İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Dünya hayatı denince anlaşılacak şey nedir? Dünya diye Âdem ile Havva’nın Cennet’ten çıkarıldıktan sonra gönderildikleri aşağılardaki o yere mi diyoruz; yoksa canlı veya cansız her şeye göre hususiyetleri saymakla bitirilemeyen ve modernlerin her parçasını ilginç kılmış o yere mi? Hesaba katılır bir insan hayatına talip isek ilk yapacağımız ciddi tercih budur. Bize elimizden alınamayacak bir ölçü getiren bu tercihtir. Elimizdeki ölçü sayesinde kime karşı mesuliyetimiz olduğunu biliriz. Tarihe mi hesap veriyoruz; gelecek kuşaklara mı; yoksa otobüs şoföründen mülti-milyarder işverene kadar uzanan yetkelere mi? Ölümden sonraki hayata ne miktarda yakınız?
Eğer ölümden sonraki hayatın uzağında isek ilgimiz algılarımızın bize öğrettiği dünyanın hususiyetlerine odaklanacaktır. Kendimizi zamanın ve mekânın bizi icbar ettiği şeylere teslim edeceğiz. Birisi bize şu veya bu sebeple İslâm’dan söz ederse o zatı on dört asır öncesinde yaşıyor farz edeceğiz. Ölümden sonraki hayatın yakınında bulunmak dünya ilişkilerinde bir gevşekliğe uğramamıza mı sebep olur? Bilakis, uhrevi sonuçlara bağlı kalarak yaşayanlar dünya meselelerine “tek dünyalı” zihniyetlerden daha ciddi bir yaklaşımla eğileceklerdir. Nihayetinde onlar dünyanın ahiretin tarlası olduğunu Kur’an’dan öğrenmiş kişilerdir. Biz de onlar gibi yapalım. Bunu gerçekleştirmek için önce zihnimizi dünyadaki güçler arasındaki dengeye mi çevirelim; yoksa dünya güçleri arasında yapılabilecek bir karşılaştırma kararını almağa mı hasredelim.
Soğuk Savaş teranesinin dillerden düşmediği günlerde SSCB ile ABD arasında nasıl bir güç yarışı olduğu suali zihinlerdeydi. Nasıl bir güç yarışı? Bir tarafta modernliği bütün dünyaya hazmettiren sermaye vardı. Diğer tarafta emek gücüyle yükselmiş bir sosyalist güç mü vardı? Ne gezer! Ruslar her ne kadar burunlarından kıl aldırmıyor olsalar bile “gelişmiş” ülkelerin standartları nazarında yarı aç, yarı tok yaşayan bir topluluk idiler. Çin’de ise yoksulluk ilk göze çarpan toplum manzarasıydı. Şirketlerin bütçelerinin devlet bütçelerini alaya aldıracak hacme erişmesi Soğuk Savaş’ı beklememişti. Bugünkü durum Soğuk Savaş yıllarınkinden daha vahimdir. Rus askeri gücü Ukrayna’yı bir günden daha kısa sürede harabeye çevirecek yeterliktedir. Neden yapmıyorlar bunu? Ukraynalıların bütün dünyadan yardım almalarına rağmen ortada silahlı çatışmayı Rusya ile Ukrayna arasında ciddiye alınacak bir fark görmediği için bir sivil savaş olarak gören Rusya var. Hâsılı, beynelmilel ilişkilerde ne muvazeneden, ne de mukayeseden söz edilebilir. Savaş çok önceden söylendiği gibi siyasetin ateşli silâhlarla devamından ibarettir.
Beynelmilel ilişkilerde muvazeneden söz edenler uşağın birden fazla efendiye hizmet edebileceğine inananlardır. Devletlerarası dengenin yaşama kolaylığı sağlayacağına dengeye tesir edemeyecek zaafı kabullenenler inanır. Muvazene denilen şey bir gücün diğerine saldırmaktan imtina etmesi anlamına gelir ki, bu durum o gücün bir güç haline gelmesi vakıasını ortadan kaldırır. Savaş nimeti kapmağa hazırlanan nev-zuhur dünya gücünün nimetten zaten yararlanmakta olan güç tarafından ezilmesi anlamına gelir. Mukayese nev-zuhur dünya gücünün kendini denemesidir. Bilhassa iki dünya savaşı göz önüne alındığında bu denemeden yüzünün akıyla çıkmış bir devleti henüz teşhis edemedik. II. Dünya Savaşı’nı Almanların kaybetmesinin bütün milletlerin kaybı olduğunu benim kalemimden (her ne kadar fikri icat eden ben değilsem de) okumuş olabilirsiniz. Kaybeden milletlerin varlığını kapitalist işleyişe borçlu olduğunu akıldan çıkarmayalım. Türkler Türklüklerini kapitalist mekanizmaya değil vatan edinmeğe yani ömrü 1123 yıla varan Bizans’ın varlığını sona erdirmeğe borçludur. Millet olarak ihya olmamıza dün olduğu gibi bugün de giden yegâne yol budur. Bu yolu hesap dışı tutarak bir bütünlüğü elde bulundurabileceğimiz yalanına yüz vermeyelim.
Bütün insanların hayatı yalanlarla doludur ve biz bunların bir kısmını çok severiz. Meselâ ben sanatı çok severim. Oysa sanat tabiatı gereği sun’idir. Sanatın yüceliğinden yapay bir yolla insan hayatını ne kadar işgal ederse o kadar söz edebiliriz. Modern sanat Dadaizm ve Sürrealizm yöntemleriyle vuku bulan sanat hadisesini hem derinleştirdi, hem de üst düzeye çıkardı. Genç ressamlara hitaben “Büyük ressam olmak istiyorsanız karımla evlenin” tavsiyesinde bulunan ve “Ben parayı Picasso’dan bile çok severim” vecizesini icat eden Salvador Dali resim yaparak saçmalamış mı oldu? Hayır, olmadı. Niçin olmadı?
Dadaizm ve Sürrealizm Avrupalı okur yazarların zihnini 1918’den sonra yani Batı Medeniyeti sözünün avutucu hususiyetini tamamen kaybetmesinden sonra meşgul etti. Başlangıçta cepheye giden insanların en çok altı ayını alacağı düşünülen I. Cihan Harbi dört sene devam etti. Avrupa’nın XV. ve aslında XII. asrından itibaren hayal ettiği altın çağ gelmedi. Gerçek altın Yeni Dünya’dan Eski Dünya’ya aktı ve bu akış iki dünya savaşına gerçeklik kazandırdı. Modernlik zaman içinde yeni bir ruh kazanmadı. Dünyanın her yerinde insanlar Hıristiyan XV. asrının Rönesans’ıyla avunmak istiyor. İnsanlık modernliğin yerini Yeni-Modernliğin alabileceği fikrinin çok uzağında yaşıyor. Modernliğin elektrikli ev aletleri misillü başarılarından vazgeçemeyenler Post-Modernlik diye bir deyime sığınarak bir süre geçirdi.
Dadaizm ve Sürrealizm Avrupa’nın XII. asırdan sonra yaşadığı bilgiye ulaşmanın yolu akılcılıktan mı, yoksa tecrübeye tanınan üstünlükten mi geçtiği hususundaki bütün macerayı çöpe attı. İnsanın cüretkârlığının hayırdan çok şerre davetiye gönderdiğini, bilincin değil bilinçaltının, işe yararlık bakımından aklın veya tecrübenin değil büyünün ve falcılığın devrede olduğunu toplumun tümüne gösterdi. Bu gösteriş İtalyanların Roma İmparatorluğunu yeniden inşa edebileceklerine İtalyanları inandırdı. Almanlar ise bin yıllık bir hayat sahasına kavuşabilir ve bunu ellerinde hep tutabilirdi. Ruslar dünya ihtilâline açılan yolda rehberlik yapabilirlerdi. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Gerçekleşen neydi?
Sadece gerçekleşen değil, gerçekliğini katlayarak artıran para hâkimiyetiydi. Kapitalizmin şafağından itibaren bankalar kasalarında bulundurdukları altın değerinde banknot ihraç etme hakkını haiz idiler. Bretton Woods görüşmeleri 1944 yılında altının yerini Yankee Dolarına bırakmasını kurala bağladı. Daha sonra birçok farklı ödeme usulleri denendi. Bugün ödeme aracı olarak kripto para (para olmayan para) alanını genişletmek isteyenler var. Dikkatinizi insanların kendi ruhlarını pazarlığa açmalarına çekmek istiyorum. Hayatımızı bir ambalaj tutkusu sarmalamış durumda. Hayallerimizden vazgeçmememiz tavsiye ediliyor. Kimse bize ambalajlanmış hayalden bahis açmıyor. Hayatımızı inkıraza uğratanların cazip ambalajlarına karşı bir savaş açmış değiliz. Sanat bu savaşı açma çabasında tutturabileceğimiz en kestirme yoldur.
Mazi, hal ve istikbalin bir muvazenesini temin edemediysek bir sanat eseriyle karşılaşmamız imkânsızdır. Sanat beynelmilel olmaz. Olduğunu iddia edenler başımıza hangi kötülüklerin geleceğine aldırmayanlardır. Bir nokta daha: Sanat eseri kıymetini başka sanat eserleriyle mukayesesinden kazanır. Kime göre ne? Sanat bu soruyla var olur.
İsmet Özel, 21 Ramazan 1444 (12 Nisan 2023)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün