ABD Irak'ı işgal ettiğinde Misâk-ı Millî dolayısıyla bunun Türkiye'nin işgali manasına geldiğini İsmet Özel'den başka kimse zikretmedi. Akabinde Suriye'de ABD eliyle başlatılan hadisenin kritik vechesi Misâk-ı Millî sınırları içinde cereyan etti. Bugün de Batı Trakya'da, Dedeağaç'ta ABD'nin yığınak yaptığını görüyoruz.
Misâk-ı Millî Türklerin millî yemini olmasına rağmen, Türkler hariç herkes bunu hesaba katarak iş görüyor. Yunanistan'ın yeni silahlanma hamlesi de bu hesabın bir parçası. 1934'te Venizelos'un Mustafa Kemal'i Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdiği zaman müzeye çevrilen Ayasofya, tekrardan camiye çevrildiğinin hemen akabinde Yunan Başbakanı Yunanistan'ın yeni silahlanma politikasını dünyaya ilan etti. Nerede ilan etti? Atina'da mı? Hayır, Misâk-ı Millî’nin batı hududu olan Selanik'te ilan etti. Bunu kast-ı mahsusla yaptı. Bu ilk defa yaptıkları birşey de değil. Daha önce de Kostas Simitis başbakanken Türkiye'ye karşı Dedeağaç'ta program tertip edip bunu hususen başka bir yerde değil de Dedeağaç'ta yaptıklarını deklare etmişlerdi.
Buna mukabil Misâk-ı Millî 'yi ancak güney sınırımızdaki meselelerden dolayı politik manevra maksadıyla dillendirdiği vaki olan Ankara'nın durumu nedir? Ortodoks olmalarına rağmen bugün İnebahtı’nın 450. yılını kutlayan Atina ile hala çocuklara Sokullu’nun traş masalını anlatan Ankara arasında bir mütekabiliyet dahi olsun var mı? Yok. Bundan dört sene önce "Tarihi Ziyaret" başlıklı bir haberle karşılaşmıştık: "65 yıl sonra bir ilk! Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Atina'da." (7 Aralık 2017) Bu Türkiye'de tepki çekmek şöyle dursun yadırganmadı bile. Recep Tayyip Erdoğan Atina'da 65 yıl aradan sonra bu ziyaretin kendine nasip olmasının mutluluk verici olduğunu bile söyledi. Bu kadarla da kalmadı bütün tarihi Türklere düşmanlıkla geçmiş Yunanistan’ın meçhul asker anıtını, yani bilfiil Türklerle savaşanların anısına dikilen anıtı ziyaret etti. 65 yıl önceki Celal Bayar ziyaretinin de hiç tezkiye edilecek bir tarafı olmamakla birlikte bir iade-i ziyaret idi. Yani Celal Bayar'ın ziyaretinden aylar önce Yunan Kralı Ankara'yı ziyaret etmişti. Halbuki 2017’deki ziyaret bir iade-i ziyaret değildi. Türkiye'ye Yunan cumhurbaşkanı bir defa geldi. Ama Ankara'ya değil, İstanbul'a. O da Karadeniz İş Birliği Örgütünün programı için (22 Mayıs 2017). Bir hafta boyunca yapılan haberlerde bu ne söylendi ne de yazıldı. Yunan Cumhurbaşkanı İstanbul'a gelmekte bir beis görmüyor. Tam aksine onlar İstanbul'u kendi şehri olarak görüyor. Geçtiğimiz günlerde Yunanistan'ın en büyük futbol kulübünün sahibi Fenerbahçe'yi İstanbul'da yendikleri maçın sonunda "kendi şehrimizde kazandık, galibiyeti şehrimizdeki bütün Yunanlara armağan ediyorum" dedi ve bunun herhangi bir sahada bir karşılığı olmadı. Mesela Fenerbahçe rövanş maçını Yunanistan'da kazanamadı. Futbol deyip dudak bükebilirsiniz tabii ama 1948’de Fenerbahçeli Lefter Türk millî takım formasıyla Atina'da Yunanlara gol atınca tribünler "Türk tohumu" diye bağırmıştı. Türk millî takımının galibiyeti sonrası da Akropolis'ten atlayıp intihar eden Yunanlar olmuştu.
AKP devrinde iki ülke başbakanlarının bakanlarıyla birlikte yaptıkları "Yüksek Düzeyli İşbirliği Toplantıları"nın seyrine bakmak durumu anlamak için kifayet eder. Mezkur toplantılar başladığında biz İstiklal Marşı Derneği olarak bunun duruma hakim olan Atina olduğu için Büyük Yunanistan'ın faaliyetleri olduğunu beyan etmiştik. Nitekim bu toplantılardaki Atina-Ankara mütekabiliyetsizliğini görmek mümkün. Başbakanlar ve bakanlar düzeyindeki bu toplantılar pek tabii olarak hakim olanın evinde, Atina'da başlıyor (14-15 Mayıs 2010). Üç sene sonra Yunan heyeti İstanbul'a geliyor (04 Mart 2013) Sonra tekrar Atina'da (5-6 Aralık 2014) ve en son da Çipras'ın on bakanıyla beraber geldiği ve CHP’li vekilin gerekirse Türkiye’den ayrılarak tek başına Avrupa Birliği’ne girmesinden bahsettiği İzmir'de oluyor (8 Mart 2016). Ankara işin içinde yok. Ankara bir merkez olarak tanınmıyor. Yunanlar kendi şehri bildiği üç şehirde, kendi evlerinde hareket ediyorlar. Bu toplantıların hangi netice için olduğunu hatta neticesinin daha baştan alındığını "ulusalcı" diye bilinen Sözcü gazetesinin haber dilinde görmek mümkün. Gazete 95 yıl sonra İzmir'e ilk defa gelen bir Yunan başbakandan bahis açarken spotta gayet memnuniyet arz eder şekilde şu ifadeyi kullanıyor: "TÜRKİYE FERİBOT, HIZLI TREN VE UÇAKLA YUNANİSTAN'A BAĞLANIYOR" Yani bağlanmanın hangi anlamını alırsanız alın her halükarda bağlanan Türkiye'dir, iki ülkenin birbirine bağlanması söz konusu değildir.
Pandemi nedeniyle ertelendiği söylenen fakat bugün tekrardan gündeme gelen Selanik-İzmir feribot ve uçak seferlerinin başlatılması bu bağlantı içindir. Yine bugün Türk topraklarının doğudaki kısmını anayasasında Batı Ermenistan olarak adlandıran devletle olan normalleşme adımları da bu minvalde görülmelidir. Yukarıda Celal Bayar'ın 1952'deki Atina ziyaretinden bahsettik. Bir yıl sonra biz Türk milleti olarak dosta düşmana karşı İstanbul'un fethinin 500. Yılını kutladık. O zaman da devlet yetkilileri gayrimüslim alemden çekinerek bu kutlamalarda yer almamak için kendilerine çeşitli seyahatler ayarlamışlardı. Ne reis-i cumhur ne de başvekil o kutlamalara katıldı. Ama biz Türk milleti olarak kutladık. İstiklâl Marşı’nı raftan indirmek suretiyle millî yeminimize sadakatimizi cümle aleme göstermek de bugün yapacağımız iştir.
Gökhan Göbel
15 Cemaziyelevvel 1443 (18 Aralık 2021)
İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi”ni yazmaya devam ediyor. Sekizinci Mukaddeme’de “Niçin İtalya, Patagonya der gibi Türkiya denmiyor da, İstinye, fasulye dermiş gibi Türkiye deniyor?” diye sual etti. Ülkemizin adına niçin cumhuriyetten sonra Türkiye dendi? Türkiye Türkçe bir kelime mi?
"İsmet Özel hastaneye düştü" haberi duyulunca İsmet Özel hakkında yazılıp söylenenlerin çetelesini tuttuk. Bu yüzden televizyon ekranında İsmet Özel’in karşısında dilini kıpırdatamayıp, İsmet Özel’in hastalığı haberinden sonra dili açılanlar,
Birkaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Almanlar, Amerikalılar, Hollandalılar gibi sınırımızdan füze bataryalarını çekmeyen İtalyan ve İspanyollara teşekkür etti.
Türk denizi deyince, Orta Asya’da kuruyan bir “iç deniz”den bahsetmiyoruz. Türklere Orta Asya’da bir köken icat edilmesi günü gelince Türkleri oraya postalamak içindir.
Önceki yazımızda İsmet Özel’in “Evet, İsyan” kitabının neredeyse yarısını asker iken yazıp yayınladığını zikretmemiştik.
ABD seçim sonuçları dolayısıyla pozisyon alanları ve kendine uygun bir pozisyon arayanları fark etmek çok kolaylaştı.
Derneğimizin kuruluşunun 10. ve 11. Sene-i devriyelerinde İstiklâl Marşı’nın ilk okunduğu yer olan Kastamonu ilimizdeki Nasrullah Camii’nde Mevlid-i Şerif İstiklâl Marşı’nı okumuştuk.
İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi” yazılarına devam ediyor. Biz “Partizanın Amentüsü” serlevhası altında yazdığımız yazılarda olanca gayrete rağmen edebiyatın dışına itilemeyen İsmet Özel’in aleyhindeki faaliyetleri, İsmet Özel düşmanlığını ayan etmeye çalışırken İsmet Özel'in ne yaptığından bahis açmaya pek fırsat bulamıyoruz.