Mehmet Akif’in Fikirleri

1908 den sonraki edebiyatımızın en önde gelen simalarından olan Mehmet Âkif'i şair, fikir adamı, müstesna bir seciye ve ahlâk sahibi ve bir idealist olarak ele almak gerekir. Eserleriyle en temiz ve tabii Türkçenin güzel örneklerini veren ve Servet-i Fünun edebiyatının soğuk, suni, çetrefil ve bunaltıcı Türkçesinden yeni edebiyatımızın sıcak, gerçek, öz ve bizden olan türkçesine geçişte büyük rolü bulunan Mehmet Âkif; aruzu kullanmaktaki üstün başarısı, şekil ve kafiyeye getirdiği yenilik, hikâye edişteki kudret, müşahede ve tasvir hususlarında gösterdiği büyük kabiliyet ve şiirlerindeki derin heyecan ve samimiyetle usta bir nâzım ve şair olarak edebiyat tarihimizde çok ehemmiyetli bir yer tutmaktadır. Aruzu harikulâde bir hâkimiyetle kullanmıştır. Külfetsiz, rahat, sade bir söyleyişi vardır. Tabiilik, samimiyet ve yerlilik en belirli vasıflarıdır. Sade yazmakta zamanına göre çok ileride olan Âkif, halk dilini bütün hususiyet ve tâbirleriyle ve en güzel şekilde şiirimize yerleştirmiştir.

Akif'in edebî şahsiyeti hakkında bugüne kadar pek çok şey söylendi ve yazıldı. Ben burada şairin sanatı üzerinde durmayacağım. Onun, bugüne kadar hemen hemen hiç işlenmemiş mütefekkir tarafından bahsetmek, içtimaî fikirlerini ele alarak fikrî cephesini belirtmek istiyorum. Çünkü Âkif bir sanatkâr olduğu kadar, bir mütefekkir olarak da üzerinde dikkatle durulmağa değer bir hususiyet taşımaktadır.

Bâzan imanla haykırır: İstiklâl savaşında doğacak hürriyet ve istiklâlin müjdecisi olarak:

Doğacaktır sana va'd ettiği günler Hakkın,
Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklâl!

Ağlarsa ya millî bir felâket karşısındadır, ya bir sefalet levhası önünde, yahut bir mazlûma yardım edememekten doğan azap içerisinde.

Faruk K. Timurtaş, Türk Yurdu, Aralık 1960, No:291

Dün ve Bugün!

Hepsi, Türk İstanbulda, Fransız milli bayramını kutluyorlar ve hepsi, Türk İstanbulda, Fransız bayrağını selâmlıyorlar...

Cemal Kutay - Necid Çöllerinde Mehmed Âkif

Bunun üzerine annem kardeşlerimle birlikte Kastamonudan Ankaraya geldiler. Artık Ankarada ailece yerleşmiş idik. Mehmet Âkif bu sıralarda İstiklâl marşını yaratmış, bu muvaffakiyeti 500 lira

İSTİKLÂL MARŞININ BESTEKÂRI ZEKİ ÜNGÖR’Ü EVİNDE ZİYARET

“İstiklâl Marşı” nın kimin eseri olduğu hakkındaki suale “şair Mehmet Akif merhumundur” cevabı verilir de; o güfteyi melodisi ile heyecan ve hürmet telkin eden ölmez bir eser ve “Millî Marşımız” haline getiren bestekâr Zeki Üngör’ün isminden hiç bahsedilmez! Bu haksızlık, şarkılardan bir çoğunda da tamamile...

İstiklâl marşımıza yapılan hürmetsizlik

Dün şehir gazinosunda cereyan eden esefli hâdise hakkında yazdığımız makaleyi teyid eden bir mektup aldık. Bu mektubu aynen aşağıya koyuyoruz:

"Türk İstiklâl Marşı, büyük bir milleti ebediyen ayakta tutacak kadar sağlam ve târihî mısrâlarla örülmüştür."

Mehmed Âkif, hayâtı, şahsiyeti, îmânı ve eserleriyle, bizim sanat ve cemiyet hayâtımızda hadise uyandıran büyüklerimizdendir.

Hafız Asım Şakir: "İstiklal Marşı’na gelince, dedi, işte onu kaldıramazdı."

Hafız Asım Şakir o günleri anlatıyor:

“Âkif Bey hasta yatıyor, ben her gün yanındayım.

"Birçok mısraları marş mıdır, dua mıdır, farkedilemez haldedir.”

Safahat yalnız kendi devrinin değil, geleceğin meselelerine de tercüman olmuştur. Namık Kemal ile açılan cemiyetçi şiir çığırını en ileri götüren;

Sinemada istiklâl marşı çalınırken ayağa kalkılır mı?

Sinemalarda aktüalite filmi gösterilirken, bazan birkaç kere istiklâl marşı çalındığı oluyor. Her seferinde ehalinin yarısı ayağa kalkıyor. Kalkmıyanlara da ihtarlarda bulunanlar oluyor.