İSMET ÖZEL KİTAPLARI
“Bana bir aşk mektubu verin” demiş Kardinal Richelieu “ben oradan mektubu yazanı idam sehpasına götürecek deliller çıkarırım”. Demek ki konu ve üslup bakımından ne kadar parlak olursa olsun bir metin kendi başına önem sırasının başına geçemiyor. Metnin öneminin ve geçerliliğinin okuyan tarafından belirlendiğini akıldan çıkarmamız insan hayatını yok hükmüne sürükler. El üstünde tutulacak şey beşer hayatı değil de, insan hayatı mıdır? İnsan hayatı beşer hayatının fevkinde midir? Bu suallere verilecek cevaplar hangi kültürden beslendiğimizi açığa çıkaracaktır. İnsanların birlikte yaşıyor olmaları onların bir kültürden beslendiklerinin ispatıdır. İnsanı bir medenî hayvan “zoon politikon” olarak tarif eden Aristoteles yerleşiklerle savaşan barbarları karşısına alıyor. Bunu “tek başına bir insan ya Tanrı’dır, ya hayvan” diyerek de yapıyor. Beşeriyet dediğimizde iki ayağı üzerinde yürüyebilen ve konuşarak birbirini anlayan yaratıkları anlıyoruz. Okuma-yazma bilmeyen barbarlar da beşeriyete dâhildi. Roma İmparatorluğu’nun Batı kısmını yıkanlar da onlardı.
Resul-ü Ekrem mealen “Ben de sizin gibi bir beşerim” diyor ve devam ediyor “Bende herkes gibi beşeriyetin bütün artıları ve eksileri yer etmiştir. İnsanî zaaflarımdan ötürü benim önüme getirdiğiniz davada taraflardan birine hakkı olmayan bir şey vermem ihtimali vardır. Kesinlikle haklı olduğunuza inanmadığınız bir hususu dava haline getirip önüme koymayın. Eğer davalı veya davacı taraflardan birine hak etmediği bir şeyi vermişsem bilin ki, ona cehennem ateşinden bir parça vermişimdir”. İnsanlar insana, insanlığa lâyık tavrı ancak Müslüman olarak edinebilirler. Bu demektir ki her insan teki tekliğini mensubiyetiyle kavrayabilir. Mensubiyeti aidiyet takip eder mi? Bu suale cevap verebilmek için aidiyet bilincinin mensubiyet bilincini aşıp aşmadığına bakmamız şarttır. Eğer aidiyet bir aşkınlık sağlamıyorsa mensubiyette insanlık namına bir noksanlık vardır. Bir Batılı Avrupalılıktan, bir ABD vatandaşı Amerikanlıktan ne anlıyor? Birinin elinden müstemlekeciliği, diğerinin elinden yaşadığı toprakların asıl sahiplerinin soyunu tüketmeği ve köle ticaretini aldığınız zaman zimmetinizde hiçbir şey kalmıyorsa mensubiyet boşlukla malûldür. Bu boşluğun üzerine aidiyet inşa edilemez.
Yerkürede kendi mensubiyetleri, sahip çıkma ihtimalleri olan aidiyetleri bakımından zilzurna sarhoş edilmiş Müslümanlar ve boşluğu her vesileyle sırıtan gayri-Müslimler yaşıyor. Buradan anlayacağımız şu ki, insanların tümü bir algı bozukluğu içinde çırpınıyor. Modernlik kendi yaratılışımız hususundaki algımızı bozdu. Modernlik dünyanın üstümüze yıkılmasına sebep oldu. Milletim nev’i beşerdir, vatanım rûy-i zemin diyenlerin mensubiyet ve aidiyet hisleri dumura uğramıştır. Yalnız aşk mektuplarını değil, bütün mektupları, hatta iş mektuplarını bile yazanın idamına delil göstermek kaydıyla okuyoruz. Oysa bundan kaçınmak mümkündür. Allah insanların çoğunun temayüllerini sarahatle bildiği için sırat-ı müstakimi Kur’an önümüze koydu. Böylelikle dünyanın süsüne aldanmayabilirdik. Modernlik insanların doğru yolda yürümektense süsle oyalanmalarının mümkün olduğunu gösterdi. Görünen o ki, oyalanmakta ısrarlıyız.
Kur’an-ı Kerîm’e tâbi olmanın yolları muhteliftir. Yazma alışkanlığını da bunlar arasında sayabiliriz. Diyeceksiniz ki, herkesin edebiyat dünyasının bir parçası haline gelmesi mümkün değildir. Hayır, bu dediğiniz doğru değil. Biz Türkler Kur’an okuyarak, Mevlid okuyarak bugün bazılarının Türkiye Türkçesi diye adlandırdıkları dili inşa ettik. Bizi dinimize olan bağlılığımız millet kıldı. Kur’an okumak, Mevlid okumak yazma alışkanlığına dâhil edilebilir mi? Eğer itikaden sağlam bir yerde isek edilebilir. Her mahallede mukabele okunduğunu düşünün: Aslımıza duyduğumuz sadakat her birimizi yüceltecektir. Bu yücelme her birimizi yazarlık katına çıkarabilir. Yazarlık edebiyat meraklısı olmakla veya duvara yazı yazmakla icra edilen bir meslek değildir.
Yalnız aşk değil, haysiyetli yaşamak da esrarlı bir şeydir. Kendimizi bir saçak altında hissetmeden ne özgürlüğün, ne de güvenliğin tadını alabiliriz. O halde insan için bir saçağa tekabül eden şey nedir? Bağlandığımız, uğruna ölümü göze aldığımız her şeydir. İnsan ancak ihtiyaç içinde olduğu halde başkasının ihtiyacını giderdiğinde kendine gelebilir. Kendimize gelmeğe beşeriyetin bir ferdi olarak hangi sebeple yaratıldığımızı kavrayarak başlarız. Kişi bulunduğu yerde kalmaması kastıyla yaratılmıştır. Bedenimizin yaratılışı öne doğru ilerleme gayesine müteveccihtir. Savaşacağız. Ne için savaşacağız? Müslümana saçaklık eden şeye Kelime-i Tevhid diyoruz. Müslümanlaşmağa duhul etmek insanlaşmağa başladığımızın ilk belirtisidir.
İsmet Özel, 11 Şevval 1446 (9 Nisan 2025)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün