"Osmanlılar ne Almanya ne de Fransa ile savaştılar; Haçlı ordularıyla savaştılar. Hem Niğbolu’da hem de Haçova’da karşılarında Haçlı orduları bulunuyordu. Yani Türklerin mağlup ettikleri orduların hepsi Haçlı ordularıydı. Ama her halükarda Avrupa’da yaşayan Hıristiyanlar Türk’ün muvaffakiyeti yüzünden yaşama şartları zor, toprağı nispeten verimsiz Avrupa’ya hapsolmak mecburiyetinde kaldı. Sırf bu sebepten modern dünya tarihi Türkleri merkeze almadan yazılamaz. Türk’ün merkezdeki yeri inkâr edilerek yazılmış dünya tarihlerinin hepsi aklı evvel birilerini kandırmak, bütün insanları aldatmak üzere yazılmış sahtekârlık belgeleridir."
İstiklâl Marşı, ‘eğer Müslüman vasıflarına sadık kalırsa, Türk milleti tarihten silinmeyecek’ diyor.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra İstiklâl Marşı sanki bir vitrin malı gibi algılandı; ne dediğine hiç kimse kulak vermedi.
"Ortaya Müslüman olmayan bir zıpçıktı, bir türedi-Türk çıkardıkları yetmiyormuş gibi;
İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden önce ve onun kazanılması için yazıldı; buna bir katkı ya da destek olmak üzere yazıldı. Yoksa işler bittikten sonra hikâye olsun diye değil.
Türk Milleti, Lâle devrinden itibaren yüzünü batıya çevirdi.” İyi, güzel… Bunu kabul edelim. Peki, bu millet yüzünü batıya çevirmeden önce yüzü nereye bakıyordu?
Biz duamızı “şerrin mâniayla karşılaşması, hayrın önünün açılması” yolunda yapacak keyfiyeti tutturabilirsek ondan sonrasını zaten melekler yapar.
"Hiçbir zaman haklı bir hareketin büyük sayıda destekçisi olmayacaktır. Senin ısrarcı oluşun, senin kavi oluşun konusunda bir
İstiklâl Marşı Türk milletinin geleceğinin karartılamayacağı konusunda hem bir vaat, hem bir teçhizat, hatta mühimmat olarak düşünülmüştür.