AKİFİN MEZARI

Üniversite talebesi geçenlerde ölümünün yıldönümü münasebetile İstiklâl marşı şairi Mehmed Akifin mezarını ziyaret etmiş. Gençler, bu mezarın bir toprak yığınından ibaret olduğunu görerek müteessir olmuşlar; onun mezarına bir taş dikmeğe karar vermişler ve bunun için de bir broşür çıkarmışlardır. “Mehmed Akifin kabri için” adını taşıyan, bu risalecikte, Hukuk fakültesinden, Tıb fakültesinden, Edebiyat fakültesinden, Kabataş lisesinden birkaç genç, İstiklâl marşı şairi için birer sahifecik yazmışlar… Bu kitabı 15 kuruşa ve iyi kâğıdlısını da bir liraya satarak onun mezarını taşsız bırakmamak istiyorlar. Münevver gencliğin bu kadirşinaslığını memnuniyet ve takdirle karşılamamak kabil değildir. Söylendiği ve okunduğu zaman bütün bir milletin hürmetle, heyecanla dinlediği İstiklâl marşının şairini, ölümünün yıldönümünde böyle güclükle bulunacak, yarın ise büsbütün silinip, kaybolup gidecek bir mezarda yatırmak elbette bize yaraşmazdı.

İstiklâl marşının bir mısraında,
O zaman vecdile bin secde eder -varsa taşım-
diye, bir gün mezarının taşsız kalması ihtimalini bile düşünmüş olan Akifin bu düşüncesinde yanıldığını göstermek bir borcdur.

Onun için, Akifin mezarına bir taş koymak ve üzerine İstiklâl marşının güftesini yazmak emelile neşredilen bu kitabcıktan İstiklâl marşını seven her Türk birer tane almalıdır.

Bu münasebetle muharrir ve münakkid Nurullah Atacın “Akifin Mezartaşı” adile yazdığı bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Nurullah Atac Mehmed Akifi sevmediğini söylüyor ve niçin sevmediğini de izah ettikten sonra, ona bir mezartaşı dikmek, şiirini sevsek de sevmesek de hepimizin vazifesi olduğunu söylüyor.

Bu yazıda, muharrir, Mehmed Akifin şiirini sevmediğini, itikadlarına bugün çoğumuzun iştirak etmediğini anlatırken onun İstiklâl marşı şairi olduğunu tamamile unutuyor. Akifin şiirlerini sevmiyebiliriz; fikirlerini beğenmiyebiliriz; itikadlarını eskimiş bulabiliriz; fakat, İstiklâl marşı şairi olduğu için, Mehmed Akifi sevmeğe, hatta sevemesek bile ona hürmet etmeğe mecburuz. Nurullah Atac gibi olgun bir muharrir onun şahsiyetinden ve eserinden bahsederken bu noktayı unutmamalı idi. On yedi milyonluk bir milletin millî marşını yaratmış olan insanın şairliğinden, dinî akidelerinden, edebî mesleğinden, herşeyden evvel İstiklâl marşı şairi olduğunu düşünmemiz lâzımdır.

Münevver Türk gençliği de, Mehmed Akife karşı bu kadirşinaslığı, daha ziyade, İstiklâl marşını bize hediye ettiği için gösteriyor.

Abidin Daver, Cumhuriyet, 17 İkincikanun (Ocak) 1938, s. 3

Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş - Mehmet Âkif ve Cemiyetimiz; İstiklâl Marşı'nın 40. Yıldönümü

Millî marşımız bundan tam kırk yıl önce, 25 Mart, 1921 (12 Mart 1337) tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce resmen kabul edilmişti. Bu yıldönümü vesilesiyle eşsiz eserin ve büyük

Nizamettin Nazif - İstiklâl Marşı değişir mi değişmez mi?

Üç dört gün evvel bir arkadaşın evinde konuşuyorduk. Biri dedi ki:

— İstiklâl Marşı’nı nasıl buluyorsun?

MİLLÎ HAŞYET

Gece yarısıydı. (Haber)in sahibi ve ben, otomobille gazeteye doğru geliyorduk. Yolumuz Sirkeci taraflarında dar bir sokağa saptı. Kimi kârgir, kimi ahşab, kümes gibi bücür iki sıra ev arasında, Arnavut kaldırımlı dar bir sokak. Pencereler, katran dolu küplerin açık ağızlarile, içerdeki karanlığı çerçeveliyordu. Sokakta, şeffaf uyku hayaletlerinden başka ne in, ne cin...

Mehmet Akif

13 yıl evvel bugün, 27 Aralık 1936 da Büyük Türk şairi Mehmet Akif ölmüştü.

​​​​​​​İstiklal Marşı’nın Meclis’te görüşülmesi sırasında bazı milletvekilleri Akif’in şiirine muhalefet etti. 

Muhalefet edenlerin başında -bugün Ankara’da Kavaklıdere semtinde adı bir sokağa verilen- Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey vardı.
 

"Herkesi şaşırtan özelliği, kimi derse kaldırsa Akif'in İstiklal Marşı'nı -tam metin- ezbere okumasını istemesiydi. "

İki ay boyunca, Atsız hocam oldu: Hitler gibi, gerçekten perçemi geniş alnına düşerdi ama...

Yeni Türkiyenin doğduğu gün

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sevres paçavrasını tanımadığını, milli misak prensipleri çerçevesi içinde bir barış kurulmadıkça...

"Bu iki kıta kasten okutulmamıştır!"

Tarihimizin dolup taşan menkıbelerini akılla, menfaatle izah, elbette mümkün değildir: