ÇAMAŞIRA DÜŞMAN, LEKELERE DOST (X)

Dünya tarihinin seyri Kur’an-ı Kerim’in nâzil olmasıyla değil, Türklerin vatan sahibi olmalarıyla değişti. Yadırgatıcı bir hükmü dile getirmiş olsam da mübalağa etmiyorum. Üstelik üzerimize niçin bunun böyle olduğu sualine cevap bulma vazifesinin düştüğünü düşünüyorum. Türklerin vatan sahibi olmalarının tarihin seyrini değiştirdiği ve Misâk-ı Millî’nin kuvveden fiile geçmesiyle bu değişmenin tanınır hale geleceği gerçektir. Ortalık Türk olmayanlara mahsus ruh bozukluğuyla hangi zaman diliminde, ne şekilde kaplandıysa kaplandı diye gerçeklerden vazgeçecek değiliz. Ben nasıl vazgeçmiyorsam sizin de vazgeçmediğinizi biliyorum. 

Tanınsa da, tanınmasa da gerçekler olduğu yerdedir. Hiç kimse, hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir şekilde, hiçbir sebeple gerçeklerden vazgeçemez. Herkes, her zaman, her yerde, muayyen bir şekilde, mücbir sebeplerle gerçekten bir şey yapma durumunda kalmıştır. Gerçekleri görmezlikten gelen, tanımağı reddeden gâvur işini elbette gâvurlukla halletmenin yoluna bakacak. Buna mukabil ben artık gâvur değilim deyip gerçeği tanıyıp fark edişi yüzünden Türk olduğu hissiyle yaşayan kişi işini Türklük yöntemiyle yoluna koyma becerisi gösteremiyorsa o da kendinden geçmenin zevkini çıkarıyor demektir. 

Gerçek zahirde ve bâtında vuku bulan, vaki olandır. Bizim insan olarak işimiz var. Tıpkı yerin ve göğün işi gibi bir şey bu. Halk edenin halk edişine gönüllüce iştirak demekteyiz buna. Yedi düvele Türkler gönüllü olduklarını ÖNCE VATAN demek suretiyle gösterdi. Ukalalık ederek gerçeğe keyfince muhteva yüklemek insana bırakılmamıştır. Yani neyin helâl, neyin haram olduğuna karar verme ruhsatı Âdem ahfadından birine bırakıldığı fikriyle hareket edenler kendi helâk oluşlarına hazırlanmaktan fazlasını yapamaz. Helâl/haram şartlara göre değişmez. Şartları haramdan uzak durmak, helâl içinde kalmak üzere değiştirme yükü altında bulunan insandır. 

Bu bağlamda Türklerin iki kez vatan sahibi olduğunu söyleyenin o aynı Türklerin Kur’an-ı Kerim’e sadakatleri sebebiyle iki kez tarihin seyrini değiştirdiğini anlattığı barizdir. Başımıza 27 Mayıs gelmeseydi ne halde olacaktık? Bunu Allah’tan gayrı bilen yok. Allah’ın kuluna bildirdiğiyle kifayet edelim. Benim başını örten kızın felsefe bilmesini teklif edişim Allah’ın kuluna bildirdiğinin kıymetini takdire dönüktür. Kıymet bilmeyenin kıymeti olmaz. Türk topraklarının sosyalist bir dönüşüm geçirmesine engel olanlarla Türk kimliğinin İslâm’la tanıma kavuştuğunu inkâr ederek İslâmî dönüşümün yolunu kesenler birebir aynı kimselerdir. Bu beyanı benim itirafımın şerhi kabul edin: Hangi sebeplerle sosyalist olduysam aynı sebeplerle Müslüman oldum.

Şerhi de şerh edelim: Keşfe değer olan hangi sebeplerle sosyalist olduysam aynı sebeplerle Müslüman oldum deyişimin hayatın neresine denk geldiğidir. Müslüman oluşum şahsımın bir cemilesi midir? Müslüman olmakla ben bir marifet mi gösterdim? İtikadı ehliyetle alâkalandırarak nereye varılabilir? İmanın bir insan başarısı olmadığını hiç kimse unutmasın. Tedbirin takdire tesir etmeyişi yüzünden hep Allah’ın dediğinin vuku bulduğuna şahit olmuyor muyuz? İnsanı sapıtan da, hidayete erdiren de Allah değil mi? Hiçbir yönden benim Müslüman oluşumda mistik ruh durumuna taalluk eden şeyler bulamayacaksınız. Li-hikmetin sosyalist olduğumu, gençliğimin kızgın yıllarını komünist kafayla geçirdiğimi kendimi İslâm dairesinde bulunca anladım.  Ne varsa hepsi XIII. Hristiyan asrında Diyar-ı Rûm’un dar-ül İslâm’a dâhil edilişi içindedir. Herkes bunun böyle olduğunu kâfir bakış açısının şiirlerim vesilesiyle türetmeğe giriştiklerinden anlayabilir. Türk kızlarının başını örtmesinin XX. Hristiyan asrının ilk çeyreği tükenmek üzereyken Türk topraklarının vasfını muhafazası uğruna yapılanlar haricinde bir anlamı yoktur. Para hakimiyetinin seyrini kulak arkası edip gerek metropol ve gerekse periferik müstemleke alanlarında dinini kâfir idaresi yürürlükteyken daha iyi yaşadığı sapkınlığında teselli arayanların acıklı gülünçlüğü ders olmalıdır.          

Allah’ın dilediğini sapıtışı, dilediğini hidayete erdirişi yüzünden tevekkül esastır. Allah’ın izniyle ne yaşadıysak zaten bildiğimizi öğrenme çırpınışı içinde yaşadık. Öğrenebildik mi? Ne gezer! Umudumuz hep yarım yamalak bildiğimiz şeyleri başkalarına aktarabilişimizden fayda istihsal etme seviyesinde kaldı. Tarihte işlenen bütün hataların hatırına doğuştan bizzat getirdiğimiz ve şahit olunabilir varlık alanına bizliğimizin doğuşuyla gelen olanca safiyetten zedelenmemiş yer bırakmadık. Bizim bu yaralı bereli halimizin ne mânâya geldiğini açık seçik göreceğimiz yer ömrümüzü sarf veya israf ettiğimiz dünya değildir; o görme yeri mahşer, o görme zamanı din günüdür.

İsmet Özel, 11 Haziran 2018


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.