Eğridir Gölü'nü Kim Kurtaracak?

EĞRİDİR GÖLÜ’NÜ KİM KURTARACAK?

Türkiye’nin yüzölçümü bakımından dördüncü, tatlı su hacmi bakımından ikinci büyük gölü olan Eğridir, son on beş yılda hızla kirlenerek hayatiyetini yitirmekte. Yüzölçümü bakımından üçüncü büyük gölümüz olan Beyşehir gibi henüz kuruyup küçülmeye başlamasa da tahrip edilen ekolojik dengesi  Beyşehir  gölünün akıbetine sürüklemekte Eğridir Gölü’nü.

Göle hayatiyet kazandıran en önemli unsur olan balık çeşitliliği üzerindeki müdahaleler ,ekolojik dengenin bozulmasının  başlıca sebebi. Tabii ve tarihi bir göl olan Eğridir’de 1960’lı yıllara kadar sayıları on beş den fazla  ve tamamen tabii olan otçul balık türleri yaşamakta imiş. İçlerinde dünyada sadece bu gölde yaşayan iki balığın da olduğu bu  balık türleri 1955 yılında suya atılan 10.000 etçil tatlı su levreğinin (Sudak-Alman Levreği) istilasına uğrayarak 70’li yıllarda –bir tür hariç- tamamen yok olmuşlar.Bazı  yazılı kaynaklar bu aşılamanın (!) yerel balıkçıların isteği üzerine, ticari değeri olmayan balıkların yok edilmesi için planlı bir şekilde yapıldığını iddia etmekteler. Olayın bizzat görgü şahidi olan Eğridirliler ise balıkların Amerikalılar tarafından uçaklarla göle salıverildiğini dile getiriyorlar. Bu birbirinden farklı gözüken iki açıklama açgözlülüğün ve ahlaki düzeysizliğin Türkiye düşmanlığıyla ne derece irtibatlı olduğunu gözler önüne seriyor.

1945 sonrası, Avrupa’daki  bir çok göle  tatbik edilen  benzeri  levrek aşılamalarının zararlarının artık açığa çıktığı bir zamanda, hiçbir itiraz ile karşılaşmayan hatta verimi ve kârı artırıcı bir girişim olarak sevinçle karşılanan  bu müdahale, 1990’ lı yılların başına kadar yerel balıkçılar için bir saadet zinciri oluştura gelmiş. Bu vakte kadar göldeki  diğer balık türlerinin soyunu kurutan levrekler bu kez kendi yavrularını yemeye başlamışlar. Netice itibariyle 2000 li yıllara gelindiğinde bir tür sazan hariç göldeki tek balık türü olarak kalan levrek soyu da tükenme aşamasına gelmiş. Göldeki balık sayısının azalmasının doğurduğu en temel sorun ise –Beyşehir Gölü’nde de yaşandığı gibi- otlanmanın artarak suyu kirletmesi ve sera etkisi sebebiyle daha hızlı buharlaştırması olmuş.

Kıyısında yaklaşık 30 yıldır bir 'Su Ürünleri  Fakültesi' bulunan Eğridir Gölü’nün balık çeşitliliği sorununa  çözüm bulmak için yapılan  müdahaleler ise yıllar geçtikçe Türkiye düşmanlığının daha da azgınlaştığının apaçık  emarelerinden ibaret.  1990’lı yılların başlangıcında  levrekleri beslemek için göle salındığı sanılan “İsrail Sazanı” ismiyle bilinen, genetiğiyle oynanmış ve çok hızlı üreyen bir başka istilacı balık türü hem  otları –diğer tabii balık türleri gibi kökten değil- üstten yiyerek daha da artmalarına sebep olmuş hem de  bir yandan levrek yumurtalarını yiyerek beslenmiş. Ticari değeri olmayan bu balık türünü göle kimin aşıladığı sorusuna başlangıçta  -yani zararı henüz fark edilmemişken- birçok kurum “Biz yaptık “diye cevap verirken daha sonra bütün ilgili kurumlar “Bizim haberimiz yok  valla” diyerek başını sağa sola çevirivermişler.

Milli Pazarın teşkilinde ve dolayısıyla Millet Hayatımızda önemli bir  tabii kaynak olma vasfını haiz olan ve Cumhuriyet tarihi boyunca defalarca  “kim vurduya  giden” Eğridir Gölü’nün ve diğer göllerimizin katillerini teşhis etmek hiç de zor değil. Zor olan husus, göllerinin kurutulmasını “Cennet Vatan”a yapılan haince bir saldırı olarak gören insanların soyunun kuruyup kurumadığı  sorusuna  cevap bulmak olsa gerek. 

Murat Ural