Hilkatte kusur yoktur; olsaydı ona yaratış demezdik ve Allah Türkleri nasiplerini emrin ve nehyin dairesinde arayacak birer Mü’min olalar diye yarattı. Bu sebeple mali hayatın zulmü olarak doğan kapitalizmin akıbetiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası arasındaki alış veriş bidayette şahsiyetimiz, karakterimiz ve hemen bu ikisini takiben hüviyetimizle münasebettar kılınmıştır. Türklerin yaratılışı ve Türklerle kapitalizm arasında cereyan eden her şey gözden ısrarla, hâkim sınıflar marifetiyle uzak tutuldu. Türkler olarak dünyada oynadığımız rolün tesirini fark etmek istiyorsak akla ilk gelen düşünme şeklinin aksine önce nasıllığımıza, sonra neliğimize bakmamız gerekecektir. Dünya nedir, toplum nedir, biz neyiz, ben neyim sualini açmadan önce nasıl kimselerin nasıl bir dünyayla temas kurduğu sualinin cevabına kavuşma başarısını aramamız şarttır. İnsan varlığına has ufkun ancak keyfiyetin kemiyete galebe çalmasıyla taayyün ettiğini bilmeyen kimse habislere hizmet ettiğini de bilmez. Aceleci, nankör, cimri insan nasıllığı neliğin türevi sanır. Nitekim yirminci Hıristiyan asrının sonunda SSCB’nin haritadan silinmesi bazılarına tarihin sonunu düşündürdü. Buna mukabil hiç kimse daha başında Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya siyasi haritasında hangi yeri tuttuğunu merak etmedi. Haritadaki yerin sonu göründü, hâlâ etmiyor.
Türk olalım olmayalım ömrü hasbelkader Türk topraklarında gelip geçenlerden biri isek soracağız: Neyimiz tarih içinde adam yerine geçmemize sebep olmuş? Şahsiyetimizle temayüz edişimiz herhangi bir domino taşı özelliğinden öteye geçmeyen kararsız denge halini mi aksettiriyor? Karakterimizi neye; yaptığımız bilinçli ayrımlara, seçmelere mi; yoksa kurnazlık göstererek riayet ettiğimiz şartlara mı borçluyuz? Hüviyetimiz omuzladığımız yük müdür? Böyle bir yükten söz edilemiyorsa başkalarının adımıza sipariş ettiği şeyi mi hüviyetimiz saymaktayız? Bütün bu sualleri şu şekilde cevaplayan beri gelsin: 1) Hayır, bir sırça köşkte oturmuyor, var oluşumu haramilerin gerdiği kanattan istifadeye bağlamıyorum. 2) Hayır, hak etmediğim bir makamı işgal etmiyor, servetimin kaynaklarını açıklamaktan korkmuyorum. 3) Hayır, mensubiyetim ile aidiyetim arasında hiçbir mesafe yok. Nereye mensup isem oraya aitim.
Türk toprakları ibaresi sizi rahatsız edebilir. “Bu topraklar Türklerin değil, benim” diyerek kendinizi Türk toprakları ibaresine itiraz edenler zümresine mensup sayabilirsiniz. Değilseniz aşağıda zikredilecek bir keyfiyetten haberdar olmak sizi içten içe zora sokan düğümü çözecek, zenginliğinizi artıracak. Ali Rıza Paşa kabinesinin Misak-ı Millî’yi ilân ettirdiği günlerde müteferrik sakinlerle dopdolu olan Batum, İstanbul, Selânik, İzmir, Urfa, Halep şehirlerindeki umumun istifadesine tahsis edilmiş mahallerde Türkçeden başka dil tekellüm edenler tahfif ve istiskal edilirdi. Çağdaş zihnin çok gerilerine kastla itilmiş bu vakıanın varacağı anlam muhtemel ki, ihtiyaç duyulan sağlamlığın Türklerin milletçe yemin edişi zaferinden doğacak zemin üzre bulunacağı hakikatidir.
Türklerin milletçe yemini Türk topraklarından vaz geçilemeyeceği üzerinedir. Misak-ı Millî budur. Ordumuz milletçe edilen yemine sadakatini ispat etme şerefine nail olduğu için İstiklâl Marşımız da isabetle ona ithaf edildi. İsabet edildi çünkü yerküre üzerinde İslâm ancak bir askeri güç ve bu gücü müşahhas hale getiren bir siyasi teşkilatla temsil edilebilir. Türk toprakları ibaresinden rahatsız olmanın müteradifi İslâm’dan rahatsız olmaktır. Türkler tarafından yirminci Hıristiyan asrının ilk çeyreğinde kâfir hâkimiyetine üç cephede karşı durarak başlatılan İstiklâl Savaşı yeryüzünde İslâm’ın mevcudiyetini bir askeri güçle, bu güce kılıflık eden bir siyasi teşkilâtla idame ettirme şerefini Türklere hasretmiştir. Dünyada dininin ve milliyetinin aynı şeyi ifade ettiği Türklerden başka bir kavim yoktur. Kapitalizme alternatif görünsün, böylece kapitalizm belasından kurtuluşun gerçek yolu tıkanabilsin diye şeffaf ABD dolarından bir fanus içinde imal edilen SSCB bir Rus devleti değildi.
Batı’ya Şark Meselesi huzursuzluk doğurduğundan bu yana “Türkiye o kadar önemli bir ülkedir ki, idaresi Türklere bırakılamaz” sözü birçok değişik ağızdan hep işitildi. Batı için endişe tarihî bir vakıadır. Türk üstünlüğü bariz hale gelirse Türk topraklarının Dünya Sistemi’nin sıhhatine muzır hale geleceği bin yılı aşkın bir zamandır, Haçlı Seferleri’nden itibaren biliniyor. Bu bilginin yedeğinde kapitalizmin alternatifi olmadığını veya kalmadığını söylemek Türklerin kendilerini idare etmeğe hakları yoktur demenin diğer yolunu bulmak sayılır. Türklerin kendilerini idare etme hakları ülkeye ad takma nobranlığıyla da tebahhur etti. Nedense Grekolatin “Türkiya” telaffuzu gözden düşürüldü ve Frankoskandinav edaya rağbetle ülkemize Türkiye deme âdeti resmileştirildi.
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.