Gene Milli Marş

Milli marşın İstanbul radyosunda niçin çalınmadığı hakkında yazdığım yazıdan sonra, bu meselenin efkâri umumiyede uyandırdığı akisler, hassas bir noktaya dokunduğumu ispat etti. Gerek yüksek muallim mektebi efendileri namına vaki olan müracaat, gerek milli marş meselesi hakkında aldığım birçok kari mektupları (hatta gayrimüslim Türklerden bile gelmiş mektuplar vardır) halkın, milli marşımızı dinlemeğe hakikaten susamış olduğunu gösterdiği için, bu bahsi açtığıma cidden memnunum. Muhterem karilerimden aldığım mektuplar arasında milli marşın güftesi ve bestesi hakkında malûmat isteyenler var.

Resmen kabul edilmiş olan marş, İstiklal Marşıdır. Bu marşın güftesi, şair Mehmet Akif Beyindir. İstiklal mücadelesi esnasında Büyük Millet Meclis tarafından kabul edilmiş olan bu güfteyi bugün gazetemizin başka bir sütununda aynen bulursunuz. Bu güftenin bazı kısımları çok güzeldir.

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar

Mısraı İstiklal mücadelesi esnasında uğradığımız ve asla unutmamamız lazım gelen zulümler karşısında şairin, bütün milletle beraber duyduğu haklı infialin şiddetli bir tezahürüdür. Bugün lüzum görülürse bu mısra ve diğer bazıları marştan çıkartılabilir. Fakat buna veya marşı büsbütün değiştirmeğe ancak Büyük Millet Meclisi karar verebilir.

Besteye gelince, bu güfteyi pek çok kimseler bestelemiştir. Ali Rifat, Zâti, Zeki, Kazım ve Ahmet Yekta Beylerin besteleri en meşhurlarıdır. Bunların içinde resmen kabul edilen Samih Rifat Bey merhumun biraderi Ali Rifat Beyin bestesidir. Fakat evvela, bir müddet Ali Rifat Beyin bestesi, sonra Zâti Beyin, daha sonra da Zeki Beyin bestelediği hava, resmen milli marş olarak çalınmıştır. Şimdi büyük merasimde çalınan, zannederim ki Zeki Beyin marşıdır ki bu suretle Zeki Beyin bestesi, kendi kendine resmi bir mahiyet almıştır.

Fikrimce, hükûmet Türkiye Cumhuriyeti’nin milli marşını yaptırmak için şairler ve bestekârlar arasında iki müsabaka açmalıdır ve yeni milli marş yapılıncaya kadar gene İstiklal Marşı çalınmalı ve mekteplerde talebeye öğretilmelidir.

Milli marş bir milletin, bir vatanın sesidir: O ses ilahi bir nağme gibi kalplere dolar. İnsana, milli gurur, milli heyecan verir. Milli marşta, milli bayrak gibi istiklâlin timsâlidir.

Kara mütareke günlerinde, İstanbul’da bayrağımız çekilmez, marşımız söylenmez milli izzetimiz çiğnenirken bir Fransız gazetesinde okuduğum bir haberi hiç unutamam. Budapeşte'den bir Fransız gazetesine verilen bu haber takriben şu mealde idi:

“Romanya ordusu ile müttefikin kıtaatının işgali altında bulunan Budapeşte'nin umumi bahçelerinden birinde pazar günü bir konser vardı. Müzik evvelâ Macar milli marşını çaldı. Bahçeyi dolduran 20 - 30 bin Macar öyle bir fırlayışla ayağa kalktılar ve hep bir ağızdan Macar milli marşını öyle canlı ve ateşli söylediler ki işgal orduları zabitanı da mukavemet edilemez bir kuvvetin tesiri ile ayağa kalkmak ve bu düşman milletin marsını hürmetle dinlemek mecburiyetinde kaldılar.” Bu haberi okuduğum zaman milli marşın kudretine büsbütün inanmıştım.

İzmir’in kurtulduğu gün, İstanbul'da büyük tezahürat yapılmıştı. O akşam Beyazıt meydanına toplanan binlerce halk, milli marşımızı bilmedikleri için eski yeni vatan şarkılarından bir ikisini tecrübe ettikten sonra, hep birden tekbir getirmeğe başladı. Koca meydan “Allah’u Ekber” sadaları ile inlerken ben bir milli marşın lüzumuna iman etmiştim.

Bir sene sonra ordunun İstanbul'a gireceği günün arefesinde işgal kuvvetleri çekilip giderken Dolmabahçe meydanında İngiliz, Fransız, İtalyan marşlarından sonra, istiklal marşı çalınırken hayatımın en tatlı, en mes'ut heyecanlarından birini duydum ve istedim ki o meydanı ve civarını dolduran binlerce Türk hep birden, mızıka ile beraber Korkma, sönmez, bu şafaklarda yüzen al sancak! diye bağıran ve milletin gök gürültülerini andıran azametli sesi, İstanbul'dan çıkıp gidenlerin kulaklarında ebediyen gürlesin!

Abidin Daver, Cumhuriyet, 18.03.1933, s.3              

Hafız Asım Şakir: "İstiklal Marşı’na gelince, dedi, işte onu kaldıramazdı."

Hafız Asım Şakir o günleri anlatıyor:

“Âkif Bey hasta yatıyor, ben her gün yanındayım.

Türk Ulusunun Utkusu

Ulusal Kurtuluş Savaşında, İslâmcı görüşün ulusal bir çizgide geliştiği görülür. Bu, İslamcı düşüncenin Osmanlı Devletinde kazandığı ikili yapının bir sonucuydu.

Hoşgörü Uygarlıktır

Ülkemizde hoşgörünün uzun bir geçmişi yoktur; kişilerimiz genellikle hoşgörüsüzdür.

Dünya Seyahatini Anlatıyorum

İnsanı prize takılmış bir makinenin kolu gibi mütemadiyen işler, mütemadiyen hareket eder çelikten yapılma bir âlet gibi kabul etmek...

Akifin gayzını şimdi daha iyi anlıyorum...

Mısırda bir dostuma telgraf çekmem lazım geldi. Bir kaç cümle sıraladım. Sonra, on lira uzatarak...

​​​​​​​İstiklal Marşı’nın Meclis’te görüşülmesi sırasında bazı milletvekilleri Akif’in şiirine muhalefet etti. 

Muhalefet edenlerin başında -bugün Ankara’da Kavaklıdere semtinde adı bir sokağa verilen- Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey vardı.
 

İstiklâl marşımıza dair

Bir gazetede bir muharrire, İstiklâl marşımızı tenkit etmiş, bu eserin İstiklâl marşı olmasını istememiş. İstiklâl marşı için başka bir manzum eserin yazılmasına dair fikirlerini ileri sürmüş.