İstiklâl Marşı’nın yazıldığı 1921 yılında ırk (fr. Race) denilince karakter türdeşliğine sahip olanlar anlaşılırdı. Hal ü hazırda ırk kelimesinin lugavî manâsı budur. Piyasaya henüz Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi çıkmadığı o günlerde haydi haydi öyleydi. Öylesi bir bağlamın yansıttığı anlamda dünyanın görmezlikten gelemeyeceği bir İslâm ırkı nasıl o zaman da var idiyse; şimdi de vardır. Bu ırkın kahramanlığıyla temayüz ettiği inkâr edilemeyen mensuplarına Türk denmiştir. Türklerin din gününde yüzüne bakılmayanlardan olmamaları onların yüzüne hilâlin gülmesi şartına bağlanmıştır.
Avrupa toplumları yöneten yönetilen arasındaki sözleşmeye dayalı olarak işlerken Türk dünyasındaki işleyiş yönetici mevkiinde olanların yönettiklerini himayeyle mecbur olmaları şeklinde işler.
Bir ülke -hangi ülke olursa olsun- karşılaştıkları zorlukları aşabilmek için, o zorluklarla başedebilmek için dünyada yürürlükte olan usullerden birini seçmek zorunda değildir. O usullerin üstüne çıkmış bir usul bulmak zorundadır.
"Aslına bakarsanız, çok uğraşıp, zora girip didinerek yüksek bir şahsiyeti temsil etme menziline ulaşıldığı söylentisi doğru değildir.
İstiklâl Marşı, Türkiye’de istiklâl elde edildikten sonra bu başarının kaymağını yiyenlerin beğenmediği bir metindir.
İstiklâl Marşı'nın bilinmesiyle Türkiye'nin bir mesafe kat edeceğini ya da yalnız mevcudiyetini muhafaza etmekle kalmayıp Türkiye dediğimiz ülkenin aynı zamanda dünyada itibar sahibi bir alan haline geleceğini söylüyoruz.
İstiklâl Marşı baştan sona 41 mısra boyunca bir şey söylüyor. Bunu acaba kime söylüyor?
" 'Türkiye niçin vatan' sorusu bugün sorulmuyor; çünkü 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanıyla elde ettiğimiz vatanımızın vatan