Zonguldaklı, tanımadığım bir gençten bir mektub aldım. Bana hitab eden yazısını “Çelikel lisesinden Zeki Kandemir” diye imzalayan bu genç diyor ki:
“Zonguldakdayım. Hergün güneş gurub ederken bir manga asker, başlarında komutanları olduğu halde hükûmet konağı önünde bayrak merasimi yapıyorlar. Bando ile İstiklâl marşı başlar başlamaz caddelerdeki bütün halkın bir heykel gibi yerli yerinde mıhlanıp duruşu, vatan, istiklâl, bayrak mefhumlarının ruhundaki tesirinin en parlak ifadesidir. Şurada sakin ve sessiz duran bir kaç köylü kadını var. Derin huşû içinde, çalınan marşı dinliyorlar. Şurada bir grup maden amelesi var ki işlerinden henüz döndükleri halde hiç yorgunluk hissetmeden, zafer alaylarının önünde koşan bayraktarlar gibi dik ve vakur bir halde duruyorlar.
Bu, hergünkü bayrak merasiminde, lâzım gelen hürmeti tam manasile ifade eden Zonguldak halkı cidden tebrik edilecek temiz vatandaşlardır. Lâkin her Türk gibi benim de içimi yaralıyan bir hâdiseyi size bildirmek istedim:
11.9.940 Çarşamba günü, gene mutad bayrak merasimi başlarken: “Ayakta durmıyalım” diye Halkevinin arkasına kaçan üç kız talebe gördüm. Bayrağa beş dakika saygı göstermekten kaçınan bu bayanların, bu kahramanlar diyarında bir karış toprağa hakları olmadıkları gibi Kemalizmi omuzlarında taşıyacak olan münevver Türk gençliğini yetiştiren mekteplerde işgal edecek tek sıraları da yoktur. Bir Türk genci sıfatile onlardan utanıyor, ve idealleri Greta Garbo mukallidliğinden başka bir şey olmıyan bu bayanlara şunu ihtar ediyorum:
Bayrağa beş dakika saygı göstermek zahmetinde bulunmıyanlar iyi bilsinler ki: İstiklâl marşı ne fani ve yalancı bir aşkın ifadesi ve ne de kirli bir sokak macerasının destanıdır. O ezelden ebediyete akan Büyük Türk Milletinin bütün mukadderatının timsali olan ay-yıldıza ilânı aşktır. Yarın bu memlekete evlâd yetiştirecek olan genç Türk kızları bu vaziyette böyle davranırlarsa, biz, istikbale nasıl güvenebilir, emniyetle nasıl bakabiliriz?”
Haklısın, çocuğum! Bahsettiğin kızların hareketi senin sinirlendiğin ve takbih ettiğin kadar var. İnşallah, bu satırlar onların gözleri önüne düşer de mütenebbih olurlar.
Lâkin, üç kişinin bu türlü saygısızlığından me’yus olup da, vatanın istikbalinden ümidini kesme evlâdım.
Senin ve senin gibilerin asil, temiz heyecanınız o istikbalin sağlamlığına ve eminliğine en büyük bir delildir. Seni tebcil ederim!
E. Ekrem Talu, Son Posta, 10.09.1940, s. 2
Ataç ise yine bir başka yazısında, Âkif’in millî şair, İstiklâl Marşı’nın millî marş olduğunu savunanlara “içinde minarenin, hilâlin, müezzinin zikredildiği bir marş nasıl millî olabilir?”
1920 yılında teşkil olunan Birinci Büyük Millet Meclisi’ne Burdur mebusu olarak katılan Mehmed Âkif bu sürede Taceddin
Yurdun düşman elinden kurtuluşunun üzerinden henüz iki yıl geçmişti.
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif
Mehmed Âkif, hayâtı, şahsiyeti, îmânı ve eserleriyle, bizim sanat ve cemiyet hayâtımızda hadise uyandıran büyüklerimizdendir.
Mısırda bir dostuma telgraf çekmem lazım geldi. Bir kaç cümle sıraladım. Sonra, on lira uzatarak...