Kutlu Olsun!

Evvelki akşam Ankara Palas'ın büyük salonunda bir kokteyl partisinde bulunduk. Bu toplantı, benzerlerinden bir hayli farklı idi. Çünkü bizi oraya çağıran genç diplomat ve onun âşinası olduğumuz İstanbullu genç refikası iki gün önce bağımsızlığına kavuşan 80 milyon Müslüman nüfusu olan İndonezya'yı temsil ediyorlardı.

Bir milletin ve bir vatanın bağımsızlığa kavuşmasındaki büyük mâna her yerden ziyade Ankara'da anlaşılır. Hele bu kavuşma 27 aralığa rastlarsa…

Şimdi bu genç Müslüman Cumhuriyetinin bağımsızlığını kutlamak için toplandığımız bu salonun bulunduğu arsadan bundan 29 yıl önce düşman toplarının sesi duyulmuş ve cepheye koşan askerler buralardan geçmiştir.

Gene temsilci ve refikası salonunun kapısında bizi temiz bir Türkçe ile karşıladıkları için de kendimizi yabancı hissetmedik. Zaten daha kapıdan girerken dünyanın en büyük İslâm Cumhuriyetinin kuruluşundan doğan bir sevinci yüreklerimizde saklıyorduk. Son yıllarda gazetede yazı yazarken de, radyo mikrofonunda konuşurken de İndonezya’nın İstiklâl savaşına heyecanlı bir sempati gösterdiğimizden şimdi bu dâva zafere ulaştıktan sonra da iftihar ediyorduk.

Kokteylde bulunan bütün Türkler, duvarda yan yana asılmış iki millet bayrağındaki renk akrabalığını görerek de heyecan duydular. Çünkü genç cumhuriyetin bağımsız bayrağındaki iki renk de kırmızı ve beyazdır. Her halde bu bayrağa bu iki rengin konulmasına sağında bulunan bayrağın ilham verdiğinden şüphe edemeyiz.

İndonezyalılar istiklâl savaşlarını yaparlarken ondan ilham alarak şiir yazmış şairleri var mıydı, yok muydu? pek bilemiyorum. Fakat dâva zafer kazandıktan ve bir eski sömürge, yirminci asrın tam ortasında bağımsız bir cumhuriyet olduktan sonra seksen milyon müslümanın şeref gönderine çektiği bayrağında bizim milli renklerimizi gördükten sonra Mehmet Âkif'in şiirindeki şafak teşbihini onlara da maletmek, hattâ

Hakkıdır hakka tapan milletimin İstiklâl

mısraını sunmak bile içimden geçti. Birtakım büyük ve küçük memleketlerin istiklâllerinden mahrum edildikleri şu günlerde Güney Asya'da 80 milyonluk Müslüman bir devletin bağımsızlığa kavuşmasından her halde tarih de bahtiyar olacaktır.

Zengin topraklarının bütün verimini ve ürünlerini emperyalist bir memlekete kaptırmakta olan bir bölgenin şimdi kavuştuğu hazımsızlık, kırmızı-beyaz bayrağın altında sürekli, başarılı ve kutlu olsun!

T.İ (Nurettin Artam), Ulus, 31.12.1949, s.2

"Unutulmayacak ve beni andıracak bir eserim varsa, o da "İstiklâl Marşı"dır."

- Son yazdığı eseri Mısır'da okudum, hayret ettim. Koca Hâmid eserlerinde hâlâ gençliğini yaşıyor.

Mehmet Akif’in ölümü

Kıymetli şâirin ölüm haberi yüreğimi sızlattı.

Niçin bir millî marşımız yok?

Yusuf Ziya Bey, millî bir marştan mahrum oluşumuzdan en büyük teessürü hisseden bir zat olduğu için, bu bahis etrafında bize umumî alâkayı davet edebilecek şeyler söyledi.

"Türk bayrağı da, cumhuriyet de, istiklal marşı da Türk milletinin teminatıdır."

… Mehmet Akif herkesindir. Mehmet Akif çok büyüktür

"Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli"

Bir Okuyucudan: 
 
Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

Mehmet Âkif için bir seri pul çıkarıldı

P.T.T. Genel Müdürlüğü tarafından şâir Mehmet Âkif Ersoy'un ölümünün 20 nci yılı münasebetiyle bugünden itibaren 30 kuruşluk bir seri pul çıkarılmış bulunmaktadır. Üç ayrı renkte olan bu pulların herbirinin üzerinde İstiklâl Marşımızın birer mısraı bulunmaktadır. 

Millî vazifelerimiz

Son merasim günlerinden birinde bayrak çekiliyor, muzika istiklal marşını çalıyordu. Bu marş ve bayrak çekiş karşısında yapılacak şey malûmdur:

Şapkayı çıkarmak, ihtiramkâr vaziyet almak ve durmak!

İstiklal marşı, bir kere marş olarak yazılmamıştır...

Bir millî marşa olan ihtiyacımız etrafında yaptığımız neşriyat, şehrimiz musiki âleminde ve Darülfünun muhitinde derin akisler uyandırmıştır.