Sola doğrudan Marksizmden giren Nâzım Hikmet'in de zihnini öncelikle emperyalizm uğraştırır. Habeşistan'dan Hindistan'a, bu konularla uğraşır. "Emperyalizmin Şarkı saran duvarı" vardır ve onun dibinde "bizimkiler" kurşunlanırlar. Böyle tanımlanmış bu duvarın, Mehmet Âkif'in "Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar" diye anlattığı duvardan etkilenmemesi zordur; referanslar (kontrastlarıyla) epey açık görünüyor. Demek ki ister Nâzım Hikmet gibi "emperyalizm" diyerek, isterse Mehmet Âkif gibi "Putları Allah tanıyanlar, aman, mescidimin boynuna çan asmasın" diye Hıristiyanlık'tan giderek, Türkiye'nin solu ve sağı Batı'yı ortak terimlerle lânetlemekte birleşmiştir.
Murat Belge, Sanat ve Edebiyat Yazıları, İletişim Yayınları-2009, İstanbul, s.104-105
Yurdun düşman elinden kurtuluşunun üzerinden henüz iki yıl geçmişti.
Londra Konferansı'nda millicilerin prestijini, kredisini kırmak için, millicilere Sevr Antlaşınası'nı asgari değişikliklerle kabul ettirmek için Yunanlılar Büyük Millet Meclisi'nin muntazam ordularına İnönü'nde bir taarruzda daha bulundular.
Mehmed Âkif, hayâtı, şahsiyeti, îmânı ve eserleriyle, bizim sanat ve cemiyet hayâtımızda hadise uyandıran büyüklerimizdendir.
Tevfik Fikret, bir zamanlar, daha çok, Avrupalılaşmış münevverlerimizce hissedilen bir istibdâda kızarak, İstanbul’a lânet yağdıran bir şiir yazmıştı: Sis
Millî marşımız bundan tam kırk yıl önce, 25 Mart, 1921 (12 Mart 1337) tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce resmen kabul edilmişti. Bu yıldönümü vesilesiyle eşsiz eserin ve büyük
Millî Türk talebe birliği gençliğinin millî marşlarımızı öğrenmesini temin için Halkevi ve Konservatuvarla temas ederek...