Lütfi Özaydın’ın “Söyleyen Bilmez Bilenler Söylemez” kitabı Türkçenin Kur’an-ı Kerim’den neşet etmiş bir lisan olduğunu kelimeler ve Türk hayatı üzerinden izah ediyor. “Türkçe Üzerine Mülahazalar” serlevhası ile bir seri teşkil edecek bu kitabın arka kapağında şu satırlar yazılı:
On sene önce İsmet Özel Bey’in işaret ettiği “Türkçeden İslâm’a Giriş” fikrinin kapısını aralamak maksadıyla yapılan iki çalışmada (Türkün Dili Kur’an Sözü ve Resulü Ekrem Söyledi, İşiten Türk Oldu) daha çok isimler üzerinden gösterilen işin sadece o kısımla kalmayıp nerelere uzandığını, uzanacağını görebiliriz bu kitapta. Gördüğümüzden, bilenin söylemediği, söyleyenlerin bilmediği şeyin ne olduğunun sezgisine varabiliriz. Dercedilen yazılarda “Türkçeden İslâm’a Giriş” fikrinin fevkalâdeliğine dair nezih örnekleri okurken aynı zamanda “öz Türkçe”cilerin bize yutturdukları herzelerin ne kadar temelsiz olduğunu anlıyoruz. Lütfi Özaydın’ın ayan beyan açtığı çığırla yıllardır etimoloji diye diye üzerimize hurafeler boca eden cümle etimologların (başta Ermeni etimologlar olmak üzere) defteri dürülmüştür. Lütfi Hoca’nın konuşma üslûbuyla yazıya döktüğü mülahazalar hiçbir gâvurun, hiçbir zaman, hiçbir şey anlamayacağı şeyler. Şahit olduğumuz; sadece Türklere has, sadece Türkler arasında cereyan edecek bir bakış ve kavrayış tarzıdır. Lütfi Hoca’dan aldığımız dersle söylersek : Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerle irtibatı kesilen Türk “ede”mez, “eyle”yemez, “an”layamaz, “iste”yemez… “bitki”sel hayata dahi giremez. Kaybettiğimiz lisana dönme, Türkçeyi kazanma, geçmişte belki insiyakî olarak bilinenleri şuur katına çıkarma yolunda gösterilen bu marifet her marifet gibi iltifata tâbidir. Müşterisiz mal zayidir. Allah bereket versin.