Öteden Beriden Nifak

Geniş bir sahaya kavuşmak için dar bir kapıdan geçmek gerekiyor idiyse, Allah’a binlerce şükürler olsun ki, biz o dar kapıdan geçtik. Kimler geçti? Biz kimleriz? Şu anda sayımız kaç kişiyi bulmuştur? Ne kadar heveslendik ve giderek heyecanlandıysak da, bu soruların açık ve seçik cevabını henüz ele geçiremedik. Ne kadar gayret ettiysek de, otu itin önünden çekip, atın önüne getiremedik. Çünkü hâla bazı itler otla ve samanla, kullanılmış plastik torbalarla karınlarını tıka basa doyurmanın kendilerini gürbüzleştireceği hülyasındadırlar, bazı atlar dişlerinin arasında tuttukları, dumanı üstünde külbastı sebebiyle sinirlenerek hâlâ kişnemektedir. Bu vaziyete duçar oluşumuzun birçok sebebi var. Sebeplerin ilki, İstiklâl Marşı Derneği’nin daha hukuki bir varlık kazanmadan bir provokasyona maruz bırakılışıdır. Dernek kuruluşu istikametinde, ilk adım atılırken, bu yeni oluşuma saklı tutulması gereken bir maksat musallat edilmek istendi. Sebebin de sebebi var: Türkiye’de veya modernliğin hüküm ferma olduğu dünyanın herhangi bir yerinde, içinde yaşadığınız toplumun (daha doğru bir ifade “topluluğun” olsa gerek) tamamını ilgilendiren bir işe el atmışsanız, eliniz, o toplumda dönen dolaplardan biriyle senkronu yakalayamadığı takdirde yanar.

Elimiz yanmadı. Bir hukuki varlığa sahibiz ve geçen süre içinde varlığımızı devam ettirebilecek güçten mahrum bırakılmadığımız ortaya çıktı. Ortadayız; ama ortalıkta değiliz ve hele orta malı hiç değiliz.  Gizlilik ihtiva eden hesabın her türlüsüne hayır diyerek göz önüne çıktık. Neysek, ne olduğumuzu söylemişsek, oyuz.  İstiklâl Marşı Derneği üyelerinin hiçbir “aramızda kalsın”ı yok. Hiçbir bakımdan “şimdilik böyle” görünmüyoruz. Bizim böylesine vazıh, böylesine sarih oluşumuz kimilerini kısa, hem de çok kısa, zamanda çileden çıkardı ve şimdi onlar kendi hayatlarını aldanış ve aldatış üzerine bina etmiş olmaları sebebiyle İstiklâl Marşı Derneği’ne bir matlık izafe etme çabasına bel bağlamış durumdadır. Güya İMD bünyesinde bazı gizli kararlar yürürlüktedir ve bazılarımızın hatalı tutumu derneği kötü etkilemektedir.

İstiklâl Marşı Derneği’inde ters giden hiçbir şey yok. Derneğin maruz kaldığı etkilerin olumlu vasfı ağır basmaktadır. Ortalıkta dolanan bir pis koku varsa, bu kokunun kaynağı ne İMD’nin içi, ne de merkezidir. Balık baştan kokar. Bu söz, doğruluğunu bir atalar sözü olmasından değil, defalarca tekrar edilen bir müşahadenin dile getirilişinden alıyor. İMD kokmuş balık muamelesine tâbi tutulacaksa, bilinsin ki, kokutulmak istenen İstiklâl Marşı Derneği’nin başıdır. Sözlerimizde, faaliyetlerimizde anlamı bilahere kavranılmaya matuf bir taraf yok. Bu açıklık uyarınca, hemen ve şimdiden İstiklâl Marşı Derneği’nin başı imalılık tutumuna, “lâ” dedi. İMD kurulduğundan beri, onun yağmasa da gürlemesini bekleyenler vardı. Akıllarını  kiraya vermeyen İMD üyeleri, yağmayıp da gürleme gülünçlüğüne düşmeye rıza göstermedi. Kokuyormuş, resmiyet kokuyormuş ve hele de kan kokuyormuş havasına girmeyi İMD başı kabul etmedi. Bu reddiyeden tamamen bağımsız bir şekilde, dernek genel merkezi geniş kapsamlı, beklenmedik bir provokasyon hazırlığını akamete uğratacak –uğrattığını henüz ve ancak anlayabildiğimiz- küçücük bir tedbir aldı. Bu tedbir üzerine şu söylenenlere bir bakın:

Dernekte bir ajan çıkmış!

Bu söz, İMD’nin ne merkezinden, ne de çevresinden sadır olmuştur. Böyle bir haberin ve dernekten çıkanın –çıkarılanın- bir ajan olduğuna dair hükmün menbaı merak ediliyor. Bilen bilmeyen herkes kendini bir resim, bir girdap resmi karşısında hissediyor. Bazı kayıpları göze alarak derneğe üye olduğunu ileri süren birileri, kendilerinin de zann altında olup olmadıklarını merak ediyor. Onların meraklarını izale etmek üzere, yarası olan gocunur, demekteyim ve ilâveten, herkim İstiklâl Marşı Derneği’ne üye olmayı bir külfet addettiyse, bu külfet karşılığında kimden, kimlerden, ne gibi bir nimet umduklarını da benim merak ettiğimi beyan ederim. Türkiye’de nasıl birileri birilerini “Hepimiz Ermeniyiz!” diye bağırtabiliyorsa; başka birileri de diğer başka birilerini “Hepimiz ajanız!” diye bağırtabiliyor. Böylesi talimatların menbaının keşfine dair bir sıkıntı yok.

Şu söylenenlere bir bakın: Sanki İMD Türkiye’yi tabelâlarıyla bir uçtan bir uca donatmış da, itiraz, dernek bir tabelâ derneği olmamalı, formülasyonu ile gündeme taşınıyor. Sanki aylar ve aylar boyu İMD kapısı toplantı saatleri dışında duvar kesilmemiş de, İMD  çay, kahve içmek için uğranılan bir mekân olmamalı temennisi marifet gösterme vesilesi oluyor. Sanki İMD’nden menfaat temin edenler, aldıklarının karşılığını asgari düzeyde dahi olsa iade etmiş, derneğin en alelâde işlerini hal yoluna koymak için kendilerine para ödenen her kim idiyse kıllarını dernek lehine bir kerecik olsun kıpırdatmışlar, dernek onlar yüzünden bir kez olsun faydaya mazhar olmuş da, yürütülen çalışmalar sırasında işlenen kusurlar görülmemeli, gösterilmemeliymiş.

İstiklâl Marşı Derneği’inde ters giden hiçbir şey yok. Bazı İMD üyelerinin “Sıra bana mı geldi?” sualini kendilerine veyahut Genel Merkez’e tevcih etmelerinde de hiçbir terslik yok. Her üyemiz kendine yarar cevabı bulmak için İstiklâl Marşı Derneği’ne üyeliği kabul edilsin diye niçin müracaatta bulunduğu hususunu kendi başına kurcalasın. İstiklâl Marşı Derneği hiç kimseye davetiye çıkarmadı. Bilakis, üyeliğe müracaat edenin herhangi bir odaktan aldığı talimatla hareket ettiğine dair bir hisse kapılmışsa müracaat geri çevrildi. Bu şartlar altında İMD Genel Merkez’i alelâde, günübirlik çalışmaların gerçekleşebilmesi sağlansın diye, benim talimatım üzerine bir tedbir aldı. Bu tedbirin alınmasına öyle bir tepki gösterildi ki, bu tepki müdahalemizin bir provokasyon hazırlıklığına son vermiş bulunduğunu kafamıza dank ettirdi. İstiklâl Marşı Derneği’inde ters giden hiçbir şey yok. İstiklâl Marşı Derneği, ne bir “ajan” yakaladım dedi, ne de birilerinin giriştikleri dolayısıyla “provokasyon” kokusu aldığını söyledi. Üyelerimizin herbiri hakkındaki hüsn-i zannımızı, İMD yolunda daha ilk adımı attığımız andan itibaren, gönlümüzden çıkarmadık. mücerreten anılması bile huzursuzluk yaratan uygunsuzluk ve uyumsuzluk çağrıştıran kelimeleri, okumakta olduğunuz metne taşıyanlar, yüklendikleri İstiklâl Marşı Derneği aleyhindeki işi, yerine getirmek için gayretlerini esirgemeyenlerden başkaları değildir.

Bugünlük bu kadar. İstiklâl Marşı Derneği üyeleri her özellikli durumda gereken açıklamanın geleceği hususunda müsterih olabilirler.

TÜRK DEĞİLİM DEMEK SUÇ MU, GÜNAH MI, CÜRÜM MÜ, KABAHAT Mİ? (IV)

Kâfiri küfründen ne Tanrı’ya inanıyor oluşu, ne de bir Tanrı’ya ibadeti yüceltişi arındırır. Biz insanların küfürden arınmaları hadisesine emanete hıyanet edip etmeyişleri zaviyesinden bakarız. Bu hakikatin üzerine Resul-i Ekrem’in irtihaliyle bir gölge düşmüş, Hulefa-i Raşidin dönemi müminlerin bu gölgeyi yok etme çırpınışlarıyla geçmiş ve nihayet çok çeşitli sebebe binaen Müslümanlaşmış insan yığınlarına “dünyaya uyma” hali galip gelmiştir. Allah katındaki dinin imtiyazı ahiret yurdunu tercih eden kaç kişi kaldıysa onların eline bırakıldı.

Türk Olmak İçin

Şu İstiklâl Marşı Derneği ortaya hiç çıkmamış olsa olmaz mıydı?  Başka iş mi kalmadı uğraşılacak? Sualleri biraz daha özele indirgeyelim: Hayatımı verdim; şiirimi aldım diyen biri, şiir dışında kalan diğer yazış yollarından hiç birine uğramasa olmaz mıydı? Eğer şiir dışında kalan yazış yolları derken sadece hikâye, roman, tiyatro gibi sanat uğraşılarına zemin hazırlayanları kast ediyorsak, olurdu; ama şiir dışında kalan yazış yollarının içine fikir beyanına, tercihlerdeki sarahate imkân veren yazılar da giriyorsa;  olmazdı. Bir şairin yazmadığı hikâye, roman, tiyatro sebebiyle kayba uğradığı söylenemez.  Nedir yazmadıkları sebebiyle bir şairin iflâsa sürüklenmesinin aslı?  Şiirdeki “ipham” kalbin kuvvetine işaret etmiyorsa ortada şiir değil kof söz vardır. Şiir dışında neler şairi meşgul ettiyse onlar bize, o mısralı yazanın kalp atışlarındaki sahicilik bakımından bir fikir verir.  İşte bu gerekçelerle, sarih tercihleri olmadığı, hiçbir fikir beyan etmedikleri halde yazdıklarına şiir adı verilmesini isteyenleri ve onların isteklerini haklı bulanları iflah olmaz kalpazanlar saymamız gerekiyor.  Saymasak olmaz mı? Kalpazanlar arasında kendimize keyif çatacak bir yer açmak istiyorsak saymayalım.

Öteden Beriden Nifak

Geniş bir sahaya kavuşmak için dar bir kapıdan geçmek gerekiyor idiyse, Allah’a binlerce şükürler olsun ki, biz o dar kapıdan geçtik. Kimler geçti? Biz kimleriz? Şu anda sayımız kaç kişiyi bulmuştur? Ne kadar heveslendik ve giderek heyecanlandıysak da, bu soruların açık ve seçik cevabını henüz ele geçiremedik. Ne kadar gayret ettiysek de, otu itin önünden çekip, atın önüne getiremedik. Çünkü hâla bazı itler otla ve samanla, kullanılmış plastik torbalarla karınlarını tıka basa doyurmanın kendilerini gürbüzleştireceği hülyasındadırlar, bazı atlar dişlerinin arasında tuttukları, dumanı üstünde külbastı sebebiyle sinirlenerek hâlâ kişnemektedir. Bu vaziyete duçar oluşumuzun birçok sebebi var. Sebeplerin ilki, İstiklâl Marşı Derneği’nin daha hukuki bir varlık kazanmadan bir provokasyona maruz bırakılışıdır. Dernek kuruluşu istikametinde, ilk adım atılırken, bu yeni oluşuma saklı tutulması gereken bir maksat musallat edilmek istendi. Sebebin de sebebi var: Türkiye’de veya modernliğin hüküm ferma olduğu dünyanın herhangi bir yerinde, içinde yaşadığınız toplumun (daha doğru bir ifade “topluluğun” olsa gerek) tamamını ilgilendiren bir işe el atmışsanız, eliniz, o toplumda dönen dolaplardan biriyle senkronu yakalayamadığı takdirde yanar.

Köpektir Zevk Alan Sayyâd-ı Bi-İnsafa Hizmetten

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten

DEMEK İSTERDİM… DİYEBİLİYOR MUYUM?

Yıllar yılı, bu en az yarım asır demektir, önce yoldaş, sonra yol fikrine tâbi olarak yaşadım. İnsan kıyafetinde yaratılmak dünyaya uğrayışı bir sebebe bağlıyordu. Ait olduğum yere ilişkin bir hedef mutlaka, mensup olduğum millet içinden bu hedefe varmak isteyen benden başka biri mutlaka olsa gerekti. Dünyaya uğratılışımızın çıkış yolunu Türkiye namına mümkün kılan şartlar öyle icap ettirdiği için önce sosyalistmiş gibi yapan solcular, bilahare Müslümanmış gibi yapan sağcılar arasından bir (hiç olmazsa bir) yol arkadaşı aradım. Arayışım kısa zamanda bana bir ad sağladı. Bunun üzerine benim bir şey arıyor görüntüsü verişimden istifade etmek isteyenler çıktı. Başında anlamamıştım; ama hepsi dünyanın kurulu düzeninden beklentisi olan kimselerden ibaretmiş. Piyasanın sunduğu kârın peşindeydiler. Eğer benim gayem de herkes gibi bir iş çevirmek idiyse hasılattan kendilerine pay düşsün istiyorlardı. Gençlik günlerimden itibaren yanıma yaklaşan herkesin neyin peşinde olduğuna şahit olmama yetecek ömrü Allah bana verdi. Bütün hayal kırıklığıma rağmen ve bir ayağım çukurdayken yine de bir şeyler demek isterdim… Şimdiye kadar bir şey diyebildim mi? Şu anda diyebiliyor muyum? İleriki safhada deme fırsatım olacak mı? 

Okur-yazar Olmamız İtikâdi Bir Meseledir

İstiklâl Marşı Derneği olarak, kendi lisanımızda okur-yazar olmayı asli meselelerimizden kabul ediyoruz. Kendi lisanımızda okur-yazar olmamız bizim için neden asli bir meseledir? Evvela bu hususun sarahate kavuşması lazım gelir.

İstiklâl Marşı Derneği’nin her bir  azasının  -üye değil aza olabilirsek vücut bulabiliriz ancak- kendi lisanımızda okur-yazar olma cuhudunun neye tealluk ettiğini bilme zarureti vardır. Yazımızı geri alma gayretimiz  kültürel bir ilgi değil bizatihi itikadımızın bir gereğidir.

Türkiye'nin Önü Manialarla Doldurulmuştur

Doğumumuzu “dünyaya gelmek” mastarıyla dile getirmemize imkân sağlayan bir lisan Türk Milleti’ne ihsan edildi. Böylelikle dünyaya başka bir yerden gönderilmiş olduğumuzu dile getirebiliyoruz. “Dile getirmek” mastarıyla tekellüm edişimiz ise bizde evvelen doğmuş / dünyaya gelmiş olan bir meramın kelâma kavuşmasına işaret ediyor. Hidayet Rehberi  Kur’ân-ı Kerim menşeli bir lisan olarak Türkçe, sadece bedenimizin değil, amellerimizin de yaratılmış olduğunu bize hatırlatıyor.
 
İstiklâl Marşı Derneği üyeleri olarak bir sebebe istinaden dünyaya “gönderilmiş” olduğumuzu biliyor, o sebebin “dile getirilmesi” vesilelerini de birer hediye olarak görüyoruz. Genel Başkanımız İsmet Özel ile, dünyanın ahvalinden ayrı düşünemediğimiz Türkiye’nin ahvalini ve kendi halimizi konuşmayı hediyeleşmek kadar değerli görüyoruz. Mülaki oluyoruz. 
 
12.11.2011 tarihinde İstanbul Şubemizde, üyelerimizin huzurunda gerçekleştirilen ilk mülakatımızı aşağıdaki satırlarda okuyabilirsiniz.

AKP Kapanamaz, İstiklâl Harbi'nin Mağlupları AKP'yi Kapattırmaz

Savaş alanı ve barış masası. Bu ikisinin şartlarının birbirine uymadığını herkes bilir. Dikkat gerektiren durum odur ki, biz Türkler barış masasında İstiklâl Harbi kazanmış bir millet değiliz. Bilakis, Batum’u ve Batı Trakya’yı barış masasında kaybetmiş bir milletiz. Biz o milletiz, kalbinden İstiklâl Harbi’ni kazanan orduyu doğuran, o orduya ithaf edilen İstiklâl Marşı’nı, kalbinden doğuran millet biziz. Türkiye’de bir ikinci millet yok.