MİLLÎ MARŞ

Geçen gün Bulgar misafirlerimizle beraber, Beylerbeyi sarayını ziyaret ettiğime çok memnun oldum. Çünkü o vesile ile hem Boğaz’ın mavi, yeşil ve erguvanî baharile kara mürekkep ve beyaz kâğıttan yorulan gözlerim nurlandı, her çeşit dedikodudan usanan dimağım dinlendi, hem de bir iki mevzu yakaladım.

Çay ziyafeti bittikten sonra, Bulgar muallimleri, anlaşılan musiki muallimi olan bir zatın idaresinde bizim İstiklâl marşımızı ve arkasından Bulgar millî marşını söylediler. Onlar, İstiklâl marşını türkçe olarak ve bir Avrupa bestesi gibi muhtelif seslerle söylerken çok müteheyyiç ve müteessir oldum.

Evvelâ, Balkan’lar harbinde, aylarca boğuştuğumuz bir milletin muallimleri ağzından millî marşımızı dinlemek insanlar arasında dostluk, sulh ve müsalemet mefkûresi namına beni müteheyyiç etti. Sonra, Bulgar muallimlerinden kadın, erkek 40-50 kişi hep bir ağızdan İstiklâl marşımızı söyledikleri halde, bizde aynı İstiklâl marşını bilenlerin ve hatta çalındığı zaman tanıyarak ayağa kalkmağa davrananların parmakla gösterilecek kadar az olduğunu hatırladım ve işte buna müteessir oldum. Nasıl müteessir olmıyayım ki böyle bir vaziyette iki Türk’ün bile beraberce İstiklâl marşını söyliyebildikleri görülmemiştir.

Mekteplerde talebe, hep bir ağızdan İstiklâl marşını okuyabiliyorlar mı, bilmem. Sporcularımızın, Avrupa seyahatlerinde, karşılarındaki sporcuların kendi millî marşlarını söylediklerini görüp de mukabele etmek mecburiyetinde kaldıkları zaman “Hamsi koydum tavaya!” şarkısını okudukları acı olmakla beraber, bir hakikattir.

Bu lâkaydimizi İstiklâl marşının güfte ve bestesine yükletenler var. İstiklâl marşı güzel değilmiş! Güzel de olsa öğrenmedikten sonra söylenmez ve çalınmaz ki… Diğer millî marşların hepsi güzel midir ve emsalsiz birer musiki şaheseri midir, sanki… Fakat o milletler, millî marşlarını severler ve her sevgili gibi de beğenirler. Millî marşı da, millî abidelerimiz gibi Macar veya İtalyan san’atkârlarına mı yaptıralım? Sultan Hamid’in marşını bir İtalyan bestekârı yapmıştı; fakat Cumhuriyet marşını ancak bir Türk musikişinası yapabilir. Bir ecnebi, taşlara ve tunçlara can verse bile Türk’ün sinesinden kopup gelen sesi ifade etmez. İçimizden böyle bir san’atkâr çıkıp ta hepimizi heyecana getirecek bir millî marş yapıncaya kadar, resmî İstiklâl marşımızı öğrenmeğe ve söylemeğe mecburuz. Bulgar muallimlerinin öğrendikleri İstiklâl marşına güzel değil diye kulaklarımızı tıkıyamayız. Onun güzelliği, bir san’at şaheseri olmasında değil; Türk millî marşı olmasındadır. Maarif Vekâleti, musikimizin beklediği dâhi doğup ta yeni millî marşımızı yapıncıya kadar, resmî İstiklâl marşının beste ve güftesinin bütün mekteplerde talebeye öğretilmesini mecburî kılmalıdır. Marşın nağmelerinden ve sözlerinden evvel marşın kendisine hürmet etmeği öğrenmeliyiz. Millî marş milletin ve vatanın sesi demektedir. Bizim sesimiz çıkmasın mı?

Abidin Daver, Cumhuriyet, 1 Mayıs 1932

 

 

Annemin bayrağı

Arife günü hayata gözlerini kapayan anam için, bir mersiye yazarak kendi kederimi ve yasımı sizlere de aşılamağa kalkışacak değilim. Abidin Daverin annesinden değil, bir Türk anasından bahsedeceğim.

Mehmet Akif

13 yıl evvel bugün, 27 Aralık 1936 da Büyük Türk şairi Mehmet Akif ölmüştü.

Yeni bir millî marş

Mehmet Akif'in İstiklâl marşında “İstiklâl” kelimesi bulunduğu için, bazı muhalifler...

Peyami Safa - Türk İnkılabına Bakışlar

Kurtuluş harbinde din ve milliyet fikirlerinin birbirinden ayrılmadığını, “merkezleri bir ve içiçe konmuş iki daire gibi” birbirine yapıştığını söyleyenlerimiz ve yazanlarımız oldu.

ATATÜRKÇÜ LÂYİKLİK POLİTİKASI

"Bir politika Atatürkçü olmak için neye layik olmalıdır?" sorusundayız.

Sezai Karakoç - Mehmet Âkif

“Bülbül” ve “İstiklal Marşı” bu ölüm kalım günlerinin, Safahat’a kattığı destan parçalarıdır. Ve o günün bir daha yaşanmaz macerasının kelam anıtları...

Tarihimiz Uçurumun Eşiğinde…

Yirmi beş yaşında gençlerimiz münşîyi, vak'a nüvis ve divan şairini şöyle bir tarafa bırakalım, İstiklâl Marşını okurken...