Bugünün Birincisi Sensin 7. ve 8. Kıtalar

25. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Mahmut Özkaya
Bu soru bizden bizedir. Şair bu mısrada kim derken herkese sormuyor bu soruyu. Bu yüzden soruda zaten olumsuz bir cevap verilmeyecek şekilde soruluyor. Şair sorunun muhatabı olarak Türkiye olarak adlandırılan toprak parçasını cennet olarak gören insanları alıyor; bu insanlar ki ahiret hayatını dünya hayatından üstün tutan insanlardır. Bu üstün özellikleri dolayısıyla da Diyar-ı Rum'un cennet vatana dönüşmesini sağlamışlardır. Böylece hem bu topraklara can vermişlerdir, hem de böylece kendi canlarını, canlılıklarını, insanlıklarını muhafaza etmişlerdir. Sonuç itibariyle ellerinde verecek canları vardır. Onlar bu topraklar için canlarını verdiklerinde telef olmayacaklarını, şehit olacaklarını çok iyi bilirler. Biz de zaten onlara Rabbimizin emri gereği ölüler demeyiz. Bu sorunun cevabı hiçkimsedir.
 
İSMET ÖZEL
Mahmut Özkaya bugünün birincisi sensin. Gözünü “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” mısraının anlaşılabilmesine giden yolun geçidine diktiğin için. Ortada bir soru yok, bir teyit var. İngilizlerin “rhetorical” dedikleri şey. Her kim İstiklâl Marşı’nı söylerse, aynı zamanda cennet vatan uğruna hiç kimse kendini feda etmese de, ben böyle bir şeyden bahsedilmesini bile lüzumsuz bulurum demiş olur. Ancak böylelikle İstiklâl Marşı’nı ikrar etmek kendini yerli veya yabancı, diplomalı veya diplomasız hödükler kafilesinden tecrit etmek manâsına gelirse gelir. 

26. Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!

Durmuş Küçükşakalak
Bu mısra, şühedanın ne zaman dirilerek safların sık ve düzenli tutulmasına katkıda bulunacağına işaret eder. Fışkırma, tazyik ile mümkündür. Serbest zamanlarda tazyik olmaz. Ne zaman ki, zaman sıkışmış, vakit daralmıştır tazyik ortaya çıkar. Eğer tazyik uygulanan bir topraksa, sinesinde ne varsa onu fışkırtır. Türk milleti vatanıyla birlikte varlıkla yokluk arasına sıkıştırıldı. Çanakkale’de ve İstiklal Harbi’nde en dar ve zor zamanlardan biri yaşandı. Bu korkunç tazyikle gerek toprağın altından, gerekse üstünden şüheda fışkırdı. Toprağın altındakilerden bazıları sivil ve yeşil sarıklı, bazıları resmi ve üniformalı olarak Türk ordusunun saflarına dahil oldu. Allah’ın görünmez orduları kâfire görünür oldu.
 
İSMET ÖZEL
Durmuş Küçükşakalak bugünün birincisi sensin. Turnayı gözünden vurdun. Millet olarak basiretimizi bağlayan şey Fransızlarla Ankara, Ruslarla Gümrü, diğer müttefiklerle Lozan anlaşmasının tazyike son verdiği vehmidir. Halbuki tazyik zaman içinde bütün İslâm coğrafyasında şiddetini biz vehme ve hayale kendimizi ne kadar kaptırdıysak o kadar artırdı.

27. Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,

Erol Karadoğan
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüda,

Bir yalvarış, bir yakarışta bulunmaktadır şair. Şairin duasıdır bu mısra.

Şair, vatanı cennet vatan, toprağını şüheda fışkıran olarak niteleyince, ondan ayrı kalmamanın bedeli olarak elbet geriye bu mısraı söylemek, bu duayı yapmak kalır. Zira, bütün ilhamını Allah’tan ve hayata dair bütün esaslarını ilahi kelâmdan* alan bir milletin şairi (yoksa bir şairin milleti mi demeliydim?) neyin, neyin uğruna olduğunu bilmekte ve bildirmektedir. Bunun içinde dua etmektedir, duasının kabul edilmesi içinde herşeyden vazgeçebilmektedir.

“... alsın da Hüda,” diyor şair, bunu derken kararı ve kaderi kimin tayin ettiğini de teslimiyetiyle ifade etmiş oluyor çünkü, feda olsun demiyor. Çünkü, bütün bunları lûtfeden olduğu gibi alacak olan Hüda’dır başkası değil. Bana göre bu mısraın en canalıcı yeri burasıdır.

Evet, şair dua etmektedir bu mısraında ve Allah duaları kabul edendir ve Allah dilemedikçe bütün gayretler nafiledir.

İSMET ÖZEL
Erol Karadoğan bugünün birincisi sensin. Yirmiyedinci mısranın duadan ibaret olduğunu vurguladığın için. Canı olmadan, cananı olmadan, varı olmadan kim için, ne isteniyor? Bu duanın bize öğrettiği bütün duaların mahiyetidir. Böyle bir dua ile, Allah katında insanoğlu duası dolayısıyla kıymet taşır, hakikati tecelli ediyor. Kendi kıymetinin duasında saklı olduğunu bilmeyenler, birilerinin çimento fabrikaları inşa ederek, aluminyum tesisleri, petrol rafineri yaparak, angarya dolaplarını sanayileşme diye yutturarak, Boğaz köprüleri kurarak, bütün dua mağdurlarını projelerine âlet ederek haysiyetsizliğin de bir hayatmış gibi algılatışına ses çıkarmaz.

28. Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Durmuş Küçükşakalak
“İnsan hayra dua ediyormuşcasına şerre de dua eder. Çünkü insan pek acelecidir.”17/11

Dünyada taşıdığımız can, canan ve bütün varımız için yaptığımız duaların hayır mı şer mi olduğunu bilemeyebiliriz. Yalnız vatan sevgisinin imandan olduğunu bilenler olarak, vatanın selameti üzerine yaptığımız dua serapa hayırdır. Vatanın selameti için yaptığımız dua, ahirete mütealliktir. Çünkü burası cennet-vatandır. Çünkü iyi biliriz ki; vatanı olmayanın dini de olmaz, kıblesi de. Onun için “Hicret” tarihimizin başlangıcıdır. Hicret’ten sonra vatanımız da oldu kıblemiz de. Vatan ve kıble öyle önemliydi ki, koskoca insanlık tarihini "Hicret’ten önce" ve "Hicret’ten sonra" olarak ikiye böldük.

Kıblesi olmayanın istikamet üzere dosdoğru olması mümkün değil. Artık vatan için duası kalmayan Türkiye’ye bütün yollar istikametmiş gibi gözüküyor. Bütün yollar istikamet olmuşsa Türkiye kaybolmuştur.* İhtiyacımız, şairin işbu iki mısradaki duasına ülke olarak “amin” diyebilecek liyakati gösterebilmektir.

Zayıf atın da kıblesi olmazmış. Şüheda fışkıracak kadar cennet olan bu vatan, biz Türklere güç veriyor. Canı, cananı, bütün varımızı vermeye hazırız. Vatanı asla.

*İsmet Özel’den mülhem.

İSMET ÖZEL
Durmuş Küçükşakalak bugünün birincisi sensin. Zayıf atın da kıblesi olmazmış. Bu sözü ilk senden duydum. Doğru dürüst anladığımı iddia etmiyorum; ama anlaşıldığı zaman çok kazanç getirecek bir söz gibi göründü bana. En azından kalınlaşmaya yararı dokunur. Biz Türkler şimdiye kadar vatan bağımızı izah ile vakit kaybetmedik, bundan sonra da kaybetmeyiz. Bizi bir toprak mistisizmi meşgul etmez. Biz vatansız yaşamayı namussuz yaşamayla bir tutarız. Senin de yazdığın gibi hicretten beri bu böyle. Türkiye toprakları İslâm’ın bir siyasi organizasyon ve bir askeri güç olarak ”tek” yaşayabildiği topraklar olmaklığı sebebiyle dua konusudur.

29. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:

Dadaşhan Celâleddin Kavas
1921 yılının başlarında Türk Ordusu yeni yeni kendini bir varlık olarak hissettirmeye başlar. Bu aynı zamanda İstiklal Marşı’nın yazıldığı ve kabul edildiği günlere rastlamaktadır. Ancak İstiklal Marşı, Türk Ordusu’ndan bir şey talep etmemektedir. İstiklal Marşı sadece Türk Ordusu’nun nasıl dua etmesi gerektiğine işaret etmektedir. “Kahraman Ordumuza” seslenen İstiklal Marşı, bu ordudan “zafer” kazanmasını talep etmemektedir. “Haydi, şuraları şuraları kurtarın, şu düşmanı defedin!” dememektedir. Zafer zaten kesindir. Çünkü doğacaktır va’dettiği günler Hakk’ın! Zafer neden kesindir? Çünkü Allah duaları kabul eder. (el-Mü’min – 60) Peki Türk Ordusu –yani Türk Milleti- zafere ulaşmak için güçlü komutanlar, askeri dehalar veya teçhizat gibi bazı başka avantajlara da gerek duymakta mıdır? Bu sorunun cevabını şu haberle alıyoruz: “… Duadan başka hiçbir şey kaderi geri döndüremez. …” (İbni Mace) Peki Kahraman Ordumuza bu İstiklal Marşı ile ne söylenmiş oluyor? Bunun cevabını da Resullullah’ın askerler için ettiği duayla daha net görüyoruz: “Sizin dininizi, emanetlerinizi ve amellerinizin sonuçlarını Allah’a emanet ediyorum.” (Ebu Davud) İstiklal Marşı’nın “Kahraman Ordumuza” diye başlayıp da bütün emelini dua ile ifade etmesi, Hakk’a yönelmesi zaten başka türlü anlaşılamaz. Yoksa bir Türk Ordusu’ndan veya Türk Milleti’nden bahsedemeyeceğimiz gibi İstiklal Marşı da yazılmamış olacaktı. Türk Milleti’nin de, Türk Ordusu’nun da, İstiklal Marşı’nın da İslam’dan gayrı hiçbir güvence, dayanak veya var oluş sebebi bulunmadığı için “Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli: / ...” diyerek dua ediliyor. Allah, Âdem’e kendi ruhundan üfledi. (Secde – 9) Türklüğün bundan başka bir ruhu yok ki başka şeyler istesin, başkalarından istesin!
 
İSMET ÖZEL
Dadaşhan Celâleddin Kavas bugünün birincisi sensin. Hiç gedik bırakmadın. Bravo. Bütün taşları yerine oturttun. Diğer bütün unsurların acze düştüğü o şartlarda, ordu direniyordu, direncinin tesirlerini artırma çabası içindeydi. Türklüğün ruhunun bir emeli, tek emeli, şu emeli vardı. Hep oldu. Hâlâ var.

Hâmiş : Naklettiği menkıbe sebep gösterilerek Mahmut Özkaya’nın hakkını yediğim söylenmesin. İşte onu da buraya yazıyorum.

30. Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!

Mustafa İrgat
Niye göğüs deniyor?

Mabedimin göğsü diye bu vatan neye benzetiliyor?

Bu mısrada mabedi İslam’ın bizzat kendisi olarak düşünmek kaçınılmazdır. Açıklamama iki soru cümlesi ile başlamamın sebebi de bu durumdur.

Göğüs, vücuttaki bütün hayati organları içine alan bölümdür. Şehitlerin kanıyla vatan olmuş topraklar… Üstün karakter sahibi insanların vatanı… İslam için hayati değeri olan topraklara yabancı ellerin uzanmış olması mevzu bahistir. Bu toprakların İslam üzere kalması ile İslam’ın yeryüzünde temsil edilmesi aynı şeydir. Yine göğüs (meme) anlamına da gelmektedir. Meme bebeklerin beslenme kaynağıdır. Bebekler neslin devamıdır. Bu anlam da, bizi yine İslam’ın devam edip etmemesi sonucuna götürür.

Bu topraklar, tevhidi, karşısındakiler küfrü temsil eder. İslam’ın göğsü niteliğindeki bu topraklara bırakın küfrün hâkim olmasını, küfrün bulaşmasına dahi tahammül etmek mümkün değildir.

Dua ve niyazlarıyla şehitler buna şahittir.

İSMET ÖZEL
Mustafa İrgat bugünün birincisi sensin. İfadelerinin iktisatla istimalini gördüğümüz için. Biz Türkler diyâr-ı Rûm’u vatanımız haline getirmekle kalmadık, aynı zamanda orayı İslâm topraklarına göğüslük edecek özelliklerle bezedik. Kaç yüz yıl oldu ki, “Türk olsaydı Türkiye’ye bunu yapar mıydı?” sorusunu sorduran idarecilerimize alkış tutarak yaşıyoruz. Halen “Türk mü, Türkiye’ye bunu yapan?” sorusuyla kendimiz yiyip duruyoruz.

31. Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-

Mustafa Deveci
Eşhedü…
A’lemü(Bildim), Semitü (duydum,dinledim), Kabültü(kabul ettim), haber aldım…. Değil.
Eşhedü: Şahit oldum.
Bir olayın vuku bulduğuna ancak olay anında orada olanlar şahit olabilirler. Şahitler olayın delilidirler.
Eşhedü ile girilir dine.

Şehit: Neye şahit olan adamdır acep? Eşhedü ile şahit olduğu şey ile şehit olurken şahit olduğu şey nedir?

Ezanlar şahit olunduğunun ilanı, şehadete açıktan çağrı ve küfre karşı açıkça bir tavır alış ve taraf oluşun göstergesidir. Taraf olunduğunun ilanıdır. Hacca giderken açıkça ve etraftan duyulacak şekilde “Lebbeyk” demek sünnettir. Yani ben Allahın çağırdığına gidiyorum. Tarafım bellidir. Dost düşman bilsin. Rengim belli. Göze almışım. Bir memlekette ezan yoksa orada istiklal yoktur. Vatan dediğin yerde ezanlar her yeri inletmelidir ki, oraya vatan diyelim.

İSMET ÖZEL
Mustafa Deveci bugünün birincisi sensin. Birinciliğin dolayısıyla göğsünü kabartabilirsin, çünkü, hem işin içinde ezan var ve hem de bugün yazan arkadaşların söylediklerinin hiç biri yabana atılır gibi değil. İstiklâl Marşı’nın kabul edildiği 1921’de, hareket zemini on bir sene sonrasının ezan düzenlemesine ihtimal verilecek cinsten değildi. Ezan neye şahadet ediyorsa dinin temeli odur, demek; kendimizi gerek Allah’ın gazabına uğramışlardan ve gerekse azıp sapmışlardan tecrit etmedikçe istiklâlimizi elimize alamayacağız demektir. İstklâlden 1932’de anlaşılanla 1921’de anlaşılan aynı şey değil. Süreç cumhuriyetin ilânıyla demografik bir İslâm’ın vücut bulmasına, bunun sonucu olarak da asrileşmeyle harmanlanmış bir “éthno-culturelle” manzaranın İslâm olarak algılanmasının olağan karşılanmasına ilişkin bir süreçtir.

32. Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

İSMET ÖZEL
Teennî, bugünün birincisi sensin. Bu program İstiklâl Marşı Derneği üyelerindeki millî marş bilincinin donanımına katkı maksadıyla yürütülüyor. Bilelim ki kâfire kılıç savurmak her haliyle övgüye değer bir davranış değildir. Çok yukarıdan sallarsan ıskalarsın, çok aşağıdan sallarsan istemediğin bir etki uyandırırsın. Her iki halde de kılıcı kınından hiç çıkarmamayı akıl edemediğine yanarsın. Kılıç kınından sıyrılacaksa, bu, kâfirin boynuna isabet ettirme şartlarında vuku bulmalıdır. Ezansız semtleri Yahya Kemal’e, Müslüman saatini de Ahmet Haşim’e bırak. O dünyada eğleşmenin zevkini çıkaran insanlar nasıl olsa, kendi aralarında kavun yiyerek ve rakı içerek bir çözüme ulaşacaklardır. Türk semtlerinde okunan ezan vaktinde ve makamıyla okunduğu zaman yapacağını yapar.

7. VE 8. KITALARIN BİRİNCİSİ

Ali Özdemir dördüncü iki kıtanın birincisi sensin. Son altı mısra boyunca kelimeleri yanyana getirmede herkesten çok çaba sarfetmen yüzünden. Ne yazmış olursan ol, bu kadar çok kelimeyi kayda geçirdin ya, birinciliği hak ettin, dediğimi sanmayasın. Sadece bu ülkede testiyi kıranı suyu getirenle aynı muameleye tâbi tutanların yaptığı tahribatın büyüklüğünü hatırlatmanın bir yolunu bulmak istedim. Üstelik kimseye bir şey hatırlatacağımı da sanmıyorum. Çünkü ne testinin kırıldığına canı sıkılan, ne de suyun getirilmiş olmasından memnuniyet duyan var.

İSMET ÖZEL