Şükür! Canlısı Var!

Şükür! Canlısı Var!

Türkiye'de bir kısım insanların ağzının içine baktığı bazı gâvurlar var. Chomsky gibi, Wallerstein gibi… Bu aralar da Slavoj Zizek pek bir moda. İşte, "Gezicileri" desteklemiş, sonra Türkiye'ye gelip konferans vermiş, falan... Geçtiğimiz pazar günü de bir gazeteye verdiği mülakatta şöyle bir konuşma cereyan etmiş:

Zizek, "Türk İmparatorluğu’nun çöküşü sence ne zaman başladı? Sadrazam bizden biri olunca! Sokullu Mehmet Paşa!" deyince mülakatı yapan kişi, "Biz onu en iyilerden biriydi diye biliriz." demiş. Zizek de "Ben öyle duymadım. Bir de bütün akrabalarını getirmiş. Bizden birini alma şapşallığını yapmışsınız!" diye ilave etmiş.

Zizek'in Türk İmparatorluğu dediği Osmanlı İmparatorluğu'dur. Mülakatı yapan kişinin "Biz onu en iyilerden biliriz" cümlesindeki "biz" de, biz Türkler değil. Osmanlı Devleti'nin iki eski reayası arasında geçen bir konuşma bu. Bizimle alakası yok. Biz Türkler Osmanlı Devleti içinde reaya yani riayet edenler sınıfına değil, beraya sınıfına mensuptuk. Kılıç ehliydik ve vergi vermezdik. Fakat Zizek "Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa bizdendi" derken doğru söylüyor. Sokullu Mehmet Paşa'nın sadrazam olma şartıyla devşirildiği, kardeşini patrik seçtirdiği, bütün akrabayı taallukatını abad ettiği ve Müslümanlığının da yalnızca devşirme ritüellerinden ibaret olduğu bilinir. Sen bunları bilmiyorsan tabii Zizek'in ağzının içine öyle aval aval bakarsın. O da nasıl şarlatanlık yapmaktan geri durmuyorsa seninle alay etmekten de geri durmaz. Zizek'in Sokullu  Mehmet Paşa için "bizden biri" demesinden de anlaşılacağı gibi herkes kendi milletinin insanını tanır.

Mesela geçtiğimiz sene Arnavutluk yönetimi Türkiye'den Şemsettin Sami ve Tepedelenli Ali Paşa'nın naaşlarını istemişti. Bunun üzerine de Dışişleri Bakanı Davutoğlu bir açıklama yapmış ve şöyle demişti: “Mehmet Akif’in naaşını istemekle Şemsettin Sami’nin naaşını istemek arasında bir fark yok.” Davutoğlu kimin ağzının içine bakıyor bilmiyorum ama söylediği doğru değil. Fakat yukarıda da söyledik; herkes kendi milletinin insanını tanır. Davutoğlu'nun Akif'i tanıyamamasında bir acaiplik yok. Eğer etnik kökeni konuşacaksak Akif de Şemsettin Sami de Arnavut'tur diyebiliriz. Fakat Arnavutluk Akif'in naaşını değil de Şemsettin Sami'nin naaşını istiyor. Acaba niye?

Akif meşrutiyetten sonra İslamcılığın devletin takip etmesi gereken çizgi olduğunu ısrarla vurguladı. Şemsettin Sami ise İslamcılığı bir tez olmaktan çıkarmak için elinden geleni yaptı. Arnavutluk’ta "milli kahraman" olarak anılmasının sebebi de budur. Arnavutlar Balkan Harbi akabinde Arnavutluk Krallığı'nı kurdular. Arnavutluk’un kuruluşunda hâkim olan düşünce "Tamam biz Müslüman yahut Hristiyan veyahut Yahudi olabiliriz fakat önce Arnavutuz" idi.  Akif de bunun üzerine:

Arnavutluk ne demek var mı şeriatta yeri
Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri

diyordu. Peki Şemseddin Sami Fraşeri –Arnavutluk’ta Şemseddin Sami bu soyadıyla anılır- ne yapıyordu? Ağabeyiyle beraber Arnavutlar için Kur'an harfleri yerine geçecek Latin asıllı bir alfabe tertip etmekle meşguldü. Bu yüzden de Ömer Seyfeddin İslamcılara dönüp, "İslamcılık diyorsunuz fakat bakın Arnavutlar şeriata mugayir olarak Latin harflerine geçtiler" demişti.

Yani asıl şey, Davutoğlu’nun söylediğinin tam tersi. “Akif’in naaşını istememekle Şemseddin Sami’nin naaşını istemek arasında hiçbir fark yok.” Doğru cümle bu. Akif’in naaşını istemek Arnavutların aklının ucundan bile geçmez. Eğer partisinden istifa etmemiş olsaydı, biz de zaten AKP'ye, Akif'in naaşını ağızlarına almaları yerine, vaktiyle "Ben Türk değilim, Arnavut’um” demiş olan Hakan Şükür’ü canlı canlı Arnavutluk'a vermelerini teklif edecektik.

Gökhan Göbel