(...)
İstiklâl Marşı’nın Yazılışı:
İstiklal Maârşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 24 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’dan Ankara’ya gelir. Tâceddîn Dergâhı şeyhi Şeyh Tâceddin Mustafa Efendi, Mehmet Akif ve arkadaşlarının ikameti için Dergâh Evi (Kasr-ı Ebniye)’ni tahsis eder. Mehmet Akif, 1921 yılının Mayıs ayına kadar burada ikamet eder.
Burdur Mebusu Mehmet Akif, Taceddin Dergâh Evi’nde Safahat’ın 6. Kitabı “Asım”ı tamamlar. 17 Şubat 1921 tarihinde “Kahraman Ordumuza” ithafıyla başlayan “İstiklâl Marşı”nı, 15 Nisan 1921 tarihinde “Süleyman Nazif’e” şiirini, 7 Mayıs 1921 tarihinde de “Bülbül” şiirini yazar.
1920 yılının sonlarında Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından “milli marş” yarışması düzenlenir. Yarışmaya 724 şiir gönderilir. Burdur Mebusu olan Mehmet Akif ise bu yarışmaya katılmaz. “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği şiiri Sebîlürreşâdın 468. sayısında ve 17 Şubat 1921 günü Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanır. Bu şiir 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Meclis tarafından “İstiklâl Marşı” olarak kabul edilir. İstiklâl Marşı Meclis kürsüsünden okunurken Mustafa Kemal Paşa ve mebuslar tarafından ayakta dinlenir.
(...)
Abdülkerim Erdoğan, İstiklale Sırdaş Gönül Eri Şeyh Tâceddîn Velî (Tâceddîn b. Tâceddin Ankaravî),
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2011, s.49.
Millî marşımız bundan tam kırk yıl önce, 25 Mart, 1921 (12 Mart 1337) tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce resmen kabul edilmişti. Bu yıldönümü vesilesiyle eşsiz eserin ve büyük
Âkif beyin güftesi fena mıdır? Bu güftenin uzunluğunun mahzuru var mıdır? Suallerine ben “her şeyden evvel beste lazımdır. İnsana asıl tesir eden kelimeler değil bestedir. Zirâ mûsikîyi insan her damarında, her sinirinde ayrı ayrı hisseder. Güfteden mütehassıs olan yalnız dimağdır” diyeceğim. Yoksa Âkif beyin güftesi pek kuvvetlidir.
Akif öldükten sonra onun ufülüne ağlıyan gözlerde yine Akifin pürüzsüz samimiyeti okundu. Akifteki mütevazı, gösterişsiz samimiyet, onun programsız kalkan cenazesinde yine aynen fakat bütün haşmetile tecelli etti. Ardında bıraktığı iz; bir damlacık gözyaşından ve nihayet sönüp tükenen bir enin nefesinden ibaret kalmadı. Sütunlarla matem, sayfalarla medhü sena avazeleri yükseldi ve hâlâ yükseliyor.
Dünkü söz mecramıza girelim: Tenkid; bir mevzuun ayıb ve kusurlarını sayıp dökmek değildir, demiştik.
İşte Akifin -sözün zıddını murad etmek yolu ile- bize, pek edibane olarak, anlattığı gibi tenkid; göze kestirdiğimiz bir hedefe karşı doludizgin hücum etmek ve hasmımızın faziletlerini, bir yıldırım şuaile eritip mahveylemek mânasına gelmez.
Kendini milliyetçi sanan sağ, Mehmet Akif'i de milliyetçi bir şair olarak ölümünün ellinci yılında anmak telaşındadır.
Robert College’de Fikret’in öğrencisi olmuş Profesör Nurettin Sevin anlatıyor: