İSTİKLÂL MARŞI’NIN YAZILMASI
Yeni kurulan devlet için bir «Millî Marş» yazılması hususunda Büyük Millet Meclisi’nin altı ay müddet vererek açtığı «İstiklâl Marşı Müsabakası»na muhtelif şairlerin gönderdiği 724 şiir gelmişti. Bunlar Maarif Vekâletinde teşkil edilen bir komisyonda incelenmiş ve içlerinden 6 tanesi seçilerek Meclis matbaasında bastırılıp mebuslara dağılmıştı. Maarif Vekili bulunan Hamdullah Subhi Bey, müsâbakaya «nakdî mükâfat vaat edilmiş olması yüzünden» iştirak etmemiş olan şair Mehmed Âkif Bey’e müracaat ederek, yazmasını istemişti. Bunun üzerine Mehmed Âkif Bey «Ben mebusum, müsâbakaya iştirak etmem, ayrıca yazarım.» diyerek teklifi kabul edip, ikamet etmekte olduğu Tâceddin Dergâhı’nda, «Kahraman Ordumuza» ithaf ettiği İstiklâl Marşı şiirini yazdı.
İstiklâl Marşı sadece bir şiir değil, ruhları coşturan bir hamâset ve belâgat âbidesi idi. Meclis’te Maarif Vekili Hamdullah Subhi Bey tarafından okunduğu zaman heyecan ve tazahürat son haddini bulmuştu; her mısraı, her kıt’ası sürekli alkışlarla karşılandı. Nihâyet 12 Mart 1337 (1921) günü Meclis’te verilen takrîrler reye konup «İstiklâl Marşı» olarak kabul edildi ve müteakiben bütün mebuslar ayağa kalkarak Maarif Vekilinin tekrar okuduğu İstiklâl Marşı’nı, ayakta dinlediler.
Marşın kabulünden sonra Meclis Muhasebecisi Necmeddin Bey, kanunen müsabakayı kazanana verilecek olan 500 lira nakdî mükâfatı getirdi ise de Âkif Bey, «Ben müsâbakaya girmedim; bu para bana âit değildir» diye reddetti. Fakat muhasebecinin «Kanun metninde mükâfatın, kazanana verileceği yazılıdır. Sizin Marşınız kabul edilmiştir; bu para sizindir, Meclis kasasında kalamaz. Siz, usûlen tesellüm edin, sonra istediğinizi yaparsınız.» diye ısrar etmesi üzerine Âkif Bey, parayı alıp «Sarıkışla Hastahanesi»ndeki yaralı gazîlere hibe etmiştir.
Seneler sonra bir gün, Saraçhanebaşı’ndaki evinde kendisini ziyaret ettiğim Âkif Bey’in çok samimî ahbabı olan Erzurum Mebusu Gözübüyükzâde Ziyâ Bey, bu mesele açıldığı zaman bana şu hâtırasını anlattı: Şair Âkif Bey’e «Yahu sen bu parayı neden almadın? Sırtında palton yok. Üstelik bana da ikiyüzelli lira borcun var. Alıp da bâri borcunu verseydin.» dediğim zaman, merhum sert bir edâ ile «Borç başka, bu iş başka» diye bana mukabelede bulundu. Halbuki, ben, Âkif Bey’in karakterini iyi bildiğim hâlde, sırf bir latife olsun diye mahsûs böyle söylemiştim.
İstiklâl Marşı ile ilgili bu hâtırayı Âkif’in karakter ve seciyesini ifade etmesi bakımından kaydediyorum. İstiklâl Marşı Müsabakasına gönderilen 724 şiir arasından Maarif Vekâletince seçilen ve Meclis matbaasında basılıp mebuslara dağıtılan 6 şiiri de, Meclis zabıt kâtipliğinde bulunmuş olan İhsan Kaftangil'in hususî koleksiyonunda mevcut matbu nüshadan iktibas ederek aynen naklediyorum. Bunları neşretmekle sadece tarihî bir hâtırayı değil, aynı zamanda İstiklâl Marşımızın mukayese kabul etmeyen misilsizliğini de vesikalandırmış oluruz kanaatindeyim.
İSTİKLÂL TÜRKÜSÜ
Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın
Yurduma göz dikenler al kanlara boyansın.
Ya ben, ya onlar diyen silâhına dayansın
Türk oğludur bu millet,
Türkündür bu memleket.
Düşman gözü tutamaz yanar dağlar başını
Bağrımızda saklarız vatanın her taşını
Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını
Türk oğludur bu millet,
Türkündür bu memleket.
Can veririz her zaman hürriyettin yoluna
«Ya gazi, ya şehid»lik ne devlettir kuluna
Ata emânet etmiş nâmusunu oğluna
Bize Türk oğlu derler
Hep bizimdir bu yerler
Ankara
A.S.
* * *
Türkün evvelce büyük bir pederi
Çekti sancağa hilâl-i seheri
Kanımızla boyadık bahr ü berri
Böyle aldık bu güzel ülkeleri.
İleri arşı ileri, arş ileri
Geri kalsın vatanın kahbeleri.
Seni ihyâ için ey namı büyük
Vatanım uğruna öldük, öldük
Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük
Siper oldu sana dağlar gibi Türk.
Yürü, ey milletin efrâdı yürü
Ak süd emmiş vatan evlâdı yürü.
Vatan evlâdını kurban edeli,
Milletin hür yaşamaktır emeli
Veremez kimseye bir Çamlıbel’i
Bağlanır mı acaba Türk’ün eli?
İleri arş ileri, arş ileri
Çiğnenir çünki kalan yolda geri.
Hüseyin Suad
* * *
İSTİKLÂL MARŞI
Göz yaşına vedâ et,
Ey güzel Anadolu!
Hakkını koru elbet,
Türkün bükülmez kolu!
Cenk ederiz genç, koca
Bugün değil, yarın da!
Yâdımız ağladıkça,
İzmir ezânlarında!
Hak yolunda kan olur,
Dünyâlara taşarız;
Ya şerefle vurulur,
Ya efendi yaşarız!
Hergün yeni bir hîle
Arkasında satıldık;
Hergün yeni bir dille
Yurdumuzdan atıldık.
Yeter, ey Kâbemizi
Elimizden alanlar!
Alıkoymaz bizi,
Yolumuzdan yalanlar!
Biz bu yolda sel olur,
Dünyalara taşarız;
Ya şerefle vurulur,
Ya efendi yaşarız!
Hangi alçak el alır,
El zinciri boynuna?
Kim Yunan’ı bırakır,
Türk kızının koynuna?
Biz ki Türk’üz, muhakkak
Her milletten uluyuz!
Yer yüzünde biz ancak
Yurdumuzun kuluyuz!
Yurd yolunda kan olur,
Dünyalara taşarız,
Ya şerefle vurulur,
Ya efendi yaşarız!
Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi
Muharirlerinden
Kemâleddin Kâmi
* * *
Ey Müslüman, ey Türkoğlu!
Açıldı İstiklâl yolu,
Benim bu son günlerimdir
Diyor bize Anadolu.
Çek sancağı Türk Ordusu,
Olmaz Türk’ün can korkusu
Esârete dayanır mı,
Türk vatanı, Türk namusu
Bu son savaş bize farzdır,
Fırsatımız gayet azdır.
Muzaffer ol da ey millet!
Altın ile tarih yazdır.
Birleşelim özümüzden,
Dönmeyelim sözümüzden,
Hem silelim bu lekeyi,
Tarihdeki yüzümüzden.
Merzifon İdâdisi
Hat Muallimi
İskender Hâki
* * *
Altı bin yıl efendilik yaptın,
«Kahraman Türk» idi cihanda adın
Bir ateşten siperdin İslâma
Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.
Ey büyük ünlü milletim ileri!...
Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri
Düşmenin bir cihansa dostun Hak1
Hakk’ın elbette müstakil yaşamak.
Atıl, ez, vur senindir istiklâl2
Ebedî parlasın şu al bayrak
Ey benim şanlı milletim ileri!
Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!.
23 Kânunusâni 1337
M…
* * *
Yıllarca altı cebhede âteşle, kanlara
Türk’ün hîlal ü dînine düşman olanlara
Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman
Yüksek başın eğilmedi bir an cihanlara
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitâb3
Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılâb
Ey mazi-i havâriki bin dâsitân olan
Garbın zalâm-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan4
Arslan yürekli ordu, demir giy silah kuşan!
Zira hududu kapladı âteşle, kan, duman.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitâb
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılâb
Arslan mücahid ordusu, ey hâris-i salâh
Destinde seyf-i Hak gibi bin şanlı bir silâh
Açtın semâ-yı millete pür nûr bir sabah
Âtî bizim… Bizim artık vatan, zafer; felâh.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitâb
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılâb!
Mehmed Muhsin
1 Yahut: Düşmanın bir cihansa dostun Hak
2 Yahut: Yürü, vur, az senindir İstiklâl
Mısraın sonundaki «istiklâl» yerine «istikbâl» de konulabilir.
3 Yahut: Ey kahramanlar ey berk-i pürşitâb!
4 Yahut: Baş eğmeyen cihanlara yüzyıl kılınç salan!
Mahir İz, Yılların İzi,
KİTABEVİ, İstanbul, Nisan 2000, s.161-167.
1920 yılında teşkil olunan Birinci Büyük Millet Meclisi’ne Burdur mebusu olarak katılan Mehmed Âkif bu sürede Taceddin
Mehmed Âkif’in yazdığı şiir, 12 Mart 1921'de, Meclis kararı ile "İstiklâl Marşı" olarak kabul olunmuştu. Böylece kendisi, vatanını ve milletini seven bir şair için en yüksek
“İstanbul'dan askerler, mühimmat kaçakçılığı gibi cüretkâr hareketler, dünya tarihinde misli görülmemiş efsanelerdi.
İstiklal Marşı'nın yalnız şiiri millîdir, beste bu mazhariyete erişmemiştir.
Sinemalarda aktüalite filmi gösterilirken, bazan birkaç kere istiklâl marşı çalındığı oluyor. Her seferinde ehalinin yarısı ayağa kalkıyor. Kalkmıyanlara da ihtarlarda bulunanlar oluyor.
Son zamanlarda pek çorak ve gayesiz kalmış olan edebiyat âlemimiz mühim direklerinden birini daha kaybetti.
Bundan birkaç sene evvel, Mehmet Âkif Bey’in vatanperverâne bir şiiri Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmişti. Bu şiirin güzelliği ve bedi’î kıymeti hakkında söz söylemeğe lüzum görmeyiz. Mehmet Âkif Bey’in manzumesi cidden yüksek bir sânihanın eseridir ve bu eser, Büyük Millet Meclisi’nde ilk defa olarak Antalya Mebusu Hamdullah Suphi Bey tarafından inşad edilmek gibi bir hüsn-i talihe de mazhar olmuştur.