RUMİ TAKVİM, TAKVİM-İ GARBİ, EFRENCİ TAKVİM

رومی تقویم، تقویم غربی، افرنجی تقویم

RUMİ TAKVİM, TAKVİM-İ GARBİ,
EFRENCİ TAKVİM

Rumi takvim, Jülyen Takvimi’ni esas kabul eder. Jülyen takvim Romalıların kullandığı bir takvim olduğu için, biz de bu takvime “Roma’ya-Romalıya ait olan” manasına gelen “Rumi” ismini vermişizdir.

Osmanlı devrinde, Rumi takvimin ne zaman kullanılmaya başlandığı tam olarak belli değildir. Bir rivayete göre ilk defa IV. Mehmet devrinde, 1088 (1677) senesinde çıkan bir fermanla, gayrimüslimlerle olan ticari ilişkilerde uyum sağlayabilmek gayesiyle, sadece mâli işlerde kullanıldı. Mâli işlerde kullanıldığı için ismine “Mâli Takvim” de denir. 1256 (1840) senesinde ise bütün resmi ve mâli işlerde Rumi takvim kullanmak resmiyet kazandı. Hicrî takvim ve Rumi takvim beraber kullanılmaya başlandı. Bu takvimle birlikte yılbaşı 1 Mart olarak kabul edildi. Rumi takvim bir yılın 365,25 gün sayıldığı, Jülyen takvim hesabına tabii idi. Takvim senesi için ise tarihin başlangıcı olarak Hicret esas alınmaya devam edildi. Yani yeni takvimin ilk gününe 1 mart 1256 dendi. Aynı gün ise Hicrî takvime göre 9 Muharrem 1256 idi. Bu ikili kullanımdan sebep Rumi takvime “Hicrî Şemsi takvim” de dendi. Ancak Hicrî (Kamerî) takvim hesabı ile Jülyen (Şemsî) takvim hesabı arasında bir sene içerisinde var olan on bir günlük fark, Rumi takvim senesini, Hicrî takvim senesinden her otuz üç senede bir sene geri bırakıyordu. Rumi sene ile hicrî seneyi eşitlemek için otuz üç senede bir, hicrî takvim esas alınarak, Rumi takvim tarihinden bir sene atlanıyor, tarihler eşitleniyor ve Rumi takvimden atlanan bu seneye de “Sıvış Senesi” deniyordu.

Osmanlı Rumi takvime resmi olarak geçtiği zaman, Gregoryen takvime de geçebilirdi. O da mevzubahisti. Zira Avrupa’nın belli başlı devletlerinin hepsi Jülyen takviminden Gregoryen takvimine geçmişti. Gregoryen takvime diğer Avrupa ülkelerine nispeten geç geçtiğini söyleyebileceğimiz ülkelerden biri olan İngiltere bile, kendi takvimlerine göre 1752’de Gregoryen takvimine geçmişti. Osmanlı Gregoryen takvimine geçemedi çünkü, mezkûr değişiklik tarihini de içine alan 19. Hıristiyan asrında Osmanlı siyasetine sefirlerin tesiri çok yüksekti. Takvim değişikliği olduğunda Gregoryen takvime geçen devletlerin sefirleri değil, hala Jülyen takvimi kullanmakta ısrar eden Rusya’nın sefiri baskın çıktı. Bakın Sadrazam Mehmet Talat Paşa Takvim-i Garbi’nin kabulü görüşmelerinde ne diyor; “Tetkik ettiğimiz zaman Rumi takvim ile Efrenci takvim hakkındaki münasebeti, farkı aradık ve anladık ki, Rumi takvim kabul edildiği zaman Rusya sefiri tesir yapmış, Rumi takvimi kabul ettirmiş ve o vakit Efrenci takvimi kabul etmek pek mümkün imiş”. Gerek o dönemki Osmanlı-Rus ilişkileri, gerekse Rus sefirinin yaptığı baskılar sonucu Gregoryen takvim yerine Rumi takvim kabul edildi. Ruslar Ekim Devrimi olana kadar Ortodoks olmalarının bir gereği olarak -ki Jülyen takvime Ortodoks takvimi de denir ve Ruslar Jülyen takvimi en son terk eden milletlerdendir- Jülyen takvimi terk etmedi. Bu yüzden Jülyen takvimi işlerken vuku bulan “Ekim Devrimi”, ihtilalden sonra ve bugün hala Rusya’da Efrenci/Gregoryen Takvimi’ne göre Kasım ayında kutlanılmaktadır. 

1256 ile 1287 (1870) yılları arasında Hicrî takvim ve Rumi takvim birlikte kullanıldı. 1287 senesinde ise devlet dairelerinde Hicrî takvim kullanımına son verildi. Bu tarihten itibaren de “Sıvış Senesi” uygulaması bir daha yapılmadı. 1335 (1917) yılında çıkarılan kanunla da Jülyen takvimi esas alan Rumi takvim yerine, Gregoryen Takvimi’ni esas alan “Takvim-i Garbi” kabul edildi. Ancak tarihin başlangıcı için Hicret’i esas almayı terk edemediler. Cumhuriyetin ilanından sonra Tarihin başlangıcının Ümmed-i Muhammed’in hicreti olduğu hakikatinin üstünü örtmeye cesaret edebildiler. 1344 (1925) senesinde Efrenci-Hıristiyan takvimi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve inkılaplarının bir parçası olarak resmen kabul edildi. 

Cumhuriyetin ilanından sonra Türk milletinin başına getirilenleri anlamak için takvime bakmak bile yeterliydi. 1403 (1983) senesine kadar mali yılbaşı 1 Mart idi, diğer bütün resmi işler için Efrenci-Hıristiyan takvimi yürürlükteydi, ramazan orucu tutmak, kurban kesmek, bayram etmek için Hicrî takvime bakıyorduk…

Bugünün tarihini biliyor musunuz? Hangi senedeyiz? Hangi aydayız? Bu suali, Hicrî takvime göre mi Rumi takvime göre mi Efrenci takvime göre mi cevaplayacağız? Vereceğimiz cevap kim olduğumuzu belli edecek.

AY AYDIN HESAP BELLİ

Biz insanoğluna Allah’ın bildirdiği takvim ay takvimi yani hicrî takvimimizdir. Allah katındaki takvim biz Müslümanların takvimidir. Biz ancak bu takvime göre yaşamak suretiyle kaderine duhul edenlerden oluruz.

RUMİ TAKVİM, TAKVİM-İ GARBİ, EFRENCİ TAKVİM

Bugünün tarihini biliyor musunuz? Hangi senedeyiz? Hangi aydayız? Bu suali, Hicrî takvime göre mi Rumi takvime göre mi Efrenci takvime göre mi cevaplayacağız? Vereceğimiz cevap kim olduğumuzu belli edecek.

“ON BİR AYIN HİÇBİRİ”

Kafirlerin ve münafıkların bütün hile ve desiselerine, oruç tutanları küçültmek maksadıyla tayin ettikleri gündeme rağmen Ramazan ayı kendi ölçülerimiz içinde bir hayata en yakın olduğumuz zamandır.

MİLADİ TAKVİM DEĞİL HIRİSTİYAN TAKVİMİ

Bugün biz bu takvime yanlış bir şekilde miladi takvim diyoruz. Eskiden “efrenci” yani frengi, firenklere ait manasında “efrenci takvim” derdik. Tıpkı efrenci hastalık dediğimiz gibi bize ait olmayan; bizden neşet etmemiş bir şeyi tanımlamak üzere “efrenci takvim” demişiz. 

TARİH TAKVİMLE TARİH OLUR

Tarih takvimle tarih olur. Sadece biz Müslümanların tarihi değil; modern manada tüm insanlık tarihi Hicret’le başlamıştır. Tarih evvel emirde zamanın hangi esasa göre tayin edildiğine dair bilginin adıdır.

"MÜSLÜMAN SAATİ"NDEN

Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz.

NİÇİN İFTARİYE DEĞİL DE İMSAKİYE DİYORUZ?

İmsak kelimesi tutmak, bir şeyden el çekip zapt etmek manasına gelip oruca başladığımız vakti ifade için bu kelimeyi kullanırız. Peki Ramazan'da ekseriyetle iftara kaç saat kaldığını öğrenmek için baktığımız cetvele niçin iftariye değil de imsakiye diyoruz?