"Bütün marş metni okunmayacak, yalnız ilk iki beyit söylenecektir."
…Aslında birinci aşamada açılışı yapılan 14 halkevinin açılış töreninde de benzer disiplini görmek mümkündür.  Bu halkevlerine örnek olması için Ankara halkevinin açılışına ait olan ve aşağıya alınan program, diğer 13 ilin parti idare heyetine gönderilmiştir.
Program:

1.    İstiklal Marşı (A)

2.    Cümhuriyet Yemini (B)

3.    Canlı Levha (C)

4.    Halkevlerinin Açılma Nutku 

5.    Şiir (D)

6.    Halkevleri Talimatnamesinin İzahı

7.    Halkevlerinde Çalışacaklar Namına Maksada Uygun Bir Hitabe

8.    Halkevlerinin Maksatlarına uyan Bir Perdelik Küçük Piyes (yetiştirmek mümkün olursa) 

Notalar:

A.    Bütün marş metni okunmayacak, yalnız ilk iki beyit söylenecektir. Marşın talebe veya bir heyet tarafından ağızla söylenerek tatbiki müreccahtır. Bu, musiki ile birlikte de söylenebilir. Eğer söylenmek için hazırlık yetiştirilmezse yalnız musiki ile çalınır.


Cumhuriyet Halk Fırkası Katibiumumiliği’nden C.H.F Vilayet İdare Heyeti Reisliğine 12.1.1932 tarih ve 8 nolu tebligat, Cumhuriyet Halk Fırkası Katibiumumiliğinin Fırka Teşkilatına Umumi Tebligatı, Mayıs 1931’den Birinci kânun 1932 nihayetine kadar, Cilt 1, Ankara Hakimiyeti Milliye Matbaası, s. 62- 65

 

 

Ömer Türkoğlu, Halkevlerinin Kuruluş Amaçları-Örgütsel Yapısı ve Bazı Uygulamaları, Kebikeç, Sayı 3, s. 100

 

 

 

İstiklal Marşı... O da bir mesele!

Yine Akif. Birkaç hafta oluyor, Mehmet Akif hakkında düşündüklerimi bu sütunda söylemiştim.

"Bu beste Akif'in şiirine kör topal uydurulmuştur."

Yeni Adam'ın 16’ıncı sayısında Şair Mehmet Akif hakkında ankete bir cevabım neşredildi. Bu cevaba mecmuamızın 173'üncü sayısında Sadettin Öcal "inkar edilemiyen sanat" diye bir cevap veriyor.

"Bu iki kıta kasten okutulmamıştır!"

Tarihimizin dolup taşan menkıbelerini akılla, menfaatle izah, elbette mümkün değildir:

""Şiir bitince tekrar okunmasını" bağırarak teklif etti. Şiir bir daha, bir daha... Tam dört defa okundu ve mebuslar ayakta dinlediler."

Dostlarım dinlemekle yetinmedim, o günlerde Ankara’nın savaş ve siyaset hayatının içine bir de sanat fırtınası düşmüştü. Meclisi, ordusu sağlam kurulan yeni devletimizin

"Bugün için İstiklâl Marşı kadar bilmem ki hangi ulusun “Ulusal Marşı” kuvvetlidir?"

Ufuksuz, berrak semaların yüksekliğinde Türklüğün asil ruhunu.. insanlık için istibdada,

İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİ MEHMED AKİF HAKKINDA -3-

Akif öldükten sonra onun ufülüne ağlıyan gözlerde yine Akifin pürüzsüz samimiyeti okundu. Akifteki mütevazı, gösterişsiz samimiyet, onun programsız kalkan cenazesinde yine aynen fakat bütün haşmetile tecelli etti. Ardında bıraktığı iz; bir damlacık gözyaşından ve nihayet sönüp tükenen bir enin nefesinden ibaret kalmadı. Sütunlarla matem, sayfalarla medhü sena avazeleri yükseldi ve hâlâ yükseliyor.

ŞÂİR FİKRET VE AKİF

(Rubabı Şikeste) müellefini, cihan harbi içinde kaybetmiştik..

Fikret’in ölümü, birçok münevverlerle perestişkârlarını derin ve sonsuz bir keder içinde bırakmıştı. Bu derin ve sonsuz keder içinde, onu ihmal eden devrin hükûmetine karşı dudaklarda iğbirarın korkak fısıldayışlarile ifşa edildiğini hatırlarım. Yahud, harb yıllarının sıkıntılı şartları içinde hükûmete küsmüş olanlar, bir hak kazanmış gibi bu noktada birleşmiş oluyorlardı…