(...)
Ataç ise yine bir başka yazısında, Âkif’in millî şair, İstiklâl Marşı’nın millî marş olduğunu savunanlara “içinde minarenin, hilâlin, müezzinin zikredildiği bir marş nasıl millî olabilir?” şeklinde bir soru yöneltmektedir. Ona göre bu şiir dinî motifler içerdiği için, daha doğrusu “cemaat” vurgusu taşıdığı için “milliyet”le hiçbir irtibatı yoktur ve dolayısıyla millî değil ancak dinî bir ilâhidir. (s. 22)
(...)
Cevapları genel olarak tasnif ettiğimizde ise ortaya iki grup çıkar: Âkif’in sanatını ve fikriyâtını tasvip etmeyenler, Âkif’in sanatını ve ahlâkını takdir edenler. Aslında onun şahsiyeti, daha doğrusu iyi ahlâkı hususunda her iki taraf da ağız birliği etmiş gibidir. Neredeyse müşterek fikir beyan edilen bir başka nokta da Âkif’in islâmcı bir şair olduğudur. Bu görüşte olanlara göre, onu ve sanatını laik Türkiye’nin benimsemesi mümkün değildir. Zira Âkif sanatı ve hayatıyla “geri” bir döneme aittir. Artık köprülerin altından çok sular geçmiştir. Bu nedenle, eğer mutlaka laik Türkiye’yi temsil edecek bir şairden bahsetmek gerekiyorsa, Âkif’ten çok daha millî olan Tevfik Fikret’i anmak gerektiği savunulur. Kısaca ne Âkif, ne de istiklâl Marşı millî değildir, çünkü Türk’ün inkılâp heyecanını hissetmez ve hissettiremez. Bu nedenle tez elden bu marşın değiştirilmesi icap eder. Artık “istiklâl Marşı değiştirilsin mi, değiştirilmesin mi?” sorusu çok açık bir biçimde telaffuz edilmeye başlanmıştır. Bereket, bu konudaki ısrar çok fazla sürmez. (s. 23)
(...)
Bu tartışmaların bir diğer vurgusu da Âkif’in gerçek bir Türk şairi olamayacağı iddiasıdır. Çünkü onun Türk’ten anladığı Müslüman olmuş Türk’tür. Vatan dediği de islâm olmuş bir toprak. Böylesi bir vatan-milliyet fikrinin de inkılâpları benimsemiş bir Türkiye için düşünülmesi mümkün değildir. Artık inkılâpların şekillendirdiği Türkiye, devletin din gayesi güden bir yapı olmasını reddeder. Buna göre “ulus, dil, ülkü ve kültür birbirine bağlı yurttaşların kurdukları siyasal ve sosyal bir bütündür”. Anlaşılan o ki bu ve benzeri fikirleri benimseyen aydınlar nazarında Müslüman olmak Türklük’e münafidir. Cenap Şehabettin’in oğlu İsmet Rasin’in [Tümtürk] dile getirdikleri bu bağlamda son derece dikkate şayandır:
“Âkif’i sevenler diyorlar ki, o Türk milletini sevmiştir, o Türk milleti ile hemdert olmuştur. Belki çok doğru, fakat o şahıs olarak sevdiği ve derdine ortak olduğu Türkleri, Türk oldukları için değil, aynı zamanda Müslüman oldukları için, sevmiştir (…) Türk’ün istiklâl Marşı’nı da yazan bir Türk değil, Mehmet Âkif adında bir Müslüman’dır”. (s. 24)
(...)
Âkif’in fikriyâtını ve şahsiyetini takdir edenler için o Türkçe’nin en büyük şairidir ve istiklâl Marşı memleket sanatının en müthiş mahsullerinden biridir. Bu aydınların nazarında Âkif’e ve sanatına sahip çıkmak handiyse vatan topraklarına sahip çıkmakla aynı anlama gelmektedir. Zira o, memleketin en zor zamanlarında maddî manevî cehd gösteren, fildişi kulesine çekilmeyi değil millî kurtuluş için cansiperâne mücadele etmeyi tercih eden bir şairdir ve kaleme aldığı marş bu mücadelenin mücessem bir âbidesidir. Âkif sanatıyla olduğu kadar ahlâkı ve yaşantısıyla da bu toprakların büyük değerlerindendir. Vatan sevgisinin en güzel terennüm edildiği yer yine onun şiirleridir. Sevenleri tarafından kaleme alınan bu sitayiş dolu metinler ekseriyetle Âkif’in ismi etrafında yapılan tartışmalardan habersiz gibi davranmıştır. (s. 25)
İsmail Kara-Fulya İbanoğlu, Sessiz Yaşadım: Matbuatta Mehmet Âkif 1936-1940, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları,
Malûm olan İstiklâl Marşı, bir İstiklâl Marşı değildir. Basit bir hamâsiyât türküsüdür. Üç metre boyunda mısralarla tagannî edilecek bir İstiklâl Marşı arzın beş kıtasında aransa bulunmaz
Şair-i şehîr Mehmet Akif Bey’in güftesini yazdığı İstiklâl Marşı’mızın hala suret-i resmiyede kabul edilmiş bir bestesine malik olamadık. İki sene oluyor ki Maarif Vekâleti bu marş güftesinin bestelenmesi için mûsikîşinaslar arasında bir müsabaka açmış ve eseri kabul olunan zâta üçyüz lira mükâfat-ı nakdiye îtâsı mukarrer bulunduğunu ilan etmiş idi.
O senenin başlarında bir hadise olmuştur. Mehmet Âkif’in “İstiklâl Marşı” beğenilmiyor ve yerine bir “Millî Marş” yazdırılmak isteniyordu. Hattâ Ulus gazetesi bu iş için bir de müsabaka açmıştı.
Dış ve iç düşmanların, elbirliğile yaptıkları çeşid çeşid açık ve gizli suikastlarla...
Milli bayramlarda, ihtifal günlerinde İstiklâl Marşı çalınırken şahit olduğumuz feci manzaralar güzümüzün önündedir.
Sinemalarda aktüalite filmi gösterilirken, bazan birkaç kere istiklâl marşı çalındığı oluyor. Her seferinde ehalinin yarısı ayağa kalkıyor. Kalkmıyanlara da ihtarlarda bulunanlar oluyor.
Eylül 1920 günü, ortalık ağarırken ilerleyen süvarilerimiz, yükselen güneşin tatlı ışığı altında İzmir’i bir tablo gibi gördüler. 2. Süvari Tümeni, Alsancak ve