Bizim bir beton blok olmamıza engel olunarak “millî mesele” derdimizin hal yoluna girmesine mâni olmak üzere bilhassa tedrisatımız tefessüh etmiştir. Yani bu hal yolunu tıkamak için bizim ana okulundan itibaren bütün tedrisatımız tefessüh etmiştir. Ne demek tefessüh etmek? Kokuşmak. Kokuyor fakat kötü kokuya alışmış insanlar. Onlara bu ortam kötü kokmuyor.
Türkiye, Türklerin üstünlüğünün inkâr edilemeyeceği şartların alenen fark edildiği bir ülke haline gelmedikçe, içinde yaşanmaya değer bir ülke olamaz.
"Hiçbir zaman haklı bir hareketin büyük sayıda destekçisi olmayacaktır. Senin ısrarcı oluşun, senin kavi oluşun konusunda bir
Türk Milleti, Lâle devrinden itibaren yüzünü batıya çevirdi.” İyi, güzel… Bunu kabul edelim. Peki, bu millet yüzünü batıya çevirmeden önce yüzü nereye bakıyordu?
Bir ülke -hangi ülke olursa olsun- karşılaştıkları zorlukları aşabilmek için, o zorluklarla başedebilmek için dünyada yürürlükte olan usullerden birini seçmek zorunda değildir. O usullerin üstüne çıkmış bir usul bulmak zorundadır.
"Türkiye'nin varlığı, dünyada İslâmiyet'in hâla bir siyasî organizasyon ve bir askeri güç olarak mevcut olduğunun gösterilişidir.
"Nasıl Türk toprakları İstiklâl Harbi ile kâfirlerden kaçırılmış topraklar ise, İstiklâl Marşı da kâfirlerden kaçırılmış bir metindir
"Din gününü, hesap gününü hesaba katmadan da Müslümanlıkla iştigalimiz bahse konu edilebilir.