“İstanbul'dan askerler, mühimmat kaçakçılığı gibi cüretkâr hareketler, dünya tarihinde misli görülmemiş efsanelerdi. Ailelerin yatak bağlarında sarılı tüfekler, çamaşır bohçaları içinde mermiler, saman yığınları arasında mitralyözler, tekerleklerine çuvallar sarılarak gece yarıları mandalara çektirilen toplar, işgal kuvvetleri tarafından kontrole tabi tutulan mühimmat yüklü mavnalar, Türk cüretinin ve istiklal aşkının ifadesi idi. Büyük şair Mehmet Akif'in, İstiklal Marşı'nda bu milli varlığı kuvvetle canlandıran şu mısraları Türk ağzına yakışan ne güzel bir ifadedir:
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım
Yırtarım vadileri, enginlere sığmam, taşarım
Yine bu son mısralarda:
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal
Biz de bu ezeli duygular içinde Rıdvan'la beraber o gece evden ayrıldık. 01.00 treniyle Maltepe'ye hareket ettik. Maltepe'de ihtiyatla indiğimiz istasyonda ölgün bir sükût vardı. Bu sessizlik içinde hazırlık mevkiine gelirken solgun kamerin saçtığı gümüşi bir renk yolumuzu gösteriyordu. Etrafta en zayıf bir lamba ışığı bile yoktu. Tayyarelerimiz hazır ve yapacağımız iş son bir hazırlıktan ibaretti.
…”
Vecihi Hürkuş, Bir Tayyarecinin Anıları, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı, 2018, sayfa 59-60
Bilindiği gibi İstiklal Marşımızın milli marş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulü 12 Mart 1921 tarihine rastlar.
Yukarıdaki klişeye lütfen dikkatle bakınız: Millî Mücadelenin temel felsefesi olan Tekâlif-i Milliye, en ücra köyde, fedakârlığı halkın vicdanına ve imânına tescil ettirecek
İstiklal Maârşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 24 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’dan Ankara’ya gelir. Tâceddîn Dergâhı şeyhi Şeyh Tâceddin Mustafa Efendi, Mehmet Akif ve arkadaşlarının ikameti için
Dün şehir gazinosunda cereyan eden esefli hâdise hakkında yazdığımız makaleyi teyid eden bir mektup aldık. Bu mektubu aynen aşağıya koyuyoruz:
“Bağımsızlık”la silinmesine çalışılan “İstiklâl” kelimesine bakalım: Bu memleketin çocukları “Ya istiklâl, ya ölüm!” diye cephelere koşmuş, kanlarını bu kelimenin
Dünkü muhterem gazetenizde “Bu ne hürmetsizlik” başlığı altındaki yazınızı çok büyük bir tessürle okudum.
Milli Türk Talebe Birliği, ayrıca, aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen, İstiklal Marşı’nın doğru dürüst söylenemediğini göz önünde tutarak, gençlerin toplu halde