Ret Sedaları

RET SEDALARI

Ben şurezar-ı kalbimi kinimle süslerim,
Kalbimde bir silah ile ferdayı beklerim.
Kabrinde müsterih uyu ey namdar atam!
Evladının bugünkü adı sade intikam!

Emin Bülend

İstiklâl Marşı’mız Büyük Millet Meclisi’nin 1 Mart 1337 tarihli celsesinde görüşülmüş, 12 Mart 1337 tarihli celsesinde ise resmen kabul edilmiştir. İlk celsede Maarif Vekili Hamdullah Suphi ilk defa marşı okumak üzere kürsüye çıkar, henüz ilk mısraın ardından mebuslar tarafından şiddetli alkışlar gelir. Sürekli alkış ve gözyaşları arasında marşın okunması biterken Nafia Vekili İsmail Fazıl Paşa tekrar okunmasını haykırır. Şiir mebuslar tarafından dört defa ayakta dinlenir. İkinci celsede ise müzakereler tamamlanır ve oylamaya geçilir. Mehmet Akif'in şiiri kahir ekseriyetle Milli Marş olarak kabul edilir. Fakat oylama esnasında kulaklarda yankılanan bir ses daha vardır; Ret sedaları…

 

***

Peyami Safa, İstiklâl Harbi sırasında yaşanan “tehlikeli bir macera”dan1 bahseder. Ona göre garp medeniyeti ile garp emperyalizmi birbirine karıştırılmış ve kinimiz garp medeniyetine çevrilmişti. Bu medeniyet İstiklâl Harbimizde tek dişi kalmış canavar şeklinde görünüyordu. Peyami Safa’ya göre bu garp kini ‘Lozan Sulhû’ ile son buluyordu.

Görünen o ki İstiklâl Marşı’mızın kabul edildiği gün Meclis’te yankılanan ret sedaları sonraki yıllarda da dinmemişti.

 

***

Bilindiği gibi Peyami Safa’nın bahsettiği Lozan Muahedesini, İstiklâl Marşı’nı kabul eden Birinci Meclis değil, İkinci Meclis imzalamıştır. Sakarya Zaferi’nin ardından Lozan görüşmelerine kadar Birinci Meclis’te birçok konuda sert münakaşalar yaşanmıştır.  Bu münakaşalardan biri de 2 Teşrinisani 1338’de Lozan’a gidecek heyetin seçimi meselesinde hâsıl olmuştur, çünkü heyetin Hükümet tarafından seçileceğini Mebuslar gazetelerden öğrenmişlerdir. Mersin Mebusu Selahattin Bey, “bu murahhaslar kimin murahhaslarıdır? Kimin namına gidiyorlar ve kim gönderiyor?” diyerek konuyu gündeme getirmiştir. Bunun üzerine Heyet-i Vekile Reisi Rauf Bey, murahhasların “Büyük Millet Meclisi’nin emniyet ve itimadını haiz Hükümet namına” gideceğini açıklamasından sonra, Hakkı Hami Bey, Ziya Hurşit Bey, Salahattin Bey, Sırrı Bey ve Hüseyin Avni Bey gibi bazı mebuslar, “biz böyle bir yetki vermedik!” diyerek, murahhasların Meclis’ten habersizce ve bir oldubittiyle seçilmesine itiraz etmişler, murahhasları Meclisin seçmesi ve son sözü de yine Meclis’in söylemesi gerektiği yönünde görüş belirtmişlerdir. Uzun görüşmeler sonunda yapılan oylamada, sayıca üstün olan Birinci Grup’un oylarıyla Heyetin Hükümet tarafından seçileceği karara bağlanmıştır. Hakeza Lozan görüşmeleri başladıktan sonra da Meclis’te münakaşalar dinmemiş, bu sefer görüşmelerin seyri Mebusları rahatsız etmiş ve Meclisin yeterince bilgilendirilmediği, misak-ı milliye riayet edilmesi gerektiği gibi konular berdevam gündeme getirilmiştir. 

Lozan Görüşmelerinin seyri hususunda tedirginliğin devam etmesi üzerine 5 Mart 1339 da İkinci Grup’tan İzmit Mebusu Sırrı Bey, “Misak-ı Milli haricinde müzakereye yetkimiz olmadığından keyfiyetin milletin genel oyuna arzını teklif ederim” şeklinde bir önerge vererek seçimin yenilenmesini istemiş, ancak, Birinci Grup buna yanaşmamış ve teklif reddedilmiştir. Bundan bir gün sonra Birinci Grup’tan Reşat Bey Heyet-i Vekileye güvenoyu verilmesi ve İsmet Paşa Başkanlığındaki delegelerin bundan sonra da Lozan Görüşmelerinde yetkili kılınmasına dair bir önerge vermiş ve önerge Birinci Grup’un oylarıyla kabul edilmiştir. Bu yetki Birinci Grup’u rahatlatmış ve kısa süre sonra bu kez Birinci Grup seçime gidilmesini teklif etmiştir. En nihayetinde Birinci Meclis, seçim kararı alınarak feshedilmiştir. Bu karar alındığında, İkinci Grup üyelerinden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey kayıptır ve seçim kararı alındıktan bir gün sonra cesedine ulaşılacaktır.2 Daha sonra Ali Şükrü Bey’in, Mustafa Kemal’in muhafız birliği komutanı Topal Osman tarafından katledildiği anlaşılacaktır.

Nihayetinde seçimler yapılmış ve İkinci Grup mebuslarından hiçbiri yeni Meclis’te yer alamamıştır. İşte Peyami Safa’nın “sulh” olarak adlandırdığı, Misak-ı Milli’den tavizler verilerek imzalanan Lozan Muahedesi de bu İkinci Meclis tarafından onaylanmıştır. Sakarya Zaferi’nin hemen akabinde, muzaffer Türk Milleti’nin Misak-ı Milli’den hiçbir taviz vermeyeceği hususunda ısrarlı olanların tasfiye edilmesi suretiyle ancak imza edilebilen Lozan için Peyami Safa’nın yaptığı ‘sulh’ adlandırması pek isabetsizdir.

Yine Peyami Safa’nın yaptığı Garp Medeniyeti ve Garp Emperyalizmi ayrımı da bir muammadır ve ayrıca izaha muhtaçtır. Küfrün bünyesinden bir iyilik sadır olabileceği yanılgısına düşmekten bizi yine İstiklâl Marşımız koruyor. Kinimizi diri tutan da O. 

Biz ret sedalarına değil, İstiklâl Marşı’mıza kulak veriyoruz.


1 Peyami Safa, Türk İnkılabına Bakışlar, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1981, s. 83-84.

2 Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s. 507-511.

 

Ömer Faruk Irmak – Ali Osman Yıldız 

İSTİKLÂL MARŞI

Şair-i şehîr Mehmet Akif Bey’in güftesini yazdığı İstiklâl Marşı’mızın hala suret-i resmiyede kabul edilmiş bir bestesine malik olamadık. İki sene oluyor ki Maarif Vekâleti bu marş güftesinin bestelenmesi için mûsikîşinaslar arasında bir müsabaka açmış ve eseri kabul olunan zâta üçyüz lira mükâfat-ı nakdiye îtâsı mukarrer bulunduğunu ilan etmiş idi.

FİKRET’İN AZİZ HATIRASI

Fikri kavmiyeti telin ediyor Peygamber, diye bar bar bağıran Akifi milliyetperver bir adam sayıyorlar...

Bu memlekette millî marş değil, bahriye çiftetellisi bestelenmesine bile şükredelim.

Bizde musikişinaslar esnaf addediliyor. Eski bir davadır bu.

OSMAN ZEKİ ÜNGÖR’ÜN MEŞKUK BESTESİ Mİ İSTİKLÂL MARŞI?

Türkiye’de kimin ne olduğunu anlamamız için bir kıstas İstiklâl Marşı. Kahir ekseriyet bu marşa saygı duyuyor. Mağlupların saygısına mazhar olan beste ise kahraman ordumuza ithaf edilen şiiri ihtiva etmiyor.

Bu mısra okunurken, oturanlar ayağa kalkarlar...

İstiklâl Marşımızın güftesinde şu mısra vardır...

Annemin bayrağı

Arife günü hayata gözlerini kapayan anam için, bir mersiye yazarak kendi kederimi ve yasımı sizlere de aşılamağa kalkışacak değilim. Abidin Daverin annesinden değil, bir Türk anasından bahsedeceğim.

MEHMED AKİF İHTİFALİ İÇİN

Mehmed Akif de Namık Kemal gibi, ilk manzumelerinden sonra, ruhlarının kemal çağında, manzum bir şey söylemeğe hazır oldukları zaman yalnız vatanı söylemek için ağızlarını açan, sayıları pek az, o kadar az ki yalnız kendilerinden ibaret iki vatan şairimizden biridir.