İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ
İSMET ÖZEL
اسلاملە طامغەلانمش وار اولوش

İslâm’ın bünyesi tıpkı bütün büyük sanat eserlerinde olduğu gibi insanlığın yani insan olma yolunu tutmuşluğun her merhalesinde anlaşılmaya müsaittir. Çetrefil bir cümle oldu. Bu cümleyi yerli yerince anlama kavuşturabilmek için sırayı takip edelim ve önce dikkatimizi niçin İslâm’ın bünyesi tabirine müracaat ettiğimiz noktasına yöneltelim. Aleyhindeki bütün vakıalara rağmen İslâm’ın sıfırı tüketmemiş olduğu gerçeğinin gölgesinde onun bünyesinden söz ediyoruz. Yani İslâm’dan söz açmamız canlı bir şeyden söz açmamız demektir. İmparatorluğun kol gücüne mukavemette bulunan Yahudiler hayatta kalabilmek için çıkışı “Roma’da Romalılar gibi yap” sözünün bahşettiği imkânda aradı. Hıristiyanlar aynı çıkışı XVII. yüzyıl çerçevesindeki bilimde buldu. Kitabına uydurma veya üstün bir otorite türetme dışında bu bâtıl dinler canlılığı iç yapılarından türetmiştir.  Ruhban zümresi olmadan Hıristiyanlık, Hahamlık olmadan Yahudilik canını koruyamıyor. Oysa Müslümanları canlı sayışımız görünürdeki bir din otoritesinden doğmuyor. Niçin? Çünkü İslam kaynakları başları sıkışınca o otoriteyi üretmekten geri durmayacaklarını öğretti Müslümanlara. İslâm bir işin hakkından gelebilmek için topluluğun kendi içinden bir imam çıkarmasını emrediyor. Müslüman hayatının idamesi bahsinde can sıkıcı bir dönemdeyiz; ama dünya siyasetinde Müslümanlar madun bir yerleri olsa da sayıları göz korkusu verecek miktarı aşmış olarak vardırlar. 

Niçin İslâm’ı büyük sanat eserleriyle kıyas etme ihtiyacı içindeyiz? Nedir büyük eser? Esere büyük sanat eseri dediğimizde çağlar boyunca ilgileri ve sosyal statüleri birbirinden farklı insanların münasebet kurdukları sanat ürünlerini anlıyoruz. Yani her meşrepten insan orada yararlanacak bir şey bulmuştur. İslâm da böyledir. Orada tıpkı büyük sanat eserinde olduğu gibi hem hükümdar, hem de köle elinden alınırsa hayatının değersizleşeceği şeyi bulur. Ulaştığımız yer işte bu noktaya vardıysa insan olma yolunu tutmanın nasıl bir şey olduğunu soracağız. Eğer sizi hatadan arınmağa sevk eden bir yol tutturduğunuza kani olduysanız insan olmanın yolundasınız. Bunun yusyuvarlak bir cümle olduğunu aklınıza getirmeyin. Hatanın ne olduğunu da, nerede yuvalandığını da teslimiyetiniz hesabi değilse İslâm’dan öğreneceksiniz. Dine duyulan ihtiyacın fark edilen hata ile başladığını unutmayalım.

Hatayı fark ettik. Bu bir tarihi hata mı idi? İnsanoğlu dine cephe almakla bir hata işlediyse hangi dine zıt gidişten söz etmeliydik? Aklımız Avrupa’da yükselen medeniyetin yükselişinin arkasını bilime vermekten doğduğuna erdiyse imdadımıza dinlerden hangisi yetişecekti? İsa’yı lânetlemek mi, yoksa şu kadar veya bu kadar Tanrı saymak mı nurlu yolu gösterirdi? Tabiata hâkimiyetin kurtarıcı belirtisi neredeydi? Kapitalistler yatırımlarını mikro-biologiye,  atom altı dünyaya, neticede elektroniğe kaydırarak daha büyük felâketlere davetiye çıkardıkları bir dönemde varoluşumuzu şenlikli bir varoluş olarak algılamak kendini aldatmağı işaret etmiyorsa neyi haber veriyor? Bu suallerin cevap bulmasında Türk vatanı tamlaması her şeye rağmen kilit noktaya parmak basıyor.

Her şeye rağmen diyoruz; çünkü Lozan görüşmelerine gitmeden İstiklâl Marşı’mızın ithaf edildiği kahraman ordumuzun terhis edildiği aklımızdan çıkmıyor. Lozan’da Türk (!) tarafının hayır diyecek hali yoktu. Şartlar kimleri mecburiyet altında bırakıyordu? İngilizler masaya oturmanın şartı olarak Mustafa Kemal’in kurtuluş hareketinin lideri sayılmasını erkenden ileri sürmüşlerdi. Yaralı tarihimiz halk arasında Atatürk’ü koruma kanunu diye bilinen metnin CHP’nin sert muhalefetine rağmen DP oylarıyla Meclis’ten geçtiğini kaydediyor. Nasıl bunu görmek de, göstermek de inkılâp muhafızlarının kâbusu ise tarihimizin yaralı oluşu da o kadar en yakın acıyla uğraşma belâsının büyük resmi görmemize engel teşkil ettiğine sebeptir.

Büyük resim Küçük Asya adı verilen toprakları Türklerin yurt edinmeleri değil, söz konusu toprakları vatanlaştırmalarıdır. Yurt gerçeğini teğet geçip “Vatanlaşma” kavramında ısrar edişim ideal insan kalıbını zihnimden silemeyişimdendir. Zira Türkler hangi toprakları İslâm haritasına dâhil ettilerse I. Cihan Harbi sonunda siyasi ve askeri bakımdan nihayette tutunabildikleri saha orası kaldı. I. Cihan harbi sonunda toplumları canlandıracak bahsi öne alanlar Türklerin ömürlerini tüketecekleri bir alandan tatmin olacaklarını biliyordu. Yani siyasi ayarlama işini üzerlerine alanlar hesaplarını bu tevazuu bilerek yaptı. Dolayısıyla birçok bakımdan bu sahanın da hesabı gayri-Müslimler lehine görüldü sayılır. O halde şimdi ne olacak? Hangi siyasi karakter Büyük Yunanistan, Büyük Ermenistan, Kürdistan hayallerinin kuvveden fiile geçmelerini kanıtlayacak faaliyete ve o faaliyetin ortaya döktüğü harita değişikliğine yeşil ışık yakabilecek? Bu siyasi karakteri türetmek için çevrilmedik dolabın kalmadığı bildiğimiz bir şey. Gaza Beylikleri umudunu Müslümanlaşmaktan başka bir şeye bağlayanlara verilmiş müessir bir cevaptı. Toplumun dümenini elinde tutanlar bir Türk yurdu edinmenin derdine düşme zahmetini göze almadı. Vatan sahibi olmak ise bunun çok ötesinde başlı başına bir iştir. Belli toprakların vatanlaştırılması! Ben İstiklâl Marşı’ndaki “Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” ibaresinden cesaret alarak kendimi bu ifadeye bağlamış bulundum. Bu ifadeyi uydurdum da denebilir.

İfade uydurmakla vatan sahibi olunmuyor. Her toprak parçası kendine denk düşen insanı ürettiği için bu böyle. ABD nasıl başladıysa halen öyledir. Yani hâlâ WASP’lerin ülkesidir. Eğer Beyaz (White) değilseniz, Anglo-Saxon değilseniz, Protestan değilseniz ayaklarınız Yankee toprağına sağlam basmaz. İç Savaş sırasında konfederasyon taraftarları kendi dolarlarını basmakta gecikmedi. Bir zaman sonra savaşı kaybedenler Kızılderili öldürme suçuna iştirak şartıyla mavi göbeklilerin arasına katıldı. İç savaş geride kalınca herkes yeniden Amerikalı oldu. Geride kaldı mı fakat savaş? Ne zamandan beri artık hepimiz Amerikanlığa döndük diyerek çiftetelli oynayanlar dikkati çekti? Türkler olarak bizlerin döneceği ne var? Beynelmilel uzlaşma ile varlık gösteren Cumhuriyet kime gösteriş yapabiliyor? Kimseye! Kunuri zaferi İstiklâl Harbimizle tenakuz halindedir. NATO’dan çıkma talebini ciddiye alınmak isteyen kimse telâffuz edemiyor.

Hâsılı, bir Müslüman olarak size verebileceğim bir müjde yok. Kendi varlığının başlı başına müjde olduğunu iddia eden de yok. Nedir çenemizi bunca meşgul eden öyleyse? Bu hususu müteakip yazıda ele alalım.

İsmet Özel, 24 Cemâziyelevvel 1442 (8 Ocak 2021)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.