‘Türk Türk’e boyun eğmez’ lafzının tarih çerçevesinde oturduğu yer modern dünyanın oluşumuyla alakalıdır. Modern dünya Avrupa’da belli bir gelişme göstermiş, kapitalizm dediğimiz bir yapıyı oluşturmuş ama bu Türk dünyasında Türk’ün Türk’e boyun eğmediği, herkesin kendi gücünü Müslüman olarak hissettirdiği bir dünyadır. Bakınız, mesela bizim dilimizde serbest kelimesine dikkatlerinizi çevirirseniz, şimdi biz bugün dünya yani günlük hayatımızda serbest dediğiniz zaman böyle elini kolunu sallayan falan bir şey anlıyoruz. Hâlbuki kelimeye baktığımız zaman ‘başı bağlı’ demek. Bu Türkçede çok bariz bir şeydir, ‘Baş başa bağlı, baş da şeriata bağlı.’ Yani bizde, serbest dediğimiz zaman başı Allah’ın emirleriyle bağlı olan insanı kastediyoruz. Ve o serbest, ancak o serbest.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta durmasının tek sebebi hâlâ bizim Mekke ve Medine’yi Müslüman hâkimiyetine kavuşmasını sağlama ümidimizdir.
“İstiklâl Marşı’nın Anayasa’dan çıkmasında bir mahzur yok.” diyen herkes Türkiye’nin bir birim olarak, bir ülke olarak varlığından vazgeçmiş demektir.
"Türkiye'de birileri, Türkiye'nin kendi gücünü kullanarak ayakta kalmasına ve kendi yolunda yürümesine yol açacak
İstiklâl Marşı, milli marş olarak kabul edildikten kısa bir zaman sonra, Sakarya Meydan Muharebesinin Türklerin zaferiyle sonuçlanmasının hemen ardından, rafa kaldırıldı.
"Ne AB'ye uyum sürecinde kanunları değiştirilen Türkiye'nin, Türkiye olarak kalmasına ne de Türkiye olarak kaldığı müddetçe bu ülkenin AB’ye girmesine...
Bizim ilk yapacağımız şey başta kendimiz olmak üzere merkezden muhite gâvurun dişini kıracak bir gıda haline gelmek.
Bizim kendini bilen âlimlerimiz zamanında şunu söylemiştir: “Din esastır, devlet onun fer’i olarak kurulmuştur.”
"Biz Hz. Adem (as)'den beri gelen, esası Allah'a teslimiyet olan dine mensup olmakla kendimizi huzur içinde hissediyoruz.