Türkiye kendi başının çaresine bakan bir ülke olmak mecburiyetinde; eğer Türkiye’nin iktisadî faaliyeti bayilik ve mümessillik yoluyla yürüyen bir düzene hapsolursa Türkiye diye bir şey kalmaz. Türkiye’nin direnebilmesi için Türkiye’ye herhangi bir siyasi çözüm dayatıldığında bunu reddedebilecek kendi iç işleyişine sahip olması gerekir. Bu iç işleyiş, mutlaka ilk planda mali alışveriş şeklinde olmayabilir; ama önce bu ülkede yaşayan insanların birbirlerine ait olduklarını kabul etmeleri lazım. Bu kendiliğinden olacak bir şey değil. Türkiye’de trafik düzeni neden iyi işlemiyor? Çünkü o direksiyondaki insanların hepsi başka direksiyondaki insanların kendisine karşı olduğunu düşünerek yaşıyor. Yani Türkiye’de insanların “Biz birbirimiz içiniz” diyecekleri bir şeyin olması lazım.
İstiklâl Marşı'ndan öğreniyoruz ki Türk Milleti'ne Allah'ın va'dettiği günler var.
Türkiye, Türklerin üstünlüğünün inkâr edilemeyeceği şartların alenen fark edildiği bir ülke haline gelmedikçe, içinde yaşanmaya değer bir ülke olamaz.
İstiklâl Harbi’ni, “Ben bu toprakları gâvura yedirmem.” diyen bir avuç insanla kazandık.
"Dünyada İslâm'ın bir istiklâl iddiasında bulunduğu yegâne ülke Türkiye'dir. Hiçbir ülkede İslâm'ın istiklâli uğruna idareye hâkim olmuş bir zümrenin mevcudiyeti bahis konusu değildir.
"Ülke ve insan arasındaki irtibat yerkürenin her parçasında değişiktir ve bu ilişkilerin hiçbiri diğerine benzemez.
"Ömrünü Türkiye'de tüketen insanlara vebayla kolera arasında tercih şartı getirdiler.
İstiklâl Marşı Ankara’da yazıldı; ama ilk defa Kastamonu’da Nasrullah Camii’nde okundu.