"Bu beste Akif'in şiirine kör topal uydurulmuştur."
Mehmet Âkif münakaşası 
 
Suphi Nuri İleri (Üstat Baltacıoğlu’na)

Yeni Adam'ın 16’ıncı sayısında Şair Mehmet Akif hakkında ankete bir cevabım neşredildi. Bu cevaba mecmuamızın 173'üncü sayısında Sadettin Öcal "inkar edilemiyen sanat" diye bir cevap veriyor. Vakıa bir eserde sanat var ise inkâr edilemez, fakat sanat yoksa her vakit sanatsizlik red, iddia ve inkâr edilebilir. Ben ankete cevabımda "Akif in marşı her cepheden fenadır. İstiklâlci Türklerin hislerine tercüman olmamıştır. 'Korkma' diye başlıyan bir marş Türklerin hakiki ve öz duygu ve heyecanlarına tercüman olamaz. Türk korkmaz. İstiklal savaşında ise hiç korkmadan yedi düvele karşı gelmiş ve muzaffer olmuştu. Binaenaleyh Akif istiklal ve inkılap için savaşan Türklerin yüksek ve asil hislerini ve seciyelerini bileydi hiçbir vakit su sinire dokunan ‘korkma' kelimesiyle marşına başlamazdı. Hele istiklalini kazanıp inkılâba koyulan, cumhuriyeti ve laikliği kabul eden Türkler bu marşı hiçbir zaman benimsiyemezler. Bu marş bizim değildir, bir saat evvel kaldırılması gerektir. Bir de bu marş insanı uyutuyor, hiçbir vakit insana yüksek ve kuvvetli bir heyecan vermiyor. Nerede "Hey Gaziler" nerede "İzmir" ve "Cezair marşları ve nerede merhum Dede'nin "Tekbir”i" demiştim. 

Saadettin Öcal ise buna karşı "işte bir arkadaşımızın bilmem hangi rüzgârın tesirine kapılarak coşturup, güldürüp, ağlatamadığından dolayı kaldırmak teklifinde bulunduğu İstiklal Marşı Suphi Nuri'den maada hangi Türk bunu dinlerken coşmuyor, heyecanlanmıyor? Bu sözü her Türk'ün ince duygulu kanaatinde olduğundan cesaretle söylüyorum. Tekrar ederim. İstiklal Marşı her cihetten yüksek bir sanata maliktir" diye cevap veriyor ve daha doğrusu benim hissizliğimi, zevksizliğimi, sanatten bir şey anlamadığımı nazikâne söylemek istiyor. 

Fransızlar zevkler ile renkler münakaşa edilemez derler. Çünkü bunlar subjektif anlamlardır. Sadettin Öcal'in ise tenkit hakkı tam ve mutlaktır. Fakat neye benim tenkidime kızıyor? Tenkide bayılırım, fakat bizdeki münakaşa sistemlerinden nefret ederim. Binaenaleyh bu cevabı size sunuyorum Akif İstiklal Marşı'nın yalnız güftesini yazdı. O yalnız bunun metninden, manasından dolayı tenkit edilebilir. Evvelâ buna cevap vereyim "Korkma" ne demek? Tekrar ederim İstiklal Harbinde Türk için korkmak mevzubahis değildi ve hiçbir vakit Türk korkmadı. Milli heyecana tercüman olan bir eser milli heyecanda bulunmayan korkudan bahsedemez, ederse milli heyecana tercüman olamaz, belki onu tahkir eder. Zaten Akif Türk'ün milli heyecanını duysa, anlasa ve sevse idi bizi bırakıp Mısır'a gitmezdi. Akif nerede, millilik nerede, milli heyecan nerede? 

İstiklal Marşının bestekârı Bay Zeki’dir. Bu marş bestesini Bay Zeki'nin ne vakit ve kimin için hazırladığını bilenler pek çoktur. Bu beste yapılırken ortada ne istiklal mücadelesi, ne milli heyecan, ne inkılâp ve ne de cumhuriyet vardı. Bay Zeki'nin eseri olan bu marşı Bay Minas armonize etti. Bu marşın nasıl ve niçin hazırlandığını bando şefi Bay Veli namında bir zat her kesten eyi biliyormuş. Hasılı Bay Zeki'nin bestesi herhangi bir şarkı için değildir ve söylenemez, okunamaz. Bu beste Akif'in şiirine kör topal uydurulmuştur. Uydurulurken her halde musiki ile edebiyatın alakaları ya bilinmiyor veyahut pek yanlış telakki ediliyordu. İşte size misâli:

Korkma sönmez bu şafak, 
larda yüzen al sancak

"larda" diye hangi beyit başlar. Böyle bir beyit okunur ve söylenir mi? Bu tarz hiçbir vakit insan sesine uygun değildir ve telaffuz edilemez ve nitekim de bir türlü söylenemiyor. 

Yirmi sene geçtiği halde halk bu marş çalındığı vakit birdenbire anlıyamıyor. Herkes birbirini dürterek ayağa kalkıyor ve İstiklal Marşı söylenecek diye söylemiye başlıyor. Bunu ben yüzlerce defa gördüm ve kontrol ettim.

Dünyada bütün marşlar, gerek şiir ve gerek musiki itibarile çok basittir. Kolay söylenemiyen marşlar iyi değildir. İstiklal marşlarının popüler, yani halkçı, milli bir ahenk ve edası olmalıdır. O marş bütün milletin olmalıdır, yoksa bir zümrenin değil. Bizim İstiklal Marşı'nı belki yalnız müzisyenler anlar, yoksa halk anlamıyor. Tam bir İstiklal Marşı'nı on yedi milyon Türk hep birden ve birden anlamalı, söylemeli ve sevmelidir. Marşın güfte ve bestesi bütün muvaffakiyet[le] millî heyecanı basit bir surette ifade etmektedir. Korkma, korkma..larla milli heyecan ifade edilemez, eski devrin büyükleri için hazırlanan bu marş bugünün hür, müstakil, hakim ve efendi Türklerinin milli heyecanları coşturulamaz. Bilakis.. 

Bizim güfte ve bestesini kimin yaptığını bilmediğimiz "Hey Gazilerimiz, "İzmirlerimiz ve "Cezair"lerimiz var. Nerde Cezair marşındaki Türk nostaljisi, daüssılası? Hele nerede şu "Sivastopol" marşı.. "Atar nizam topunu yer gök inler.." Düşünün bir kere, azamete, Türk'ün kuvvet ve kudretine, sonra da bize "korkma" diye hitap eden marşlara bir bakın ve bunları beğenin, bunlar ile heyecanlananlara gelinde cevap verin... Dekadans böyle olur. 

Akif'in ve Zeki'nin İstiklal Marşı'nda ne mahalli renk, ne milli duygu vardır, bu marşın bestesinde bir yabancılık hissediliyor ve yabancı melodileri bir türlü halkın ruhuna girmiyor. Bizim milli havalarımıza bu tamamen zıd ve yabancıdır. Bu beste Osmanlıdır fakat milli değildir. 

Hasılı hiç beğenmediğim Cumhuriyet'in onuncu yılının marşı bile bu istiklal Marşı'ndan daha millîdir. İşte sokaklarda çocuklar bile bazen onu da söylüyorlar. Fakat hiçbir çocuğun ağzından oynarken bu İstiklal Marşı'nı adam akıllı söyliyenler de hemen yok gibidir. Mutlaka söylenirken hata ediliyor, falso yapılıyor.

Kaynak: Yeni Adam, s. 176, 13 Mayıs 1937, s. 13 ve 19.

İsmail Kara-Fulya İbanoğlu, Sessiz Yaşadım: Matbuatta Mehmet Âkif 1936-1940, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, s.243-244 

 

 

 

Yaşar Çağbayır - İstiklâl Marşı'nın Tahlili

Eylül 1920 günü, ortalık ağarırken ilerleyen süvarilerimiz, yükselen güneşin tatlı ışığı altında İzmir’i bir tablo gibi gördüler. 2. Süvari Tümeni, Alsancak ve

OSMAN ZEKİ ÜNGÖR’ÜN MEŞKUK BESTESİ Mİ İSTİKLÂL MARŞI?

Türkiye’de kimin ne olduğunu anlamamız için bir kıstas İstiklâl Marşı. Kahir ekseriyet bu marşa saygı duyuyor. Mağlupların saygısına mazhar olan beste ise kahraman ordumuza ithaf edilen şiiri ihtiva etmiyor.

""Şiir bitince tekrar okunmasını" bağırarak teklif etti. Şiir bir daha, bir daha... Tam dört defa okundu ve mebuslar ayakta dinlediler."

Dostlarım dinlemekle yetinmedim, o günlerde Ankara’nın savaş ve siyaset hayatının içine bir de sanat fırtınası düşmüştü. Meclisi, ordusu sağlam kurulan yeni devletimizin

İstiklâl Marşı'nın güftesini de bestesini de Anadolu köylüsüne bırakalım

Bundan birkaç sene evvel, Mehmet Âkif Bey’in vatanperverâne bir şiiri Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmişti. Bu şiirin güzelliği ve bedi’î kıymeti hakkında söz söylemeğe lüzum görmeyiz. Mehmet Âkif Bey’in manzumesi cidden yüksek bir sânihanın eseridir ve bu eser, Büyük Millet Meclisi’nde ilk defa olarak Antalya Mebusu Hamdullah Suphi Bey tarafından inşad edilmek gibi bir hüsn-i talihe de mazhar olmuştur.

Dün ve Bugün!

Hepsi, Türk İstanbulda, Fransız milli bayramını kutluyorlar ve hepsi, Türk İstanbulda, Fransız bayrağını selâmlıyorlar...

Hukuk aleminin gölgesi altında söylenen sözler…

İçinde milletimizin binlerce savaş destanını yazan tarihin üzerine elimizi basarak barışa andiçiyoruz.

Kutlu Olsun!

Bizim milli renklerimizi gördükten sonra Mehmet Âkif'in şiirindeki şafak teşbihini onlara da maletmek...

Hoşgörü Uygarlıktır

Ülkemizde hoşgörünün uzun bir geçmişi yoktur; kişilerimiz genellikle hoşgörüsüzdür.