti hiç mi yok? Karışıklık arzu etmeyelim. Yalnız pür vakar ve azametli olarak o al sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar olgunlukla yerlerimize dönelim. Korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen güvenerek Allah’a mevcudiyetini gösterecek olursan değil birkaç Fransız kuvveti hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol!”
Sancak-ı Şerif’in niçin Türk bayrağı ile özdeş hale geldiğinin cevabını ise, İlk Şair Türk İsmet ÖZEL Bey’in “Bak Postacı Geliyor Dala Çık Devşir Kiraz” şiirinin şu mısralarından öğreniyoruz:
“...
Evet, 1914’te başlayan Seferberlik harbinde kâfirle uzlaşmayıp çatışan bir tek Türk milleti kalmıştı. Medine’nin İngilizlerin eline geçmesini sağlayan şeyin Arapların isyanı olduğu unutulmamalı. Seferberlik harbinden sonra da kâfirle uzlaşmayıp istiklâl mücadelesi veren tek Türk milleti idi. Diğerleri ise kâfirlerin verdiklerine razı oldular. Hiçbir sebep kâfirin yanında Müslümana karşı savaşmayı ve kâfirin bağışını kabul etmeyi meşru gösteremez.
Türk bayrağı, Sancak-ı Şerif’le özdeştir, Türk milleti, Rasulü Ekrem’in ordusudur, İslâm’ın kılıcıdır. Unutmayalım ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.
Abdulhamit Sağır, Tek Dil Olmadan Tek Millet, Tek Devlet, Tek Vatan, Tek Bayrak Olmaz, 1 Nisan 2017, Ankara
İstiklâl Marşı’nı O Musiki İle Söylerseniz Bütün Vurguların, Bütün İşaret Edilen Fikrî Esasların Temayüz Ettiğini Görürsünüz
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl”, ne demek? Çehre neden çatık? Şeklen ve ruhen işgal altında bırakılmış bir İstanbul var.
Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında, Avrupa ile Orta-Doğu arasında, Türkî Cumhuriyetlerle Avrupa arasında, İslâm dünyasıyla Hıristiyan dünyası arasında köprü olduğunu söylüyorlar.
Bayrağımızda bir ay-yıldız var. Ay-yıldız mı var yoksa hilal ve yıldız mı var? Önce ay-yıldız var diyelim, bu ay-yıldız nereden neşet olmuş?
Bizi cehennem ateşinden kurtaracağına inandığımız söz “la” ile bir olumsuzlamayla başlar. Bu demektir ki insanoğlunun dünyada geçen hayatı varlıkla yokluk arasındaki sınırın nereden geçtiğini bilmekle şartlandırılmıştır.
İstiklâl fikri münferit olarak işimize yaramayan, işlevi olmayan bir fikir. İstiklâl düşüncesi bir mensubiyet bağıyla anlama kavuşan bir düşünce.
Zaten Siyasal İslâm’ın mayası sağlam değildi. Yani Siyasal İslâm ortaya çıktıktan sonra bir takım şuurlu Müslümanların bu hareketi sıhhate kavuşturmak üzere harekete geçmeleri gerekirdi.


