Niçin bir millî marşımız yok?
Herkes bu yokluktan muztariptir. Herşeyden evvel bir marş istiyoruz
Bugün, nazik bir mevzua temas etmek istiyoruz ve bu maksatla soruyoruz:
— Bizim millî bir marşımız var mıdır?
— Eldeki İstiklâl marşı, milletin benliğini ve varlığını terennüm edebilir mi?
Bir üçüncü sual de şu:
— Bizim niçin millî bir marşımız olmasın?
Şairlerimiz, ediplerimiz, musikişinaslarımız, umumiyetle münevverlerimiz niçin harekete gelmiyorlar? Bütün dünyaya ibret dersi veren bir İstiklâl harbi yaratmış milletin, nasıl oluyor da hâlâ bir marşı yok?
Dün, bu hususta, konservatuvar müdürü Yusuf Ziya Beyle görüştük.
Yusuf Ziya Bey, millî bir marştan mahrum oluşumuzdan en büyük teessürü hisseden bir zat olduğu için, bu bahis etrafında bize umumî alâkayı davet edebilecek şeyler söyledi. Yusuf Ziya Bey ezcümle diyor ki:
— Millî bir marş, milletin öz heyecanından doğmuş ve hele mutlaka onun kendi dilile söylenmiş olmalı. Sorarım size, İstiklâl marşını içimizde ezbere bilen kaç kişi vardır?
Her halde, bilenlerin mikdarı inanılmayacak kadar azdır. Bu niçin böyle oluyor?
Gayet basit: Çünkü ne sözleri, ne de melodisi halka uygun gelmiyor. Yapılacak millî bir marşta benim fikrimce, ne fazla edebiyat, ne de fazla musiki aramalı. Hattâ, bilâkis bu marşı yapacak zatın musikiden pek az anlayan bir zat olması müraccahtır.
Yeter ki yapılacak marş, bizim olsun. Üç beş kişi bir araya geldiği zaman, bunu bir halk şarkısı gibi bir ağızdan terennüm edebilsinler.
Maarif vekâleti, bir zamanlar millî marş için bir güfte müsabakası açmıştı. Fakat müsabaka, bir netice vermedi. Çünkü böyle teşebbüsler halkın içinden doğmadıkça semere vermemeğe mahkûmdur. İstiklâl harbi üzerinden on sene geçti. Nasıl oluyor da bu büyük ve mukaddes cidal, hiç bir şairimizi, hiç bir bestekârımızı harekete getirmedi?
Bugün bile halk arasında ağızdan ağıza dolaşan eski şarkılarımız var ki, hâlâ eskimemiştir. İşte "Sıvastopol” işte "Ey Gaziler” Bence milli marş ta bunlar gibi populaire olmalı. Herkes, köylüsünden Reisicümhura kadar Türk milletinin her ferdi, bunun melodisinden hoşlanmalı, sözleri ağızdan ağıza, en hücra köylere yayılmalıdır.
Milli marş böyle olur. Bugün, memleket hudutlarından dışarı çıkan bir Türk, her hangi bir mecliste, "sizin de millî marşınızı dinlemek isteriz!” teklifi karşısında kaldığı zaman ne söyleyeceğini şaşırıyor. İstiklâl marşını ezbere bilmediğiiçin aklıma gelen şarkıyı mesela "hamsi koydum tavaya" yı yahut ta Aydın zeybek havasını söylüyor. Daha olmadı mı, gürül gürül tekbir getiriyor. Bu acıklı hal, memleket irfanı namına devam etmemelidir. Talim ve terbiye dairemiz, türkiyat enstitülerimiz, millî bir marş için lâzım gelen teşvikkâr teşebbüslerde bulunsunlar. Darülfünunumuz da bu işte pekâlâ önayak olabilir. Hülâsa millî bir marş yapmağı, millî bir vazife telâkki edersek, mesele kalmaz. Havsalaya sığmaz harikalar yapan Türk milleti, bir millî marş vücude getirmekten elbette âciz kalacak değildir...
Diğer taraftan konservatuvar muallimlerinden Suphiye Hanım, millî marş ihtiyacı hakkında şu mütaleada bulunuyor:
— Millî bir marş yapılamaması musiki ile uğraşanların yüreklerinde bir ukdedir. Aramızda her vesile ile bu mevzua temas ederiz. Yusuf Ziya Beyin söylediklerine ben de iştirak ederim. Marşın güftesi gayet açık Anadolu türkçesi, yani halkın kendi dili olmalıdır. Sonra, melodileri, biribirine çok yakın olarak intihap etmek lâzımdır.
Meselâ bugün Almanların “Doyçland, Doyçland, uber alles…”-"Almanya, Almanya her şeyin fevkinde...” marşını bilmeyen bir tek Alman yoktur. Diyebilirim ki bizim aramızda bile bu marş çok tanınmıştır. Milli marşımızı yapan zat, mutlaka şöhret sahibi birisi olması icap etmez. Hattâ, hiç tanınmamış yalnız halk arasından yetişmiş olan musikişinas, melodi itibarile daha canlı bir eser vücude getirebilir…
Yusuf Ziya Bey, Milliyet, 15 Kânunevvel 1931, s.1-6
Türkiye’de kimin ne olduğunu anlamamız için bir kıstas İstiklâl Marşı. Kahir ekseriyet bu marşa saygı duyuyor. Mağlupların saygısına mazhar olan beste ise kahraman ordumuza ithaf edilen şiiri ihtiva etmiyor.
Marş için bir edebiyat dehasının değil, İstiklal fırtınasının uğultusunu can kulağı ile duymuş birinin haykırışı kâfidir.
Son haftalarda Türk Gençliğinin kafasını meşgul edecek bir mevzu ortaya çıktı: İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesi problemi. Günün vakıalarından bir an yakalarını kurtararak,
Mehmet Âkif merhum, İstiklâl Marşını Şubat 1337 (1921) de yazdı. Eser, 1 Mart 1337 günü, Büyük Millet Meclisi'nde, o zaman Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi (
Ebedi şair Mehmed Akif’e behemehal gerilik isnad eylemek istiyen muarızları...
Talim ve Terbiye Kurulu azalarından, adının Akif olduğunu, talebem olmadığını, eserlerimi okuduğu için hocası saydığından...
Yirmi beş yaşında gençlerimiz münşîyi, vak'a nüvis ve divan şairini şöyle bir tarafa bırakalım, İstiklâl Marşını okurken...
İki ay boyunca, Atsız hocam oldu: Hitler gibi, gerçekten perçemi geniş alnına düşerdi ama...