KÖPRÜLERDE AĞAÇ BİTMEZ

كوپریلردە آغاج بیتمز

KÖPRÜLERDE AĞAÇ BİTMEZ

Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında, Avrupa ile Orta-Doğu arasında, Türkî Cumhuriyetlerle Avrupa arasında, İslâm dünyasıyla Hıristiyan dünyası arasında köprü olduğunu söylüyorlar. Böyle söyleyenler köprülük konumu elde etmenin her ülkeye kolay kolay müyesser olmayacağını vurgulamak üzere konuşuyor. Sanki bu özelliğiyle Türkiye’nin büyük avantajlara konduğu, önemli fırsatlar yakaladığı izlenimi verilmek isteniyor. Acaba gerçekten öyle mi? Öyle idiyse Türkiye bu avantajlardan niçin şimdiye kadar yararlanamadı? Yoksa fırsatlar hep doğdu da onları Türkiye her seferinde kaçırdı mı?

Önce köprü nedir, diye sormak lazım. Sonra da köprü durumunda olmanın sevindirici bir tarafı olup olmadığını düşünmeli. Köprüler ya bir akarsuyun iki yakasını birleştirmek için kurulur veya bir uçurumu aşmak için. Yani köprüler insanlar için faydalı iki alan arasındaki bağlantıyı sağlar. Köprü faydalıyı bir taraftan diğerine nakleder. Her iki taraf da köprüyü kendi bakımından faydalı sayabilir; ama köprünün kendine faydası yoktur. Köprü de mekanlardan bir mekandır; ama bir yerleşim mekanı değildir. Köprü orada durmak (veya kalmak) suretiyle değil, orada durmamak (kalmamak) suretiyle kullanılır. 

Türkiye’nin bir köprü olduğunu söyleyenler belki safdilane bir iyimserlik gösterisi yapıyor. Ülkemizin iki arada bir derede kaldığını görmektense şimdiki acınacak durumun bütün köprülerin ahvali olduğunu kabullenerek kendini avutuyor. Belki de bazıları kötü niyetlerini gizlemek için ülkemizin bir köprü olduğunu ileri sürüyor. Türkiye’de yaşayan bizlerin başımıza gelen felaketi fark etmeden bir avuntuya kapılarak vakit kaybetmemize yol açan bir dolap çeviriyorlar. Eğer Türkiye’nin bir köprü olduğu söylenmese ne olduğunu sormamız gerekecek. Doğu’da mı kalıyoruz, Batı’da mı? Kontrol eden ülkelerden biri miyiz, yoksa kontrol edilen bir ülke miyiz? İslâm dünyasının içinde mi sayılıyoruz, yoksa Türkiye bazı Müslüman toplulukların nazarıda İslâm aleminin dışına düşmüş mürted bir ülke mi? Türkî Cumhuriyetlerin gelişip serpilmesine yarayan bir siyasetin parçası mıyız, yoksa Türkî Cumhuriyetlerin bir boyunduruktan başka bir boyunduruğa aktarılmasının yardakçısı mı? Diyorlar ki Türkiye ne odur, ne de o. Sadece bir köprüdür. Bir an için gerçekten köprü olduğunu varsayalım Türkiye’nin. Peki neyin köprüsü bu? Üzerinden nakledilen ne? Hayır mı, şer mi?

Kafamızı boş yere hiç yormayalım. Türkiye köprü falan değil. Olsaydı bile neyin köprüsü ise onun vasıtası, giderek oyuncağı haline gelmekten kurtulamayacaktı. Türkiye’ye köprülük yakıştıranlar bu ülkenin ataletini, kötürümlüğünü, felç edilmişliğini gözden saklamak için böyle söylüyorlar. Bu uyanıklar Türkiye bütün zamanlar boyunca âtıl, kötürüm, meflüç kalırsa üzerinden geçip gidilebilir beklentisine sahip oldukları için bize kendi rezilliğimizi beğendirmek, sevdirmek istiyorlar.

İsmet Özel, 27 Cemâziyelevvel 1418 (29.09.1997)

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden Önce ve Onun Kazanılması İçin Yazıldı.

 

İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden önce ve onun kazanılması için yazıldı; buna bir katkı ya da destek olmak üzere yazıldı. Yoksa işler bittikten sonra hikâye olsun diye değil. İstiklâl Marşı, eğer dünyada Türk hayatı diye bir şey varsa, bu Türk hayatının en kritik döneminde yazılmış bir metin. Türk hayatı şimdiye kadar bir şekilde vardı, bundan sonra da olacak mı sorusuna cevap vermek üzere yazılmış bir metin İstiklâl Marşı. O yüzden İstiklâl Marşı’nı Türk hayatı dediğimiz şeyin varlığı ve idamesi için elzem bir unsur olarak görmek bizi bir araya getiriyor.

 

İsmet Özel, Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü, s.163

Mali Hegemonya, Para, Faiz, Borçlanma

Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor. Buna tâbi olmamak için yol tutturmamız gerekiyor.

Sivas Göklerinde Sırp Tayyareleri Uçacak Mı?

Türkiye’de 12 Eylül’de sonra yeni bir askeri müdahale olup olmayacağı çevresinde dönen bir soruşturmaya cevap verirken hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle demişti bir zaman önce Aziz Nesin:

Kur’an-ı Kerim’in Nazil Olmasının İnsanlık Bakımından Önemi Nedir?

Dünya tarihinde, insanlık tarihinde iki büyük kırılma var. Birisi Kur’an-ı Kerim’in nazil olması, diğeri bugün Türkiye toprakları dediğimiz yerin darü’l-İslâm hale gelmesi. Bunları bir anlamamız lâzım. Kur’an-ı Kerim’in nazil olmasının insanlık bakımından önemi nedir?

Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

“İnsan hayra dua ediyormuşcasına şerre de dua eder. Çünkü insan pek acelecidir.”17/11

 

Kâfirlerden Kaçırılmış Metin: "İstiklâl Marşı"

İstiklâl Harbi neyin istiklâlini temin netti bize, bunu mutlaka bilmemiz lazım. İstiklâl Harbi bize İslam istiklâlini temin etti. Turancıların anladığı şekliyle Türk istiklâlini değil. İlk kez XIII. yüzyılda vatan yapılmış olan toprakların yeniden vatan olmasını temin etti.

BİZ NEDEN ORUÇ TUTUYORUZ?

"Bizi Türklükten nasıl uzak tuttuklarını anlamak için bizi İslam'dan nasıl uzak tuttuklarını anlayabilmemiz lazım. Bugün Ramazan ayındayız. Bize Ramazan ayı denince ne anlaşılması gerektiğini gayr-i Müslimler telkin etti.

"İstiklâl Marşı metni neyi hak ettiğimizi bize öğretir."

Yani her aşamada önümüzde Türkiye için hayrı talep eden, hayır için dua eden enayiler ve Türkiye’nin asla paçasını kurtaramayacağını düşünen uyanıklar vardı. Bugün hâlâ aynı şey söz konusu.