"İhtiyacımız olan milliyetçi bir ekonomi değil; millî pazardır. Cumhuriyet imkânını milli pazarımızı teşkile tahsis edebilirdik; fakat tam aksine, istisnasız bütün cumhuriyet idareleri bunun yapılmaması için teşkil edilmiştir. Böylece Türkiye toprakları içinde, Türkiye'nin hayatiyetini sağlayan ve Türkiye'nin hayatiyetini canlı, parlak, yüksek kılan bir milli pazar teşkil edilmesine mani olunmuştur."
Biz diyoruz ki Tanzimat sonrasında Türk Milleti’nin varlığına yönelmiş tehditler başlangıçta lisana dair tehditlerdir.
İstiklâl Marşı bir hadis-i şerifle başlar: “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.”
Kaç yüz yıl oldu ki, “Türk olsaydı Türkiye’ye bunu yapar mıydı?” sorusunu sorduran idarecilerimize alkış tutarak yaşıyoruz.
İşler Türklerin Türkleri itaat ettirmesiyle yürümez. Ve zaten bu bir karakter olduğu için, bu bir tarihi rol olduğu için ‘eğik boyun’la bu rolün ortaya çıkmasına imkân yoktur.
İstiklâl Marşı'ndan öğreniyoruz ki Türk Milleti'ne Allah'ın va'dettiği günler var.
"İstiklâl Harbi, ‘bize Tanzimat’ta yutturulan, gayri müslimlerle eşit olma dolmasını kusuyoruz,
İslamiyet’in faidesine değil; onun istismar ve suistimaline talibiz cümlesi bariz bir metod olarak asırlardır yürürlüktedir.