Evet… Acı, fakat hakikat... Akif, Mehmet Akif öldü. Onu bütün bir gençlik, bütün bir münevver kütle mezarına kadar eli üstünde taşıdı. Okşanmıya en ziyade muhtaç olduğu son günlerinde unutulan, hatta bazı yılışık ağızlarda inkâr edilen Akif için, gençliğin ve münevver kütlenin bu kadrişinaslığı muhakkak ki büyük ölü hesabına bir mazhariyettir. Çanakkalenin Akif'in yüksek ilhamından doğan muhteşem destanının ebedi akisleri hâlâ kulağımızda çınlıyor. İstiklâl marşı, mübarek vatan şehitlerinin aziz bir hatırası gibi bugün gönüllerimizdedir. Bu destan ve bu vatan şairini kaybetmekle, hem de unutarak kaybetmekle duyduğumuz acı hiç bir zaman dindirilemiyecektir.
İbrahim Alâettin Gövsa, Karikatür, 30 İkinci kânun 1936, s.13
Elimize gelen 700 den fazla şiirin içinden Âkif'inki de dahil olan üç tanesini seçtik...
Celâl Bayar, İzmir'deki nutkunda, iktidardakilerin vaktiyle halkın karşısına hep asık suratla ve çatık kaşla çıktıklarını...
Üç dört gün evvel bir arkadaşın evinde konuşuyorduk. Biri dedi ki:
— İstiklâl Marşı’nı nasıl buluyorsun?
Bizim milli renklerimizi gördükten sonra Mehmet Âkif'in şiirindeki şafak teşbihini onlara da maletmek...
Nurullah Ataç’ın hatası, “Mehmed Akif” i henüz yeni tanımağa çalışmış olmakla başlıyor.
Malûm olan İstiklâl Marşı, bir İstiklâl Marşı değildir. Basit bir hamâsiyât türküsüdür. Üç metre boyunda mısralarla tagannî edilecek bir İstiklâl Marşı arzın beş kıtasında aransa bulunmaz
Zindeliğin en üstün derecesinde bulunan Türkiyede Türk milletinin maneviyatının mümessili olan marş...