"Mehmet Akif, kendinden geçmişti. Dudaklarından kendi yazdığı İstiklâl Marşı’nın mısraları dökülüyordu."

İstiklâl Savaşı'mıza Ait Bir Hâtıra

(...) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 29 temmuz 1922 tarihli oturumunda, Erzurum Milletvekili Salih Efendi’nin Kurban Bayramını tebrik etmek üzere Batı Cephesi’ne bir heyet gönderilmesine dair olan önergesi görüşülmüştü, benim başkanlığım altında Karesi Milletvekili Abdülgaffur Hoca, Burdur Milletvekili Şair Mehmet Akif ve Kayseri Milletvekili Atıf Beylerden mürekkep bir heyet seçilmişti. Hakiki vatanperver ve dini bütün bir Müslüman olan Mehmet Akif, saydığım ve sevdiğim yakın bir arkadaşımdı.

Kurban Bayramı, ağustosun dördüncü gününe tesadüf ediyordu. 1 ağustos sabahı otomobillerle, erkenden Batı Cephesi karargâhına gitmek üzere Ankara’dan ayrıldık, ertesi günü karargâha vardık. Bayramın ilk günü tebrik merasimine Cep­he Kumandanlığından başlayabilmek için, hareketimizi ona göre tanzim eyledik. Kumandanlık bir program hazırlamıştı. Bu programa göre, 1. ve 2. Ordularla, kolordu ve tümen karargâhlarına gidecektik. Durumları müsait olan tümenlerin tamamını, olmayanların da bazı kıtalarını merasim nizamında görerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tebriklerini ve başarı temennilerini ben, heyet başkanı sıfatiyle bizzat tebliğ edecektim. Sonra kıtalar bize bazı hareketler gösterecekler ve geçit resmi yapacaklardı. Bundan sonra karargâhlara uğrayarak, onları Büyük Meclis adına kutlayacaktık. Benim, Gazi Paşa’dan aldığım özel bir görevim daha vardı. Ordularımızın maddî ve mânevî savaş kudretinin derecesini anlamaya çalışacaktım.

Cephedeki görevimiz, dört beş gün içinde tamamlanmıştı. Kumandan, subay ve asker arkadaşlarımız arasında geçen bu kısa zamanın sürürünü asla unutmam. Kıtalarımızın hareketlerinde gördüğümüz manzara, canlılık ve savaş kabiliyeti, kahraman arkadaşlarımızın mahabetli bakışları, bizlere zafer günlerinin pek uzak olmadığı hissini vermişti. Bu cephenin eski bir kumandanı sıfatiyle yaptığım teftiş ve temaslardan, subay ve askerlerimizin iyi talim ve terbiye edildiklerini, zalim ve müstevli bir düşmandan intikam almak gününü sabırsızlıkla beklediklerini görmüştüm.

— Yarabbi, bize zafer günlerini müyesser eyle!

Diye dualar etmiştim. Ordularımızın mâneviyatı çok yüksekti.

Hatırladıkça hâlâ heyecanla titrerim. Merasim nizamında dizilmiş bir tümenin kıtalarını teftiş ediyorduk. Hepsi aslanlar gibi idi. Mehmet Akif, kendinden geçmişti. Dudaklarından kendi yazdığı İstiklâl Marşı’nın mısraları dökülüyordu.

Ben ezeldenberidir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım,
Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Beni solumdan takip eden Akif’e döndüm. Gözlerinde yaşlar tanelenmişti. Bu mehabetli manzara karşısında kendisini tutamıyordu.

— Akif Bey, siz ağlıyorsunuz, dedim.
— Ne yapayım, heyecanımı zaptedemiyorum.
 
Cevabını verdi ve sonra ilâve etti:

- Fakat sizin de gözleriniz yaşlı paşam...

Arkadaşım doğru söylüyordu. Ben de çok heyecanlı idim. Gözlerimde tanelenenler sevinç yaşları idi. Ben hep böyleyimdir. Bu yaşta bile önümden bir alay sancağı geçse, heyecandan tıkanacak gibi olurum, asker ocağı benim her şeyimdir. Bütün gençliğim orada geçti. 
 
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk Okul ve Genç Subaylık Hatıraları
İnkılap ve Aka Kitapevleri -Baha Matbaası, 1967, İstanbul, s. 156-159

 

 

Hukuk aleminin gölgesi altında söylenen sözler…

İçinde milletimizin binlerce savaş destanını yazan tarihin üzerine elimizi basarak barışa andiçiyoruz.

Marş Cephelerde Okunuyor...

Elimize gelen 700 den fazla şiirin içinden Âkif'inki de dahil olan üç tanesini seçtik...

BÜYÜK DOĞU

Bu şiiri Necip Fazıl Kısakürek bundan tam altı sene evvel yazdı.

O zamanlar (Ulus) gazetesi, Cümhuriyetin 15inci yıl dönümü için bir marş müsabakası açmıştı. Gaye, bütün memleket şairlerinin de iştiraki beklenen bu müsabakada kazanacak olan eseri, Cümhuriyetin 15inci yıl marşı olarak değil, İstiklâl veya Türk millî marşı olarak kabul etmekti, Zira Atatürk, Mehmet Akifin İstiklâl marşını sevmemeğe başlamıştı.

Ankara Namazgahında Şükran Namazı

Yukarıdaki klişeye lütfen dikkatle bakınız: Millî Mücadelenin temel felsefesi olan Tekâlif-i Milliye, en ücra köyde, fedakârlığı halkın vicdanına ve imânına tescil ettirecek

MARŞ…

Enternasyonal marşının tarihçesini bilmiyordum. Başyazarımız Nadir Nadi anlattı:

İstiklâl Marşı Bestesi Üstüne Düşünceler

Bilindiği gibi İstiklal Marşımızın milli marş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulü 12 Mart 1921 tarihine rastlar.