"TÜRKİYE'DE KÂFİRLERİN ZAPT EDEMEDİKLERİ TEK KALE"

Türk şiiridir Türkiye’de kâfirlerce zapt edilememiş tek kale. Çünkü o kaleyi hala İsmet Özel koruyor. Biz de kendimizi o kalenin neferleri saydığımız için bu yazıyı yazıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Murat Belge “Şairaneden Şiirsele/Türkiye’de Modern Şiir” isimli bir kitap çıkardı. Kitabın ismindeki "Türkiye'de modern şiir" ifadesi dikkat çekiyor. "Modern Türk şiiri" denmiyor. Murat Belge’nin, edebiyat dizilerinin ismi "Dünya Edebiyatı” ve "Türkçe Edebiyat" olan İletişim yayınlarından çıkan bir önceki kitabının ismi ise "Step ve Bozkır/Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür". Yani Türk edebiyatı ve Türk şiiri demiyorlar çünkü Türk olmayanların edebiyatta ve şiirde yer aldıklarını söylüyorlar. Türk edebiyatındaki “gayrimüslim edebiyat cephesi”ni düşündüğümüzde yanlış bir hüküm de sayılmaz aslında bu. Her ne kadar Murat Belge’nin şahitliğinin caiz olmadığını bilsek de "Partizan’ın Amentüsü" adlı bir kitap hazırlığı içinde olduğumuzdan Murat Belge’nin “Türkiye’de Modern Şiir” alt başlıklı bu kitabına bakma ihtiyacı hissettik. Kitabı karıştırınca hiç şaşalamadık. Çünkü kitapta İsmet Özel ismi yalnızca iki yerde geçiyor. Birincisi "60 kuşağı" "şairleri" arasında, (hem 60 kuşağı hem de şair ifadelerini bilerek ayrı ayrı tırnak içine aldık) ikincisi ise kitabın sonlarında 1991'de düzenlenen Poesium bahsinin geçtiği kısımda. 

Alt başlığı “Türkiye’de Modern Şiir” olan bir kitapta Şair Türk İsmet Özel isminin olmaması gayet tabii. Lakin Murat Belge kitabın içinde modern Türk şiiri ifadesini kullanıyor. Numarası da bu. Murat Belge olta attığı ve oltaya getirdiği” okurların” kafasına olur da kitapta “İsmet Özel isminin bulunmamasının sebebi ne olabilir ki?” sorusu takılırsa açık vermemek için "izahatta" bulunmuş. Şöyle diyor: "“Şiir” ile “koşuk”u birbirinden ayıracaksak (ki elbette ayırmak gerekir) ben “modern Türk şiiri”ni Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlatanlardanım. Divan şiirinin sona ermesiyle bu iki şair arasında yüzyılı biraz geçen bir süre ve bu süreyi dolduran birçok “koşuk” yazarı var. Ama istikrarla “şiir” yazmış birini bilmiyorum. Böyle düşünmekte çok da yalnız olmadığımı hissediyorum. Çeşitli antolojilerde de, aynı “başlangıç noktası”nın seçildiğini görüyorum; bu, tabii biraz da Cumhuriyet’i Osmanlı’dan ayırmak için böyle kabul ediliyor olabilir. Bu “başlangıç noktası”ndan başladığıma göre, bir de, hikâyeyi bitireceğim “bitiş noktası” seçmem gerekiyordu. Bunun, “İkinci Yeni” adıyla andığımız anlayışın ve dönemin sonu olmasına karar verdim"

...

İkinci Yeni sonrası Türk şiiri bana da biraz “gazetecilik” gibi geliyor. İkinci Yeni “dönemi” bitince (bu biraz da “biyolojik” bir şey: belli başlı temsilcilerinden hemen hemen hiçbiri hayatta değil); örneğin “Garip’ten İkinci Yeni’ye” gibi belirgin bir dönüşüm olmadı bizim şiir dünyamızda, şiirin kendi içinde. Altmışların sonunda, büyük ölçüde Halkın Dostları dergisinde cisimleşen bir “devrimci şiir” atılımı oldu. Bugün de bir ölçüde devam ettiği belki –zorlayarak– söylenebilir, çünkü en azından o şairler yazmaya devam ediyor. Ama genel olarak üretilen şiirin karakteri bu değil.

“Genel olarak üretilen” şiir “İkinci Yeni’nin devamı” da değil, bence. Şiir, “şiir yazanlar”ın elinde olmayan nedenlerle, bir anlamda “marjinalize” oldu. Alanı daraldı. Daha özel bir dil haline geldi. “Okuru azaldı” diye tahmin ediyorum ama bunu istatistiksel olarak bilmiyorum. Okuru azalmasa da üzerine konuşan, tartışan kesim azaldı. Hatırlıyorum, gençliğimde, altmışlarda, hepimiz hararetle izler ve harıl harıl tartışırdık. Şimdi böyle bir şey kalmadı. İşin “içinde olanlar” var, hâlâ var ve onlar elbette ilgililer. Ama çevre daraldı. Onun için, İkinci Yeni’nin bitişini ben de kendi dersimin bitişi olarak kabul ettim. Bu kitapta tek bir istisna dışında, hayatta olan şairlerden söz etmiyorum – “gazeteciliğe girer.”

Yani Murat Belge bu kitapta İsmet Özel isminin olmayışını," İkinci Yeni'nin sonu"nu bu kitabın bitiş noktası seçmesiyle izah ediyor. Bu kitabın bir dedikodu kitabına dönüşmemesi benim elimde diyen Murat Belge'nin dedikodudan başka bir şeyden bahsetmediğini anlamak zor değil. Yani elinden geleni ardına komamış. Şimdi İkinci Yeni şiirinin kendini İsmet Özel dolayısıyla emin hissettiği ve varlığını, gücünü kabul ettirebildiği ve İsmet Özel'in aslında şöhretinin biraz da böylece başladığını söylememizde hiçbir mübalağa yok. Eğer böyle bir boşluk olmasa idi daha başında İsmet Özel’in gayrimüslim edebiyat cephesinin kıyımına uğraması gayet kat’i idi. 1963 yılında yani İsmet Özel’in 19 yaşında ilk şiirini neşrettiği yıl Turgut Uyar Dost dergisinde şöyle diyordu: “Türkiye’de bunca deneyden sonra ısrarla hâlâ böyle bugünden uzak şiirler nasıl yazılabilir. Üstelik bu şiirleri yazanların çoğu da yirmiden az yukarlarda kişiler.” Aynı Turgut Uyar 1966 senesinde İsmet Özel’in ilk kitabı Geceleyin Bir Koşu yayınlandıktan bir sene sonra, 1967 yılında, Ant Dergisinin 12. sayısında yapılan soruşturmada "Yazdığınız şiirin okurdan koptuğu, şiir okuru sayısını gitgide azalttığı, şiire ilgiyi gevşettiği ileri sürülüyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?” sualine şu şekilde cevap veriyor: "Soruya sevinmek mi gerekir acaba? Çünkü bu soru, en azından İkinci Yeni diye adlandırılan ve dolaylı olarak küçümsenmeye yeltenilen bir davranışın, Türk şiirini etkileyecek, okur sayısını azaltacak derecede güçlü olduğunu gösteriyor." Bir de Ebubekir Eroğlu’nun bu bahiste yazdıklarını nakledelim: “Bana öyle geliyor ki 1970’lerde İsmet Özel çıksa “İkinci Yeni şiirini bir duvarın dibinde sızıp kalmaktan ben kurtardım” dese bir iki homurtu yanında bu sözüne yandaş bulabilirdi”

Yani Murat Belge’nin “İkinci Yeni’nin bitişini ben de kendi dersimin bitişi olarak kabul ettim.” demesi dersini iyi çalışmamış gibi hafif bir ifade ile geçiştirilecek bir şey değil. Murat Belge’nin açık vermeme çabası gösterip de başarısız olduğu yer ise kitapta İsmet Özel’in adını mecburen zikretmek zorunda kaldığı Poesium bahsidir. 1991 yılında SHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir Poesium tertip eder. Başında belediyenin Kültür İşleri Daire Başkanı Hilmi Yavuz’un olduğu ve genel sekreterliğini Özdemir İnce’nin yürüttüğü bir organizasyondur bu. Poesium’a İsmet Özel ve Ece Ayhan davet edilmez. Bu yüzden bir gürültü kopar. Fakat burada şunu zikretmemiz lazım: Ne öncesinde ne de sonrasında İsmet Özel’in umrunda olmuştur bu Poesium mevzuu. Bu hadiseyi orada burada anlatan, hatta bu organizasyon vesilesiyle bir “şiir” bile yazan Ece Ayhan’dır. Halbuki İsmet Özel basında sanki  Poesium’a katılmak için can atıyormuş havası verilmesinden de çok rahatsız olduğunu beyan etmiş ve ömrünce bu işlere tenezzül etmemiştir. Murat Belge kitapta Poesium hadisesinden şöyle bahsediyor: “1991 yılında SHP İstanbul Belediyesi seçimini kazanmış, Nurettin Sözen İstanbul Belediye Başkanı olmuştur.  Kültür alanında etkin çalışma arkadaşlarıyla yabancı ülkelerden şairlerin de davet edileceği bir büyük “şiir” toplantısı yapmaya karar verirler. İşin hazırlanmasında Özdemir İnce ve Hilmi Yavuz gibi şairler de vardır. Olaya “Poesium” adı verilir. Beklenen “büyük şiir olayı” çıkmaz. Kavgası ve gürültüsü beklenenin ötesine geçer. Kavganın başlıca nedeni Ece Ayhan’la İsmet Özel’in bu toplantıya davet edilmemesidir. Bir toplantıyı düzenleyenin kimi çağırıp kimi çağırmayacağına karar verme hakkı elbette vardır ama bu iki kişi davet edilmemişse (“yedek parçacılar” kongresine değil, bir “şiir” toplantısına) bunun hesabını soranlar da çıkacaktır. Nitekim çıkmıştır. Bu arada İlhan Berk aldığı davete uyarak gider ama sahneye çıktığında Ece Ayhan’ın bir şiirini okur.”

Murat Belge’nin açık vermemek için aldığı tedbir şu cümlede açıkça görülüyor: “Bu arada İlhan Berk aldığı davete uyarak gider ama sahneye çıktığında Ece Ayhan’ın bir şiirini okur.” Murat Belge burada doğruyu söylemiyor. İlhan Berk Poesium’a katılan şairler arasında tebliğ sırası kendisine geldiğinde Ece Ayhan ve İsmet Özel’den birer şiir okudu. Poesium’a katılan şairlerden Arif Damar şöyle diyor: “Kuşkusuz Türkiye’den seçilen yirmi şair arasında Ece Ayhan ve İsmet Özel’in bulunmaması en çok gürültü koparan olaydı. Birçok magazin dergisi bile bu olayla ilgilendi. Çok kimseye bu konuda, sorular yöneltildi. Ben de şimdi adını anımsayamadığım bu dergilerden birini yanıtlarken her iki şairin Türk şiirinde çok önemli yerleri olduğunu belirterek bu seçimin yanlış ve eksik olduğunu söyledim. Şair İlhan Berk, Poesium’un yapıldığı konuşma ve şiirlerin okunduğu Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda adı geçen iki şairin katılmamasını onlardan birer şiir okuyarak protesto etti. Kendi şiirini okumadı. Konuşma da yapmadı anımsadığıma göre.” İlhan Berk’in de Poesium esnasında bir beyanı var hem de gazete haberi bile olmuş: "Poesium'a davet almayan İsmet Özel ve Ece Ayhan'ın şiirlerini Poesium'un birinci gününde okuyan İlhan Berk, "Ben onlarsız Türk şiirindeki yerimi yadırgarım" dedi. Berk şu açıklamada bulundu: "Ben yerimi iki özgün şaire bırakıyorum: Ece Ayhan, İsmet Özel. Ben onlarsız çağdaş Türk şiirindeki yerimi yadırgamakla kalmam, kuşku da duyarım." (9 Mayıs 1991/Cumhuriyet)

Murat Belge’nin kitabında adına başlık açtığı şairlerden biri İlhan Berk. “İkinci Yeni şairlerinin en yaşlısı” diyor Murat Belge İlhan Berk için. Yani Murat Belge, İlhan Berk’in Poesium’da İsmet Özel şiiri okuduğunu ve “ben onlarsız Türk şiirindeki yerimi yadırgamakla kalmam kuşku da duyarım” dediğini kitabına almıyor çünkü modern Türk şiirinde İlhan Berk’in İsmet Özel’siz kendi yerini tespit edemediği bir durumda “Sen Murat Belge olarak kimlerden aldığın cesaretle İsmet Özel’siz bir modern Türk şiirinden bahsetmeye kalkıyorsun” diye kendisinden hesap sorulsun istemiyor.

Gökhan Göbel - Seyfullah Köksal
22 Ocak 2018

BULGARLARIN TANZİMATI

Bulgarların Hıristiyan takvimine göre 1936'da Tanzimat Fermanı'nın yüzüncü yılını kutladıklarını biliyor muydunuz? 1839'da ilan edilen fermanın yüzüncü yılını neden 1936'da kutlamışlar suali akla gelebilir.

VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN

Derneğimizin kuruluşunun 10. ve 11. Sene-i devriyelerinde İstiklâl Marşı’nın ilk okunduğu yer olan Kastamonu ilimizdeki Nasrullah Camii’nde Mevlid-i Şerif İstiklâl Marşı’nı okumuştuk.

SİVAS KONYA ELAZIĞ MUŞ

Önceki yazımızda İsmet Özel’in “Evet, İsyan” kitabının neredeyse yarısını asker iken yazıp yayınladığını zikretmemiştik.

TÜRKİYE’DEN TÜRKELİ’NE VARALIM
VEYA
İSMET ÖZEL’İN ŞİİRİ BİZİM ŞİİRİMİZDİR

İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi”ni yazmaya devam ediyor. Sekizinci Mukaddeme’de “Niçin İtalya, Patagonya der gibi Türkiya denmiyor da, İstinye, fasulye dermiş gibi Türkiye deniyor?” diye sual etti. Ülkemizin adına niçin cumhuriyetten sonra Türkiye dendi? Türkiye Türkçe bir kelime mi?

ŞUUR DELİSİ
VEYA
HER GEÇEN GÜN BİLENEN BİLİNÇ

İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi” yazılarına devam ediyor. Biz “Partizanın Amentüsü” serlevhası altında yazdığımız yazılarda olanca gayrete rağmen edebiyatın dışına itilemeyen İsmet Özel’in aleyhindeki faaliyetleri, İsmet Özel düşmanlığını ayan etmeye çalışırken İsmet Özel'in ne yaptığından bahis açmaya pek fırsat bulamıyoruz.

KOZLU'DAN SOMA'YA

"Virüs" dolayısıyla hiçbir gerçeği bilmiyoruz. Çünkü en büyük sermaye sahibi biz değiliz. Ortada fol yok yumurta yokken en büyük sermaye parasını boşuna genetik, elektronik, kozmik, atomik araştırmalara yatırmadı.

 

KENDİNİ ÖBÜR DÜNYA KURUNTULARINA KAPTIRMAK
VEYA
OF NOT BEING A JEW

Önceki yazımızda İsmet Özel’e adını anarak veya anmayarak “Müslüman oldu biz ona artık şair demeyiz” diyenlerin bu sözlerini tutamadıklarını söylemiştik.

BENZERSİZ BİR İÇ DENİZ: TÜRK DENİZİ

Türk denizi deyince, Orta Asya’da kuruyan bir “iç deniz”den bahsetmiyoruz. Türklere Orta Asya’da bir köken icat edilmesi günü gelince Türkleri oraya postalamak içindir.