GENEL BAŞKANIMIZ DURMUŞ KÜÇÜKŞAKALAK'IN DÖRDÜNCÜ OLAĞAN GENEL KURULUMUZDA YAPTIĞI KONUŞMA

İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Durmuş Küçükşakalak'ın Dördüncü Olağan Genel Kurulumuzda yaptığı konuşmanın tam metni.

 

Selâmünaleyküm. 

Öncelikle Allah’a şükürler olsun ki İstiklâl Marşı Derneği diye bir dernek var. İstiklâl Marşı Derneği’nin varlığı, Allah’ın Türk milletine bağışladığı Türkiye için bir lütuftur. Genel kurulda gösterdikleri teveccühlerinden dolayı başta İsmet Bey olmak üzere delegelerimize, yönetim kurulumuz adına teşekkür ediyorum. İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanlığı beni şu anda ne sevindiren ne de yerindiren bir şey ama altı sene önce İsmet Bey yine Genel Başkanlığımı gündeme getirdiğinde yine sevinmemiştim fakat yerinmeyle karışık bir mahcubiyet içindeydim. Şu anda…(İsmet Özel: Alıştın!) Alışmakla birlikte belki de dokuz senedir içinde yoğrulduğumuz şey dolayısıyla tabii kabul ettim. Onun için şu anda Yunus Emre’nin deyimiyle ne seviniyorum, ne yeriniyorum. Sadece, Türkiye’nin var olması için, var olması gereken tek kuruluşun İstiklâl Marşı Derneği olduğunu sarahaten biliyorum. İstiklâl Marşı Derneği Türkiye’nin başına gelmiş en iyi şeydir; heba edilmesi en önemli imkânın ortadan kalkması manasına gelir. 
 
 
Diğer kuruluşlar nedir? Diğerleri adı üzerinde STK’dır: Sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu kuruluşların “sivil”likleri sadece tercüme olmaları sebebiyle yakıştırılmış bir sıfattır. Değilse hepsi birer devlet kuruluşudur. Yalnız bağlı oldukları devlet teorik veya pratik bir “Türk devleti” değildir. Avrupa Birliği ve Amerikan STK’larının fonlarından direkt veya dolaylı olarak fonlanan, sipariş üzere hazırladıkları projelerin büyüklüğü nispetinde paraya boğulan kuruluşlardır bunlar. Bir derneğin, STK’nın tabela isminde demokrasi, insan hakları, kadın, eşitlik, özgürlük kelimeleri geçmekle ve bu konularda belirlenmiş alt başlıklarda proje hazırlamakla o dernekler hatırı sayılır bir meblağı kasalarına indirebiliyorlar. Bu gizli saklı bir şey değil: Hangi projenin ne kadar getireceğini, hangi gâvurluğun kaç para ettiğini internet üzerinden ilân ediyorlar. İstisnasız bütün STK’lar bir yerlerden besleniyor ve o beslendikleri yerlere çalışıyorlar. 1918 öncesinden başlayarak pıtrak gibi biten “Muzır Cemiyetler”in bugün binlercesi mevcut. 
 
Türkiye ve Türk milleti düşmanı muzırlara karşı en büyük avantajımız: İstisnasız bütün düşmanlarımızın, yaptıklarını ücret mukabili yapıyor olmasıdır. Onlara ücretini verenler günü geldiğinde karşılığını da isteyecekler. Karşılığını alamadıklarını sığaya çekecekler, çekmeye de başladılar. İstiklâl Marşı Derneği kuruluşundan bugüne kendini bir sivil toplum kuruluşu olarak görmedi, göstermeye çalışanların da hevesini kursağında bıraktı. Nedir öyleyse bu dernek? Sivil toplum kuruluşu değilse -resmî bir kurum elbette- bir devlet kuruluşu mudur? Bir bakıma öyle denilebilir. İstiklâl Marşı Derneği devletin kendisidir, çünkü İstiklâl Marşı bu devleti doğurmuş marştır. Aynı zamanda İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesi teklif edilemeyen bir Anayasa hükmü olduğunu bilelim. Onun için İstiklâl Marşı Derneği Türkiye’nin kendisidir, Türk Milletinin sıhhat reçetesidir İstiklâl Marşı. 
 

İstiklâl Marşı da, derneği de şunu anlatır: Kaybedilme tehlikesi olan öyle önemli şeyler vardır ki onlar elden gittiğinde her şey elden gitmiş olur. Şunun bilinmesi lazım, “son ocak” sönerse bir daha yok! İsmet Bey derneğin kuruluşundan beri “İstiklâl Marşı Derneği bir İsmet Özel derneği değildir, hele hele Mehmet Akif derneği hiç değildir…” der. Defalarca söylemiştir bunu. Ama şunu atlamamak lazım: İsmet Bey İstiklâl Marşı’na dikkat çekmeden önce İstiklâl Marşı Türkiye’de kimsenin dikkatini çeken bir şey değildi. Evet, İstiklâl Marşı Derneği İsmet Özel Derneği değildir ama İsmet Özel olmadan da İstiklâl Marşı anlaşılabilecek, yol gösterebilecek, Türkiye’nin gidişatına rota çizebilecek bir metin olmaktan çıkar. Sağcı, muhafazakâr(!) düşüncelerin bir yerinde dona kalmak durumundadır. İstiklâl Marşı Derneği’ne kadar nasıl kaldıysa aynı o şekilde resmiyetin o dondurucu soğuğunda söylenen, tahlil edilen, herkesin gözü önünde olan ama hiçbir zaman nüfuz edilemeyen, temas edilemeyen, Türkiye ile irtibatı kurulamayan bir marş olarak kalacaktır. Dokuz senedir Mehmet Akif’ten bahsetmeden İstiklâl Marşı’ndan bahsetmeyi becermiş bir derneğiz biz. İstiklâl Marşı hakkında ağzını açan, Mehmet Akif’ten bahsetmeden İstiklâl Marşı’na gelemez. Bugüne kadar sağcısı, solcusu, İslamcısı… Mehmet Akif’e yaslanarak veyahut ona vurarak İstiklâl Marşı’nın üzerini örtmeyi becermiştir. İstiklâl Marşı Derneği’nin farkı burada. Daha derneğin ilk yılında, ikinci panelimiz “İstiklâl Marşı ile Asrın İdraki” idi. Yani Mehmet Akif’in şahsî tarihi ile İstiklâl Marşı’nı ayırmış olarak yolumuza devam ettik. Bu önemli bir şey. Bir büyük Türk şairi olan Mehmet Akif’e bir garezimiz, bir hıncımız, bir kinimiz, bir gıcığımız falan olduğundan değil bu. Bu tamamen İstiklâl Marşı’nın tabiatı gereği -ki kendisi de zaten İstiklâl Marşı’nı Safahat’ına almamış, kendisinin değil milletin eseri olduğunu söylemiştir- gayet tabi olarak yapılması gereken bir şeydir. Lafı şuraya getireceğim: İstiklâl Marşı Mehmet Akif’i işin içine katmadan da anlaşılabilir, mutabık olunabilir bir metindir fakat İsmet Özel olmadan kimsenin temas edemediği, donuk bir metin olarak kalır, kalmıştır. 
 
Derneğe bütün üyelerin geliş sebebi -görevliler de dahil- İsmet Bey olabilir. İsmet Bey’in şiirleri sebebiyle, fikirleri sebebiyle -bu saçma bir ayrım olsa da- bir şekilde İsmet Özel sebebiyle derneğe gelinmiş, üye olunmuş… Genel olarak üye profilimiz böyle... Bizatihi İstiklâl Marşı sebebiyle üye olmuş -kurucusu haricinde- bir Allah’ın kulu yok. Bu da az önce söylediklerimi ispat eder. Genel Başkanlığını bugüne kadar İsmet Beyin getirdiği bir dernek bundan sonra ne olacak? Genel Kurulumuzda az önce kabul ettiğimiz tüzük değişikliğinde de olduğu gibi İsmet Bey’in katkıları her zaman baş tacı olarak, fahrî olarak devam edecek. İstiklâl Marşı Derneği şükürler olsun ki var. Olmaya devam edecek çünkü İstiklâl Marşı’nın varlığını devam ettirmesi emr-i bi’l-maruftur. Henüz nehy-i ani’l-münker safhasına geçmiş değiliz. Bu safhadan korkanlar korkularını muhafaza ededursunlar. Ama İstiklâl Marşı Derneği’nin bizatihi, sadece varlığını devam ettirmesi bile kendi başına emr-i bi’l-maruf hükmündedir. Bugüne kadar sürekli marufu, Türkiye’nin hayrına olan şeyi öne çıkarmış ve bunun ne olduğunu öğrenmek isteyenlere sunmuştur. Dediğim gibi çok çeşitli üye profilimiz var ama genel olarak İstiklâl Marşı Derneği üyesi dediğimiz insanların kabuğunun kalın olması, dayanıklılık açısından elzem olan bir şey. Kabuğu olup olmadığı belli olmayan bir meyve gibi, çilek gibi mesela ince kabukla bir anda bir çürüme, bir kokuşma meydana geliyor. Çetin ceviz olma hali, yani özle kabuğu birbirine sıkı temas etmiş, aynı zamanda zor kırılan, kırmaya çalışanın elini kolunu acıtan bir yapısı olması gerekir İstiklâl Marşı Derneği üyelerinin. Bu şekilde ancak emr-i bi’l-maruf safhasından nehy-i ani’l-münker safhasına geçebilelim. Değilse dediğim gibi kabuksuz bir meyve olarak çürümek çok kolay. Hele hele bugünkü ortamda. İstiklâl Marşı Derneği’ni sivil toplum kuruluşlarından biri olarak gören çürümüştür. Derneğin hiçbir yerinde olmasına gerek yok. “Birçok dernek var Türkiye’de, İstiklâl Marşı Derneği de bunlardan biridir.” mantığıyla bu dernekte kimse hiçbir şey yapamaz, ne dediğimize, ne yapmak istediğimize nüfuz edebilir. Çünkü İstiklâl Marşı’nın ve Derneği’nin üç boyutu var. Yani iki boyutlu seyredilecek bir resim değil, üç boyutlu dâhil olunması gereken canlı bir şey... Birinci boyutu itikadî, ikinci boyutu siyasî, üçüncü boyutu tarihi boyutudur. İlkinin taklidi pek mümkün değilken, taklidi çabuk sırıtırken, ikincisinin ve üçüncüsünün kötü taklitleriyle bugün Türkiye’nin aleyhine bir tezgâh dönüyor. Dokuz senedir İstiklâl Marşı Derneği ne dediyse taklit görüntüsü altında zıddını yaparak Türkiye’yi idare ediyor görüntüsü veriyorlar. Son altı ayın gündemi, dört sene önce dile getirilen Üç Cari Belâ: Yani Anayasa, Başkanlık Sistemi, Dokunulmazlıkların Kaldırılması. İtikadî, siyasî ve tarihî boyutların birbiriyle koparılamaz irtibatını kavradığımız nispette, o irtibatı koparmadığımız sürece dernek üyeliğimiz kıymetlenecek, bir mesafe katedecek. Üye olmak kolay ama İstiklâl Marşı Derneği’nde üye kalmak en zor işlerden birisi. Bu üç boyut birbiriyle kenetlenmiş şekilde, İstiklâl Marşı Derneği’nde, İstiklâl Marşı ideolojisi oluşurken birbirine kenetlenmiş şekilde tab’an ortaya çıkan unsurlardır. Sadece Hakk’ın vadettiği günlere iman edenler birbirlerine de inanabilir. 
 
 
Üyeler arasında bir ilişki, sağlam bir ilişki, kopmaz bir ilişkidir aslolan. İlk tanışma toplantısında İsmet Bey’in komşulardan daha yakın olma teklifi komşu bile olamamayla neticelendi. Bunun birçok sebebi olabilir. Uzun uzun konuşulabilir. Anlaşamamak… Anlamanın ne olabileceği üzerine az önce Lütfi Hoca’yla konuşurken dikkatimizi çekti: “Anlamak” dediğimiz şey kef (?) ile yazılan bir kelimeyse sınırdaş olmak, bitişik olmak manasına geliyor. Bitişik iki tarla arasında ince bir hat, an vardır. Anlamak yan yana bulunmaktır. Anlamak, anlaşmak zamanın en küçük birimiyle, “an”la alâkalı bir şeyse aynı zamanda buluşmak manasına gelir. Bir eş zamanlılıktan söz ediyoruzdur. Bir anlaşma zemini için bir yakınlığın, bizi bir araya getirecek bir yakınlığın olması gerekiyor. Her üyenin altına imza atarak geldiğini farzettiğimiz İstiklâl Marşı’nın bu zemin olması gerekir. Meselâ çocukluk arkadaşlığı dediğimizde ortada olan şey oyundur, oyun sebebiyle iki çocuk arkadaş olur, oyun çağı geçtiği zaman artık çocukluk arkadaşlığı bitmiştir. Bu şekilde ortada herkesin “bu metnin altına imza atarım” diyebileceği bir metin varken bile bu olmuyorsa başka şeyler aramak lazım. İstiklâl Marşı’na da İstiklâl Marşı Derneği’ne de İsmet Bey’in hatırına mı katlanıyoruz yoksa gerçekten bu metin bize bir şey söylüyor mu? İstiklal Marşı kime ne söylüyor? Bunu her üyenin kendine sorması lazım: İstiklâl Marşı bizim neyimiz oluyor? Ki ondan sonra derneğine gelebilelim. Birliktelikten, beraberlikten doğacak olan şey, onu kıymetli kılan şey… İnsanlığın bir manası varsa beraber olduğumuz bir şeyden dolayı bir manası vardır. Beraber olduğumuz insanlar beraber bağlandığımız şeyler dolayısıyla manalıdır. Değilse, manasız ilişkiler de -maddî bir menfaat de yoksa işin içinde- zamanla bir sapık ilişkiye bile dönüşebilir. 
 
Birçok şey oldu dokuz senedir İstiklâl Marşı Derneği’nde. Dünyanın hiçbir yerinde söylenemeyecek sözler Türkçe söylendi. Kâfirleri kahredecek, mü’minlerin elini, dilini güçlendirecek Türkçe sözlerdi bunlar. Ziyadesiyle de söylenecek… Meselâ İstiklâl Marşı ideolojisinin öyle bir müktesebatı oluştu ki bu kesinlikle kıymetine paha biçilemez bir müktesebattır. Teoriktir ama Türkiye’de teorik kalmama ihtimali en yüksek olan tek ideolojidir. Eğer Türkiye idame edecekse… Teorinin Türkçeye tercümesi nazariyat. Nazariyat Türkçede göze almaktır. Ya da bazı şeyleri gözden çıkarmak. Türkiye’de bir iş yapmak isteyen, bir şeyleri göze alan varsa, kaldıysa İstiklâl Marşı Derneği’ne bakarak, kulak vererek “ne oluyor, nereye gidiyor dünya ve Türkiye” diyebileceği sağlam bir müktesebat oluştu. Olan oldu. Gönlümüzdeki dilimizdekidir, dilimizdeki elimize geçecek olandır. Ben kafamdakileri tam olarak toparlayamadım, toparlamaya çalışarak fazla uzatmayacağım. Sözü İstiklâl Marşı Derneği Fahri Genel Başkanı İsmet Bey’e bırakacağım.
 
21 Mayıs 2016, Ankara