İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Yenilen pehlivanın güreşe doymadığı söylenir. Bu hükmün doğru bir tarafı varsa o da içinde bulunduğumuz kültürün hiç kimsenin insanların karşısına mağlup olmuş bir durumu temsil eder halde çıkmaktan memnuniyet duymayacağını telkin edişidir. Bu ruh durumunu bize bizi en az iki bin beş yüz yıl içinde biz yapan kültür verdi. Hem Balkan ve hem de Küçük Asya namıyla bilinen topraklarda Büyük İskender sayesinde ilk öğrendiğimiz her hangi bir kavmin kültür faşizmini ciddiye almamak oldu. Aynı insanlara Roma İmparatorluğu merkezden alınan kararların gücünü benimseme ahlakını işledi. Nihayette Diyar-ı Rûm’un Dar-ül İslâm haline gelmesi Türkleri kendi topraklarının efendisi olma rütbesine yükseltti. Bizim bize benzeyişimiz işte bilhassa bu sebepledir. Ne mağlup olmak, ne de mağlup görünmek isteriz. Türkler hesabına güreş minderi asap bozucu bir yerdir. Çünkü oraya çıkmanız alınacak sonucu ister istemez kabullenmeniz anlamına gelir. Sizi galip ilân ettilerse şahsiyetiniz itibariyle büyütülecek bir şey yoktur; ama mağlup sayılmanız şahsiyetinizin küçük veya büyük bir darbe alması anlamı taşır. Yenilen pehlivanın güreşe doymayacağı beyanı hadiseyi çok yumuşak yorumlayışımızın sonucudur. Aldığımız darbenin acısını bir kimseden, bir yerden, bir şeyden çıkarma duygusu içinize vaktiyle sinmiştir.
Yalnız Türklerin değil, bütün dünyanın baş belâsı kapitalizm garbın afakını çelik zırhlı duvarın sarmasıyla günümüzün bütün hastalıkları ıstırap verici rotasına oturmuştur. Yani antik çağdan beri hükmünü yürüten malî hegemonya sanayileşme sayesinde eskisine nispetle daha boyun eğdirici bir karakter kazandı. Boyun eğen sanayie ham madde temin etmek için emeğini, haysiyetini, çoğu kez de canını feda eden müstemleke ahalisiydi. Bir zat Türkler müstemleke ahalisi olmadı dediyse aynı zat aynı zamanda Türklerin kendi topraklarının efendisi olduğunu söylemiştir. Yaşadığımız toprakların insan haysiyetine değer veren her hususiyetini bünyemize yedirerek İslamlaşmasını sağladık. Devlete haraç vermekten berî kalarak bir millet olduk. Bizim ele geçirdiğimiz millî hususiyet sair reayayı da etkiledi. Devletin siyasette seçimi Batılılaşma olunca Türk milletinin efendiliğine son verilmiştir. Kendi topraklarımızın efendisi olmaktan resmen uzaklaştırılmamız kendimizden uzaklaşmamızdan başka bir şey değildi.
Osmanlı’nın devletin batmasını önleme çabasıyla yürütülen Batılılaşma tarihi hükümet edenlerin tümüne şamil bir utanç vesikası mıdır? Eğer yeniden millet olma başarısı gösteremezsek, evet. Ne demek yeniden millet olma? Bu suali tersinden cevaplamak düzünden cevaplamaktan daha zihin açıcı olacaktır. Ne yapıyor da yeniden millet olma fikrinden uzaklaşıyoruz? Toplumu bir millet olarak görme fikrinden bizi tarih içinde uzaklaştırmış olan nedir? Önce üç devlet sınıfından gerçek dayanak bildiğimiz ilmiye sınıfını fesada uğrattık. III. Selim saltanatında devlet işlerinin İslâm’a uyup uymadığı ölçütü yok edildi. Yani şah idik şahbaz olduk. Ulema kendi içinde neyin devlet gücünü artırdığı veya azalttığı ölçüsü uydurdu. Her gün devlet eşittir din fikri idare tarzının kaymağını yiyenler tarafından şampiyon ilân edildi.
Zihinlere devletin söylediği dinin dediğidir fikri rapt edilince muhteva buharlaşıp gitti. Neden böyle oldu? Niçin hayatın bize mânâlı gelmesine gücümüz yetmiyor? Çünkü Batılılaşma mesafe kat ettikçe sadece dar gelirliler değil, siyasi olduğu kadar ekonomik iniş çıkışlardan makam ve servet edinenler de günü kurtarmaktan daha ilerisine güç yetiremez oldu. Karşımıza âniden çıkıveren bir sonuçtan söz etmiyoruz. Türk topraklarında tahsil hayatının fesada uğramasının başladığı yıl 1953 Hıristiyan yılıdır. Olgunluk imtihanından geçmemiş lise mezunlarının çağı başladıktan yedi yıl sonra 27 Mayıs 1960 sabahı NATO’ya ve CENTO’ ya bağlı güçler ülkenin yeni hâkimleri olarak arz-ı endam etti. 20 yıla yakın zaman içinde 27 Mayıs’ı millî bayram olarak ve giderek 30 Ağustos’la eşit sayarak kutladık. Tahsil görmüş insanlar ifsat edilmemiş olsaydı gündemimizi Türk topraklarının asıl sahipleri tayin edecekti. Kimlerdir şimdi gündem belirleyen? Bunlar millet olarak başımıza gelen bütün felâketleri kendi zaferleri gibi görüp gösterenlerdir.
Yeniden millet olmanın bir kral yolu yok. Yola çıkmak için önce üzerimizden sağlam yolu bulma rahatsızlığını attık. Ben yazı hayatım boyunca önce yoldaş sonra yol deyip durdum. Zihnin dumûra uğradığı ortamda modernleşmenin göz boyayan dekorları abideler olarak görülecektir. Dünyanın kâfirleri sarhoş eden süsü bize usanç vermeyecektir. Zevkten habersiz insanlarla katlandığımız gündelik hayat bizi bıkıntıya sürüklemeyecektir. Çünkü bir millet ithal edemeyeceğimizi ve insanı bir malzeme saymanın yıkıcı etkisini biliyoruz. Zamaneye sövüp sayarak vakit kaybetme tuhaflığına uğramayacağız. Kâinatı çekip çevirenin Allah olduğu şuuruna yapışmış yaşamak acı verse de vazgeçemeyeceğimiz bir şey. Elimizdeki son hurma fidanını dikme inadından kıyametin koptuğunu kendi gözlerimizle görsek bile yan çizmeyeceğiz. Dünyada sadece acı var. Acıyla savaşma iradesidir sıkılmış yumruğumuzu gevşetmeyen. Sevmekten gına getirmedik. Sevgilim hayat dedik bir kere.
İsmet Özel, 11 Cemaziyelahir 1443 (14 Ocak 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün