TÜRK MİLLİYETÇİSİ OLMADAN MÜSLÜMANLIK TASLAYAN KÜFÜRLE UZLAŞMAYA HAZIR DEMEKTİR

İstiklâl Marşı Derneği’nin tertip ettiği Kâfirler ve Türk Milliyetçileri adlı seminer programı 8 Kasım 2014 Cumartesi günü gerçekleştirildi. İki celse olarak yapılan seminerin her iki celsesinde de söz alan İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel “Kâfirler ve Türk Milliyetçileri” bahsinde bir seminer için en isabetli ve merkezi yerin Konya olması sebebiyle programın bilhassa burada gerçekleştirildiğine işaret ederek konuşmasına başladı. Zira Türkiye’nin başına gelecek kötü şeylerin Konya’dan başlatıldığını, bu hususiyeti bakımından Türkiye’ye yapılacak şeylere başka yerlerden gelecek itirazların Konya’dan gelecek itiraz gibi ehemmiyet taşımayacağını ifade etti.

“Kâfirlerin karşısında mü’minler var. Yani kâfirlerin karşısında Türk Milliyetçilerinden başkaları da olabilir mi? Bir kimse Türk Milliyetçisi değilse ona mü’min diyebilir miyiz?” Sorularını dile getiren İsmet Özel İstiklâl Marşı’na işaret etti: “ ‘Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var’ diyor İstiklâl Marşı. Türkiye’nin mevcudiyeti dünyada İslam’ın teminatıdır. Başka bir teminat yoktur. Bu İstiklâl Harbi ile gösterilmiş bir şeydir. Birinci Dünya Savaşı’na ‘seferberlik’ denmişti. Çünkü haritadan silinmemek ve ortadan kalkmamak amacıyla seferber olundu. Burada askerî bir tabir değil, hayatî bir tabir söz konusu. Ve seferberlik sonucunda muvaffak olunamadı. 1918 yılında siyasi bir organizasyon ve askeri bir güç olarak İslâm yok oldu. İstiklâl Harbi dünyaya Müslümanların hala bir devleti ve askeri gücü olduğunu dünyaya göstermişti. Onun için İstiklâl Marşımız Kahraman Ordumuza ithaf edilmiştir. Dolayısıyla Türk Milliyetçisi olmadan Müslüman olduğunu söylemek küfürle her sahada uzlaşmaya hazır olduğunu söylemiş olmak demektir. Çünkü Türk Milliyetçileri kâfirlerle masaya ancak kendi mevcudiyetlerinin inkâr edilmemesi şartıyla otururlar ve oturdular. Lozan Antlaşması imzalandığında Amerika Birleşik Devletleri’nin Almanya seferi dedi ki ‘İsa bir daha çarmıha gerildi ve Amerikan Bayrağı çamurda sürüklendi.’ Lozan Antlaşması muazzam bir şey mi? Hayır. Muazzam değil ama Türk Milliyetçiliğinin en azından mevcudiyetini muhafazada kararlı olduğunu göstermiştir.”

“Bugün İstiklâl Marşına muhalif bir tavır Türkiye’ye hâkim. ‘Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı’ sözü Türkiye’de en netameli söz olarak yaşıyor. Mesela bir süre önce Diyarbakır’a bir Emniyet Müdürü atadılar ve o ekranda dedi ki ‘Önce vatan değil, önce insan.’ Bunu bütün dünyaya söyledi. Yani ‘Vatandan vazgeçebiliriz.’ Bu çok yoğun ve azgın bir şekilde insanları bağlıyor.”

“‘Doğacaktır sana vaat ettiği günler hakkın. / Kimbilir belki yarın belki yarından da yakın.’ İstiklâl Marşı diyor ki bizim dünyada kâfirlerin gözünü yıldıran bir düzene kavuşmamız o kadar kolaydır ki ‘yarından da yakın!’ İşte bu geçen 91 sene içerisinde ‘yarından da yakın’ kısmını birileri heba etti. Şimdi elimizde sadece ‘yarın’ var. Bu ‘yarın’ı kaybetmemeye azmedersek Allah vadinden dönmez. Ama biz Allah’ın vadine sırt çevirirsek başımıza geleceği de bir felâket olarak tanımayabiliriz. Halbuki Türkiye’de insanlar başlarına gelen belanın ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değiller.”

İsmet Özel konuşmasında şunları söyledi: “Bir Çözüm Süreci alçaklığı var. Çözüm Süreci’ni baltalamak falan filan diye bir şeyler söylüyorlar. Sanki Çözüm Süreci matah bir şeymiş de baltalayanlar kötü bir şey yapıyormuş gibi. Türkiye’de bir Kürt meselesi yoktur. Araplar biz Türklerden ayrılmayı Birinci Cihan Harbi’nde kabul ettiler. Haklıydı Araplar Osmanlılara gadretmekte diye bir şeyler söylenebilir. Çünkü Osmanlı Devleti Araplara ve Greklere karşı hususi tedbir alarak bir idare yürütmüşlerdir. Çünkü bu iki kavim geçmişte devlet tecrübesi olan kavimlerdir ve Osmanlılar bunların iktidarı kendi elinden alacağından endişe etti… Araplar bunu yaptılar ama Kürtler İngilizlerin soktukları nifakı reddettiler. Lawrence gibi Kürtlerin arasına sokulan İngilizleri de fazla yaşatmadılar. Kürtlerin arasına gâvur sokulması işi bilhassa 1960’tan sonrasıdır. Kürtlerde millî bir bilinç yoktur. Sadece Amerikalıların onlara öğrettikleri kadar Kürttürler. Kürtler Müslüman bütünden ayrılmayı Cumhuriyet ilân edilirken reddettiler. Ve Müslüman oldukları için ‘Türküm’ demekten gocunmuyorlardı. Ta ki Amerikan telkinleri -ve sadece telkinle olmaz o işler dolar da aktı- sonrasında bu işler çıktı.”

“Türkiye’de Kürtlere sosyal haklar, siyasi haklar verilmelidir cümlesini söyleyen adama şunu söylüyorum. Türkiye’de Kürtler kendilerine sosyal, siyasi haklar yürütülmesi için yürüttükleri mücadelede hangi araçları kullandılar? Bunların hepsi eksiksiz Türkiye aleyhine şeylerdir. Ormanlarımızı yaktılar. Uyuşturucu, kumar, fuhuş, bilhassa hep Kürtlerin eliyle yürütüldü. Onlar önce bana verdikleri zararı telafi etsinler; sonra bakalım ben onlara ne veriyorum. Bu kadar bozulmanın… Ki onlar buna ‘bozulma’ değil ilerleme diyorlar. ‘Töre cinayeti’ diyorlar, ‘Namus cinayeti’ deseler namussuzlukları ortaya çıkacak.”

“Kâfirler ve Türk Milliyetçileri dendiği zaman iki farklı kültürün değil, iki zıt kültürün mevcudiyetinden bahsedilmiş olduğunu vurgulayan İsmet Özel Avrupa’da Roma İmparatorluğu sonrasında başlayan feodal işleyişin meydana getirdiği içtimai yapı karşısında Türklerin meydana getirdiği, merkezi otoritenin bütün tebaayı fert fert himaye altında tuttuğu bir düzenin başarısının bir netice doğurduğuna işaret etti. Bu düzen İslamî bir düzen değildi, zira bunun İslâmî olmamasına İlmiye, Kalemiye ve Seyfiye’den oluşan Sunuf-u Devlet sebep oldu. Zira İslâmî bir düzen bu sınıfların muhtariyetlerine, imtiyazlarına müsaade etmeyecekti. İslâmî olmamasına rağmen bu şekilde meydana getirilen Türk düzeni, kâfirler karşısında bir üstünlük ve parlaklık elde etmişti. Türk düzeni Antik Çağ’dan ve Orta Çağ’dan geçmiş olan dünyanın tanıyıp gördüğü en iyi düzendi. Türkler İslam’ın muteber alanını Bağdat-Şam ekseninden İstanbul’a taşıdılar.”

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ GASP VE TECAVÜZ DÜZENİNİN KARŞISINDA DURAN İNSANLARDIR

“Batı’da “millet” dinle alakayı kesmeyi ifade eden bir şey iken bizde millet dinle kenetlenmeyi gerektiren bir şeydir. Milliyetçi kimdir? Aşılması gereken bir engel olarak milliyetçiyi bulan kimsedir. Yani birileri milliyetçilik yapıyorsa mecburen ona karşı milliyetçilik yapma zarureti doğmuştur. Başka birileri bir milleti kendi milliyetçilikleri dolayısıyla zarara uğratıyorsa o millet de kendi milliyetçiliğine sarılmak durumundadır. Ben milliyetçiyim diyorsa birisi, birileri onun milletine bir şeyler yaptığındandır. Milliyetçilik milletin uğradığı zararla izah edilebilecek bir şeydir. Türk milliyetçiliği dediğimizde İslam’ın Türklerden başka sığınacak yeri kalmaması sebebiyledir. Haçlı Seferleri Müslümanlara karşı değil, Türklere karşı yapılmıştır. Tarih kitapları da Haçlı Seferleri’nin başarısızlığının mimarı olarak Türkleri göstermektedir. Türk varlığı dünyadaki istismar ve gasp düzenine karşı bir blokaj idi. Türk milliyetçileri bu sisteme; gasp tecavüz ve yağmalama sistemine karşı insanlardır.”

“Dünyada ‘Duraklama Devri’ olan bir devlet yoktur. Hem de Osmanlı’nın en uzun devri! Bunun bir sebebi vardır. Türkler daha işin en başında bir Türk düzeni temin ettiler ve bu düzen kâfirlerin bütün karşı koymalarına rağmen kendini değerli kıldı. Biz Batı’dan gelen şeylere hep ‘gâvur icadı’ dedik. Çünkü bunların hepsi bizdekilerin aşağısında şeylerdi.”

Seminerin ilk celsesinde söz alan İstanbul Şube Başkanı Lütfi Özaydın millet mevzuunda bilhassa eğitim düzeninin meydana getirdiği çarpıklık sebebiyle insanların kafalarının karışık olduğuna işaret ederek konuşmasına başladı. Mızraklı İlmihal’deki millet tarifi muvacehesinde, din ile milletin ayniliğine işaret eden Lütfi Özaydın bütün peygamberlerin aynı millete mensup olduklarını, başka milletlerin varlığının küfrün tek millet oluşu çerçevesinde yer alabildiğini ifade etti. Türklerin lisanının İslâm’dan gayrı bir menşei olmadığını vurgulayan Lütfi Özaydın Türklerin ‘gâvur’ dediklerine üstünlük kurarak kendilerini gösterdiğini söyledi. Kendinin Müslüman olduğunu söyleyip de başka bir etnik mevcudiyete mensubiyetle iş gören kimselerin pozisyonlarının hususen bir çarpıklık arz ettiğini belirterek Türkiye’nin darül İslâm olması sebebiyle Türkiye olabildiğini vurgulayan Lütfi Özaydın, Türkiye’nin ‘çağdaş uygarlık seviyesi’ gibi şeyler dolayısyla doğmuş olamayacağını ifade etti. Bugün Müslüman olarak bilinen birçok çevrede İslam’a mugayir ve bilhassa Hıristiyanlıkla irtibatlı etnik temayüllerin ilerlemiş vaziyette olduğuna dair örnekler vererek Türk Milliyetçilerinin kâfir aklını ve kâfir aklından çıkan şeyleri necis saydıklarını söyleyerek konuşmasını tamamladı.

Ankara Şube Başkanı Mehmet Tunçel konuşmasında kimlik, ulus, ulusçuluk, vatan, vatandaş gibi birtakım kelimelere Batı dillerinde karşılık olarak gösterilen kelimelerin manalarını izah ederek Türk kafası ile kâfir kafasının zıddiyetine işaret ettiği konuşmasında kâfirlerin kendi meselelerini ele almak üzere kafa yordukları bilimsel ve akademik çalışmalarla cesamet kazandırdıkları kelimelerin, mefhumların Türklerin kendilerini izah etmeleri bakımından elverişsiz olması bir yana, bunları kullanmamızın düşmanın silahıyla intihar etmek gibi bir neticeye müteveccih olacağını ifade etti.

İSTİKLÂL HARBİ MEDİNE’DE BAŞLADI

İstiklâl Marşı Derneği İkinci Başkanı Durmuş Küçükşakalak Türkiye’de Türk Milliyetçiliği haricindeki tüm milliyetçiliklerin etnik milliyetçilikler olduğunu ve etnik milliyetçiliğin küfür milliyetçiliği olduğunu ifade ederek “Türkiye'de Müslüman olduğunu söyleyen fakat Türkiye'de şunların da hakkı var, bunlarında anavatanıdır burası diye gagasını açan herkes bir gün Türk milliyetçilerine kâfir olmadıklarını ispat etmek mecburiyetinde kalacaktır.” dedi. Durmuş Küçükşakalak İstiklâl Harbi’nin başlangıç tarihi olarak İzmir’de Hasan Tahsin’in attığı kurşuna veya Hatay Dörtyol’da Fransızlara karşı ayaklanma hadisesine işaret edenlerin yanıldığını ifade ederek İstiklâl Harbi’nin Medine’de başladığını beyan etti: “Mondros’la Osmanlı’nın mağlubiyetiyle bitti. Padişah emir üzerine emir gönderdi Fahreddin Paşa’ya. ‘Bırak, İngilizlere teslim et gel!’ diye. Bu olmadı, doktorlar gönderdiler Fahreddin Paşa’ya deli raporu yazdırarak görevden almak için. Savaş bitmiş. Resmen de bitmiş, fiilen de bitmiş. Ama bir yerde savaş var, hem Osmanlı’ya karşı, hem de İngilizlere karşı bir savaş başlamış. İstiklâl Harbi orada başlamıştır. Dolayısıyla nasıl ki Türklük –İsmet Bey’in dediği gibi- Mescid-i Dırar hadisesiyle başladıysa Türk Milliyetçiliği de Medine’de, aynı yerde başlamıştır.”

BAŞKA MİLLETLER KONUŞAMAZKEN TÜRK MİLLETİ SÖZÜNÜ SÖYLEMİŞTİ

Seminerin ikinci celsesinde söz alan İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Faysal Toprak Avrupa’da milletlerin bir sentez olduğuna işaret ederek öncelikle Batı Medeniyeti’nin öncülüğüne oynayan iki milleti ele aldı. Bunlardan biri olan Fransızların ortak bir lisan olarak teşekkül etmesinin çok evvelinde Türk Milleti’nin Yunus Emre ile Nasreddin Hoca ile varlık göstermekte olduğunu söyleyerek Avrupalıların yeni konuşmaya başladığı bir vakitte Türklerin söyleyeceğini zaten söylemiş olduğunu ifade etti. Batı’da milliyetçilik cereyanları içerisinde bilhassa Yahudilerin oynadıkları birtakım rollere işaret eden Faysal Toprak Türkiye’de de “Türkçülük” adı altında yapılan birtakım şeylerin yine Türk olmayanlarca yürütüldüğünü ifade etti. Bugün Türk Milliyetçisi olmamak için kâfir sayısı kadar sebep icat edilebildiğini belirten Faysal Toprak, Türk Milliyetçisi olmanın ise gayet yerinde ve kolay bir amel olduğunu ifade etti.

Konya Şube Başkanı Mustafa Deveci konuşmasında Türkiye üzerindeki kâfir planlarına işaret ettiği konuşmasında Bugün Türk Milliyetçiliğiyle alakalı imiş gibi bilinen Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türk Milliyetçiliğini Kürt düşmanlığı derekesine indirmekle görevlendirilmiş bir teşkilat olduğunu ifade etti. Türkiye’de bölünme, parçalanma gibi gündemlerin pompalanması karşısında Türkiye üzerinde asıl etkinlik gösteren planın buharlaşma ve seyreltilerek yok olma planları olduğuna dikkat çektiği konuşmasında Türkiye aleyhine planların bilhassa sosyalist görünümlü, milliyetçi görünümlü ve İslamcı görünümlü gayrimüslimlerin rol oynamasıyla mesafe katettiğini dile getirdi.

İstiklâl Marşı Derneği Genel Sekreteri Mustafa Tosun teknik, medeniyet ve yabancılaşma meseleleri çerçevesinde gerçekleştirdiği konuşmasında medeniyetin bir çürümenin, Allah’a kulluk görevinin yadsınması hadisesi manasını taşıdığını söyledi. Teknolojinin insanları, insan olmalarını temin eden hususiyetlerin dışına sürüklediğine dikkat çeken Mustafa Tosun, bunun bir nevi putperestlik olarak bugün kendini gösterdiğini beyan etti. Bu ortam karşısında yabancılaşmanın Müslümanlar için bir çıkış yolu olduğunu, insanın her şeyin ölçüsü olduğu fikrinin meydana getirdiği sapkınlık karşısında bir tedbir olarak değerlendirilebileceğini ifade etti.

8 Kasım 2014, Konya