İstiklâl Marşı Derneği'nin Dördüncü Olağan Genel Kurulu 21 Mayıs Cumartesi günü Ankara'da yapıldı.
Genel Kurulda tüzük değişikliğine gidilip Fahri Genel Başkanlık makamı ihdas edildi. Tüzük değişiliği oybiriliği ile kabul edilerek Derneğimiz Kurucu Genel Başkanı Şair İsmet Özel Fahri Genel Başkan oldu.
Genel Kurula teklif edilen Durmuş Küçükşakalak başkanlığındaki tek blok yönetim ve denetim kurulu listesi ile seçime gidildi ve delegelerin reyleri ile derneğimizin yeni yönetim ve denetim kurulu seçilmiş oldu.
Yeni seçilen Genel Başkanımız Durmuş Küçükşakalak ve Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel birer konuşma yaptılar.
Konuşmasına İstiklâl Marşı Derneği’nin mevcudiyeti dolayısıyla hamdederek başlayan Durmuş Küçükşakalak İstiklâl Marşı’nın Mehmet Akif olmadan da anlaşılabileceğini, ancak İsmet Özel olmadan anlaşılabilinir, yol gösterebilir, Türkiye’nin gidişatına rota verebilir bir metin olmaktan çıkacağını vurguladı. İstiklâl Marşı’nın bu vasıflarına dair İstiklâl Marşı Derneği’nin İstiklâl Marşı ideologisine dair esaslı bir müktesebat meydana getirdiğini ifade eden Genel Başkan Durmuş Küçükşakalak İstiklâl Marşı Derneği’nin bir sivil toplum kuruluşu olmadığını söyleyerek “İstiklâl Marşı Derneği devletin kendisidir, Türk Milleti’nin kendisidir, Türk Milleti’nin reçetesidir” dedi. "Türkiye'de bir iş yapmak isteyen varsa, kaldıysa kulağını İstiklâl Marşı Derneği'ne kabartarak, ne oluyor, nereye gidiyor Türkiye ve dünya diyebileceği şekilde sağlam bir müktesebat oluştu." diyen Genel Başkan şunları ifade etti: "İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin mutabakat metni olduğunu, İstiklâl Marşı’nın devlet için bir anayasa olduğunu söylüyoruz, dillendiriyoruz. Bunu herkesin kendi kendine sorması lazım. İstiklâl Marşı bizim neyimiz oluyor ki ondan sonra derneğine gelelim."
TÜRKİYE’NİN BAŞINA GELENLE DÜNYANIN BAŞINA GELEN AYNI ŞEYDİR
Fahri Genel Başkan Şair İsmet Özel, “İstiklâl Marşı niçin yazıldıysa, İstiklâl Marşı Derneği de onun için kuruldu.” dediği konuşmasında, İstiklâl Marşı Derneği’nin kurulmuş olmasının birilerinin aleyhine bir teşebbüs olduğunu, bu bakımdan medya mecralarında bilhassa haberleştirilmediğini söyledi. Bugün gayrimüslimlerin çerçevesini çizdiği bir İslâm’dan haberdar olunduğunu söyleyen İsmet Özel, “Allah Müslümanlara her zaman, kıyamete kadar istifade edebilecekleri bir Asr-ı Saadet verdi. Ve Allah Müslümanlara kıyamete kadar mesele olarak karşılarına çıkacak şeylerin hallinde tutacakları yolu keşfetmeleri için bir Hulefa-i Raşidin devri verdi. Bizim bir Asr-ı Saadetimiz var, bir Hulefa-i Raşidin Devrimiz var. Bunları kendi müktesebatı olarak, kendi zimmeti olarak görmeyen insanlar Müslüman değildir. Buradan şunu kolaylıkla anlayabilirsiniz: İslam Sünni İslam, Şii İslam diye ikiye ayrılmaz. Çünkü Şiilere göre Hulefa-i Raşidin Devri diye bir şey yoktur; Asr-ı Saadet’i ister istemez kabul etseler bile.” Fahri Genel Başkan İsmet Özel konuşmasında şunları söyledi:
“Kur’an-ı Kerim’in nazil oluşunun insanlık bakımından ne ifade ettiği hususu Müslümanların dördüncü, beşinci meselesi olarak var. Halbuki Kur’an-ı Kerim, biz bugünlere gelmeyelim diye nazil oldu. Eğer biz Kur’an’a bağlı olmanın ne mana ifade ettiğini kavrayan Müslümanlar olabilseydik her çağda bütün handikaplar aşabileceğimiz handikaplar olarak önümüzde olurdu. Ama şimdi aşamayacağımız handikaplarla yüzyüzeymişiz gibi görünüyor.”
“İstiklâl Marşı Derneği faaliyetleri içinde anlatmaya çalıştık. Dünyanın başına gelenlerle Türkiye’nin başına gelenler birbirinden kopartılmaz. Bu her ülke için böyle midir? Hayır, sadece Türkiye için böyledir. Bugün dünyada büyük bir güç gibi görünen Amerika Birleşik Devletleri’nin başına gelenle dünyanın başına gelen aynı şey değildir. Ama Türkiye’nin başına gelenle dünyanın başına gelen aynı şeydir. Arjantin’in başına gelenle dünyanın başına gelen de aynı şey değildir. Bunu birilerinin anlaması lazım. Öncelikle sizin anlamanız lazım. İstiklâl Marşı Derneği bir işe yarayacaksa onu yapacak olan sizlersiniz.”
BÜTÜN KÜFÜR ÂLEMİ İÇİN NİHAİ ZAFER TÜRK TOPRAKLARININ YOK EDİLMESİDİR
“İnsanın insanlığıyla tanışmasıdır Kur’an’ın nazil olması. Türklerin vatan sahibi olması da Kur’an-ı Kerim’in nazil olmasının bekçiliğini yapmadıkça hiçbir sonuç alınamayacağının gösterilmesidir. Türkler bir vatan sahibi değilken Kur’an’ın bize öğrettiğinin muhafızlığını yapmak kavramı insanlığın tanımadığı bir şeydi. Türkler dünyaya Kur’an’ın muhafızlığını yapmayı öğrettiler. Onun için gayri Müslim dünya Müslüman yerine Türk kelimesini kullanmaya başladı. Bugün hala Suudi Arabistan’da çocuğunun ismini Türk koyanlar var. Pekala biliyor kendinin Arap olduğunu ama o bir mana ifade ediyor. Türk dediğin zaman Kur’an’ın muhafızlığını başka hiçbir şeye değişmeyen adamı anlıyoruz. Bugün Türklerin bir vatan sahibi olması insanların zihninden uzaklaştırılması gereken bir şey olarak söz konusu. Rahatlıkla insanlar bunu sanki kınıyormuş, bunun aleyhindeymiş gibi yaparak insanları alıştırmak üzere söylüyorlar: ‘Ortadoğu’nun haritası yeniden değişecek. Bu değişecek haritalara arasında Türkiye de var.’ Bunu medyada duyuyorsunuz, değil mi? Üstelik değişmenin aleyhindeymiş gibi söylüyorlar ama bunu kafalara sokuyorlar.”
“Başımızda birtakım sıkıntılar varsa eğer, insan olarak. Sağlığımız, ailemiz, iş ilişkilerimiz bakımından bizi hoşumuza gitmeyen durumlara sürükleyen bir şeyler varsa bunların ne olduklarına bakalım. Bunlar nedir? Biz neden zarar görüyoruz? Ne olmasaydı daha iyi durumda olurduk? Bu tek kelimeye indirgenebilir: Kapitalizm. Biz bugün Hıristiyan 21. Asrında birtakım sıkıntılara düçar oluyoruz. Ne kadar istemediğimiz şey varsa bunun bir tek sebebi var: Kapitalizm. Ve kapitalizm Karl Marks’ın teorisi sebebiyle şu veya bu değildir. Kapitalizm anti Türk düzenin altığı şekildir. Buna dünya sistemi demek mantıklıdır. Çünkü Türk düzeni işlerken bu düzeni aşmak, bu düzenin kendilerini geriletmesine mani olmak üzere bir şey başlatıldı. Bu Roma İmparatorluğu’nun mirasını en yoğun bir şekilde devralmış olan İtalyan Site Devletleri’nde başlatıldı. Ama işin aslı Türk boğazlarını tutarak Balkanları Türkleştirerek Avrupalıları iklim bakımından elverişsiz, toprak bakımından verimsiz bir sahaya hapseden Türk düzeninin aşılabilmesi ve kendilerinin geriletilmesine son verilmesi meselesini İtalyan Site Devletleri başlattı. Bugün mükemmelen işleyen mekanizma o zaman ilk adımlarını attı. Bir sermayenin biriktiği, teraküm ve temerküz ettiği metropol ve bu sermayenin temini için istismar edilen çevre: Periferi. İtalyan Site Devletleri diyoruz, çünkü sadece Venedik değil, Floransa, Papalık devletleri, Milano hepsi bunlar o zaman topluca metropol mevkiindeler. Denizaşırı ticaret yapılıyor ve değer aktarımı yapılıyor. Sermaye bir yerde birikiyor. Bugün geldiği nokta başlangıç noktasıdır. Bu toprakların Türk toprakları olmasıyla bu bela onların başına sarılmıştır. Ve bu toprakların Türk toprakları olmasından çıkarılmasıyla bu bela onlar tarafından defedilecektir. Nihai zafer bütün küfür alemi için Türk topraklarının yok edilmesidir. Öbür şeylerin hepsi marjinaldir. Olsa da olur, olmasa da olur. Türkleri yok edemedikleri için Türk topraklarını yok edemediler. Burada da merkez Sakarya’dır. Sakarya’da o iş Türkler aleyhine sonuçlansaydı bugüne gelinmeyecekti. Ama Sakarya’da Türkler bu toprakları gavura bırakmayız iradesini yirmiiki gün yirmiiki gece kabul ettirdiler hasımlarına. Onlar da Türkleri yok edemeyeceklerini gördükleri için bizi bugünlere getirecek bir süreci başlattılar. Büyük Taarruz’la Sakarya Meydan Muharebesi arasında bir sene var. Türkler tarihten silinemez fikrini kabul etmek zorunda kaldıkları zaman, ‘Bu şekilde yapamıyoruz, ne şekilde yaparız’ diye bir sene beklediler."
TÜRKİYE’NİN İDARESİ MİSAK-I MİLLİ’DEN EN ÇOK TAVİZ VERENLERE BIRAKILDI
"Mustafa Kemal Fevzi Paşa’ya diyor ki ‘İsmet, İnönü soyadını aldı, sen de herhalde Sakarya soyadını alırsın!’ ‘Yok, diyor, Fevzi Paşa, benim soyum sopum belli. Benim ailem çakmaklı tüfek yapardı, ben Çakmak soyadını alacağım.’ Bu anekdotda dikkatinizi çeken nedir? Sakarya’nın gerçek mareşali Fevzi Paşa’dır. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’i Mareşal yapmıştır. Resmi olarak Fevzi Paşa’nın mareşalliği Dumlupınar’dan dolayıdır, bir sene sonrası!”
“Gavur değilseniz şunu kafanıza sokun: Misak-ı Milli’den en çok taviz verenlere Türkiye’nin idaresi bırakıldı. Misak-ı Milli’den daha az taviz vermek isteyenler tasfiye edildi. Misak-ı Milli dediğimiz zaman bugünkü sınırlarımızı anlamıyoruz. Misak-ı Milli dediğimiz zaman kuzeyde Batum, batıda Selanik, güneyde Halep. Misak-ı Milli budur. Bunlar Türk toprakları olarak bugün anılmıyor, ama bunlar Türk topraklarıdır. İstiklâl Marşı ‘Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı’ derken Misak-ı Milli’yi kastediyordu.”
DÜNYADA YAŞANABİLECEK EN İYİ YERİN TÜRKELİ OLDUĞUNU GÖSTERECEĞİZ
“Biz önce yazımızı geri alacağız, sonra atlarımızı geri alacağız ve sonra bütün dünyada yaşanabilecek en iyi yerin Türkeli olduğunu –Türkiye değil- göstereceğiz. Türkiye kelimesi Fransızca telaffuzdan doğmuş bir şeydir. Biraz yazılışına da bakmışlar, 'la Turquie' yazılır. Yani 'Turkey' değil, 'die Türkei' da değil. Ama Fransızca bilmek o zaman daha ağırlıklı bir şeydi, Türkiye; ama birçokları o zaman “Türkiya” derdi “İtalya” der gibi. Türkiya denirdi hiç öyle yadırganmazdı bu yani. Türk toprakları üzerinde yaşayanların hiç kimseye ağız eğmeden, boyun bükmeden yaşayabileceği yerler olacak. Biz bunu temin etmek üzere yola çıkıyoruz. Bütün Türkiye’de satın alınmadan ele geçirilebilen gıda imkanları olacak. Bitki ve hayvan olarak. Hiç kimse rızk endişesiyle ona buna kavuk sallamayacak. Çalışmak şeref kazanmak anlamına gelecek. Şerefini korumak ve yükseltmek isteyen insanlar çalışan insanlar olacak. Ve sabah namazından bir veya iki saat sonra mesai başlayacak, bu yere ve zamana göre değişebilir. Bazen bir saat, bazen iki saat sonra başlayabilir. Ve ikindi ezanı okunduğu zaman mesai sona erer. Dediğimiz gibi biz birbirimize ait insanlar olarak yaşayacağız. Yekpare olarak yaşayacağız. İkindi ezanı okunduğunda mesai bitecek. Kışın daha az, yazın daha çok çalışacağız. Bulunduğumuz yere göre. İsveçliler ne yaparsa yapsın. Bütün Türk toprakları su yoluyla birbirine bağlanacak. Çoruh’tan Meriç’e kadar, aradaki göller de dahil olmak üzere bir kayığa binerek bütün Türk topraklarını gezebilirsiniz. Motorlu olması şart değil, kürekli bir kayıkla her yere gidebilirsiniz. Bu tabii ki önemli bir iklim değişikliğine sebep olacak. Bütün o çok katlı binaları hayvan ve bitki yuvası yapacağız. Mesela mantar yetiştirmek gayet kolay. Bunu yapabilir miyiz? Bir kere insanların aklına ‘Bunu bize yaptırmazlar’ geliyorsa onlar yapamazlar tabii ki. Çünkü İstiklâl Marşı Derneği Türkiye üzerine yapılan planların reddi üzerine bina edilmiştir.”
Dördüncü Olağan Genel Kurulumuz itibariyle yeni Yönetim ve Denetim Kurulumuz aşağıdaki kişilerden müteşekkildir:
Fahri Genel Başkan
İsmet Özel
Genel Merkez Yönetim Kurulu (Asil)
Durmuş Küçükşakalak (Konya)
Gökhan Göbel (İstanbul)
Mustafa Tosun (Giresun)
Oruç Özel (İstanbul)
Feysal Toprak (İstanbul)
Lütfi Özaydin (İstanbul)
Fikret Demir (İstanbul)
Genel Merkez Yönetim Kurulu (Yedek)
Halil Özkan (Konya)
Mehmet Kendirci (Gaziantep)
Muammer Parlar (Konya)
Mehmet Tunçel (Ankara)
Mustafa Deveci (Konya)
Genel Merkez Denetim Kurulu (Asil)
Erdoğan Turgut (İstanbul)
Abdulhamid Sağır (Kahramanmaraş)
Hasan Hüseyin Kırgezen (Bartın)
Genel Merkez Denetim Kurulu (Yedek)
Mehmet Batuhan Arite (Adana)
M. Hamidullah Bekit (Kahramanmaraş)
Oğuzhan Ateş (İstanbul)
21 Mayıs 2016, Ankara
Çelimli Çalım mecmuamızın dokuzuncu sayısı çıktı.
Sınıf Bilinci'nin ikinci merhalesinin beşinci nüshası İsmet Özel'in Sebeb-i Telif şiiriyle açılıyor.
TİYO Yayıncılık “Türkçeden İslâma Giriş” serisine bir telif eser daha kattı.
İstiklâl Marşı Derneği’nin ilk olağan genel kurulu, İstanbul’dan ve Anadolu’dan gelen üyelerimizin katılımıyla gerçekleşti.
İstiklâl Marşı Derneği Konya Şubesinin neşrettiği HANYALI KONYA mecmuamızın üçüncü sayısı çıktı.