SİSTEMİN DESPOTİZMİ
İSMET ÖZEL
.

Müslüman ferdin kaçacak yerinin kalmadığını dünya sistemi fiilen gösteriyor. Belki bir tasavvurdan ibarettir; ama zihnimiz geçmiş zamanda yürürlükteki acımasızlığın dışında ve ötesinde bir alanın mevcut olduğu resmini canlandırıyor. Yani bir zamanlar “sevdalar çağı” kaçılacak bir yerdi. Şimdilerde düşünce iklimiyle tanışıklık kuran herkes geçti o çağlar artık hükmüne varıyor. Olan biten bir bilmece değil. Sermaye geleceğini en dar gelir öbeğinde arıyor ve buluyor. Kurulu düzen sıhhatini gündelik alış-verişin devam edişinde buluyor. Eğer sermaye en alt kesimde bir mali hâkimiyet tesis edebilmişse kendini güvende hissediyor. Yüksek gelir gruplarının harcamalarının sermayeye rahatlık vermeyişi bu harcamalardan kolaylıkla vazgeçilebilmesi sebebiyledir. Birkaç çocuk aralarında parayı denkleştirip ekmek veya ayran değil, bir şişe gazlı içecek satın alıyorsa sermaye kendine göre en sağlam adımı atmış demektir. Zira toplumu meydana getiren fertlerin dayanışmasına zarar veren her şey sermayenin teminatı olur. Bir toplumda fertler birbirinden uzaklaştıkça o toplumda müesseseler gürbüzleşir.

Türkler Anadolu’yu ve Balkanları ele geçirerek Avrupa’nın Çin’e ve Hindistan’a varan ticaret yollarını denetim altına aldı. Batı’nın doğdukları topraklara tıkıştırılmış yüksek tabakası imkânlarının bu derekeye indirilmesinden bunalıyordu. Gözünü para bürümüş Avrupalılar ipeğin anavatanı Çin’in ve baharatları, dokuduğu bulunmaz kumaşlarıyla refaha giden yolu döşemiş Hindistan’ın kazancından (veya kazanç hayallerinden) vazgeçmedikleri için Kristof Kolomb İberik yarımadasının Katolik Krallarını (Reyes Catolicos) Batı’dan giderek Doğu’ya, Hindistan’a varabileceği fikrine inandırdı. Kolomb’un keşfettiği ve daha sonra üç kez daha gittiği adaların adı uzun zaman Batı Hint Adaları olarak anıldı. Biz Türkler Hindistan’dan geldiğini sandığımız ve şimdi kümes hayvanı olarak bildiğimiz yaratığa hindi dedik. Kolomb Avrupalılar hatırına yeni bir kıta keşfettiğini bilmeden öldü.

Avrupalıların Yeni Dünya dedikleri yerlerde tütün, pamuk, kahve, kakao ve sair büyük plantasyonlar tesis edildi. Kim çalışacaktı bu plantasyonlarda? Önce Kızılderilileri denediler. Fakat bu tecrübe başarısızlıkla sonuçlandı. Kıskançlık nedir bilmeyen bu insanlar köle muamelesi gördükleri zaman ölüyorlardı. Size imkânsız gibi görünebilir; ama onları hastalık değil, başlarında bir köle sahibi bulunması öldürüyordu. Çareyi bir Katolik rahip buldu: Köle olarak Afrika’dan sağlam yapılı kara derililer getirilmeliydi. Kara derililer üzerinden yapılan köle ticareti çok kâr getirdi. Maceraperest Araplar aşiretinden her ne sebeple olsun uzak düşmüş zencileri avlıyor ve köle tüccarlarına satıyorlardı. Kara derililer Atlantik Okyanusu’nu balık istifi dolduruldukları gemilerle geçiyordu. Bir kara derilinin kaç el değiştirdiğini bilmiyorum; ama köle alıp satanlar çok para kazanıyordu. Köle nakliyatı ham madde nakliyatından bile acımasızdı. Atlantik Okyanusu’nu kat eden kara derililerin dokuz milyon ölü verdikleri ve bu çok para sayesinde sanayi devrimi denen şeyin denizlerde hâkimiyet kurmuş, yani Atlantik Okyanusu’nu diğer milletlere nazaran daha çok aşmış Britanya’da başlamasına sebep olduğu söylenir.              

Eğer karnımızı doyuracak şeyi satın alabilecek mali güce sahip değilsek millet olarak bize bağımsız denilemez. Savaşa benzer sahneler dolayısıyla Batı gerekçesi ne olursa olsun hem Ukrayna’nın, hem de İsrail’in ipoteği altındadır. Bu yüzden Ukrayna NATO’da yer almağa can atıyor ve İsrail Birleşmiş Milletleri umursamıyor. Hariçten gazel okumanın kimseye bir faydası yok. Her ne sebeple olursa olsun ekonomi bir sarsıntı tehlikesiyle karşılaşırsa güvenli liman olarak akla döviz değil altın geliyor. Bunun anlamı yaşadığımız, rahatımızı içinde aradığımız kurulu düzenin bozulmağa hazır bir denge sayesinde ilerlediğidir. İlerlemenin dünyayı talan etmekle eş anlama geldiğini bilmeyen kalmadı. Tutturacağımız doğru bir yol olduğu Kur’an-ı Kerîm’in nazil oluşundan beri barizdir. Neden yerküre üzerinde hiçbir zümre doğru yolda değil? Çünkü dünya sisteminin bizi belâlardan muhafaza ettiğine kanaat getirmişiz. Eğer birimiz kâfirler necistir diyecek olursa onun yüzüne tuhaf tuhaf bakılacağı gün gibi aşikâr.

Modern kültür gün gibi aşikâr olanın kapladığı yeri öyle genişletti ki, günümüzde yaşayan insana kendime mahsus denilecek bir meşguliyet sahası veya zamanı bırakmadı. İngilizcede “spare time” denilen şey, bilhassa I. Cihan Harbi sonrasında yok artık. Sizin boş zamanınız başkaları tarafından planlanıyor ve sıraya sokuluyor. İleri gitmiş ülkelerde “job” icat etmek marifet sayılıyor. Kapitalizm insan emeğini istismar etmekle kalmıyor insanları kapitalizmden arınma çareleri üzerinde düşünmekten alıkoyuyor. Düzen despotların menfaatine bir işleyiş gösterirse yaşayabiliyor. Bu yüzden insanların rahat nefes alabileceği sahaları gasp ediyor. El koyma olayının ne yaptığını bilmeyen taraftarlarının sayısı her gün çoğalıyor. Kendimize çelme taktığımız için ağlayacak yüzümüz yok.              

İsmet Özel, 4 Cemaziyelevvel 1446 (6 Kasım 2024)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.