(...)
Batı, medeniyet diye bizi aldatmış, biz medeniyet diye aldanmışız; aldatan kahpe olmaz da ne olur. Âkif'i medeniyet düşmanı olarak takdim etmek de ayrı bir aldatmaca değil midir? Yunanlılar Anadolu'nun içlerine doğru olmadık vahşetleri yaparak ilerlerken İngiliz uçakları Mustafa Kemal'in önderliğindeki kuva-yı milliyye aleyhine bildiri atıyorlar ve biz Anadolu'ya medeniyet getiriyoruz, diyorlardı. İşte Âkif bunun için "İstiklâl Marşı"nda
"Medeniyet" dediğin tek dişi kalmış canavar
diye haykırır. İfadeye dikkat edilirse Âkif "medeniyet dediğin" diyor. Yani senin medeniyet dediğin olsa olsa gösterdiğim canavarlıktır, demek istiyor. Ayrıca Âkif, bu manâdaki medeniyet kelimelerini tırnak içerisine almaktadır. Bu şu demektir: "Sizin medeniyet diye takdim ettiğiniz, medeniyet namına yaptığınız". Şimdi Âkif'in bu mısralarına dayanarak onu medeniyet düşmanı ilân edenlere sormak lâzım. Acaba en az Bursa kadar Türk yurdu olan Balkanları, vahşice elimizden koparan, yapılan vahşetlere ses çıkarmayan Çanakkale'de aylar boyunca binlerce insanımızı şehit eden, nihayet vatanımızı işgâl, bütün İslâm âlemini tarumar eden Batı'ya Âkif çıkıp da "ne iyi yapıyorsunuz, bizi barbarlıktan; öldürmek, vatanımızı işgal etmek, kanımızı emmek suretiyle kurtardınız, ben sizin bu medeniyetinize hayranım mı" demeliydi? Bunu Âkif diyemezdi, deseydi o zaman Âkif olmazdı. Pek çokları gibi vatan işgal edilince manda peşinde koşan, vatanın selâmeti için Anadolu'da millî mücadeleye katılmazdı. Avrupa'nın ulaşmış olduğu teknik ve ilim seviyelerine ne kadar ihtiyacımız olduğuna dair düşüncelerini gördük.
(...)
Doç. Dr. Kâzım Yetiş, Mehmet Âkif'in Sanat-Edebiyat ve Fikir Dünyasından Çizgiler,
Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1992, s. 101.
"En sonunda, Âkif’in şu mısraını da söylemek isterim"
Yağmur Tunalı: Doğu Türkistan’ın durumu hakkında iç açıcı şeyler söylemek mümkün görünmüyor. Sizin ilk sözünüz de son sözünüz de Doğu Türkistan. Sözü bağlamakta güçlük çekiyorum.
İstiklâl Marşına Dair
Pek az müddet evvel İstiklâl marşımızın bir notasını Alman istemiş, bütün İzmiri üç gün alt üst etmiş uğramadığı musiki mağazası ve kütüphane kalmamış, buna rağmen İstiklâl marşımızın bir notasını bulmağa muvaffak olamamış.a
KASTAMONU’DA NEFRET UYANDIRAN BİR HADİSE
Kastamonu lisesinde emniyet müdürlüğünün ehemmiyetle üzerinde durduğu ve Millî Eğitim müfettişi Bay İsmail Hakkı’nın da tahkikile meşgul olduğu bir hâdise cereyan etmiştir. Bütün lise talebesinin nefretle karşıladığı hâdise şudur:
İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİ MEHMED AKİF HAKKINDA -2-
Dünkü söz mecramıza girelim: Tenkid; bir mevzuun ayıb ve kusurlarını sayıp dökmek değildir, demiştik.
İşte Akifin -sözün zıddını murad etmek yolu ile- bize, pek edibane olarak, anlattığı gibi tenkid; göze kestirdiğimiz bir hedefe karşı doludizgin hücum etmek ve hasmımızın faziletlerini, bir yıldırım şuaile eritip mahveylemek mânasına gelmez.
İstiklâl Marşı'nın ilk mısraındaki müjde, orada dövüşen kahramanlar için değil...
Mısır’a gidişini ne mânâsız şeylere verdiler. Şapkadan ürktüğünü söylediler...
Hukuk aleminin gölgesi altında söylenen sözler…
İçinde milletimizin binlerce savaş destanını yazan tarihin üzerine elimizi basarak barışa andiçiyoruz.
İstiklâl marşının bestekârı Zeki Üngören söylüyor:
Evvelki gün bir işim düştü de Moda'ya gittim. Moda’ya gitmişken İstiklâl marşımızın kıymetli bestekârı Zeki Üngöreni ziyaret etmeden dönemezdim.


